A. Can Nizamoğlu

A. Can Nizamoğlu

can.nizamoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Rusya’da yayın yapan Matchtv kanalı, Fenerbahçe’nin Krasnadar ile eşleşmesi üzerine Fenerbahçe ile ilgili bir program yapmak istemiş. Derbi için İstanbul’a gelen muhabir arkadaşla sohbet ederken o, tıpkı diğer yabancılar gibi, bizim derbilerimizdeki kavga ve gürültü kaynaklı heyecandan bahsettikçe ben “evet heyecan yüksek olur ama bizde futbol da fena değildir” gibi sözler söylüyordum; maçtan sonra utandım.

Galiba her seferinde kendi gerçeklerimizden uzaklaşıp güzel futbol, seyir zevki, heyecan vs. bekliyoruz ve her seferinde hüsrana uğruyoruz. Beşiktaş-Fenerbahçe maçları özellikle son yıllarda az da olsa bu beklentileri karşılar gibiydi ama bu sene tabiri caizse bu son kale de düştü. Yabancıların bizim derbilerimize bakınca sadece kavga ve gürültü görmelerini haklı çıkarırcasına derbilerimiz büyük bir gerginlik altında tam bir hengâme şeklinde geçiyor. Elbet birisi kazanıp birisi kaybediyor ama iki taraf da maç sonunda olması gerekenden çok farklı duygular yaşıyor.

Haberin Devamı

Rusya demişken dünkü maçta tam bir Rus ruleti vardı. İki tarafın oyuncuları da saha içindeki topsuz hareketleriyle tabancayı şakaklarına dayayıp tetiği çekiyor, silah patlamayınca derin bir oh çekip tabancayı karşı tarafa veriyordu; mermi Tosiç’e denk geldi. O andan sonra oyuncular görece daha kontrollü oynamaya başladı ama iş Beşiktaş için çok zor bir hale gelmişti. Zira oyun alanında bir kişi eksik oynamak topun kontrolünü rakibe vermesi anlamına geliyordu; o da topla arası çok iyi olan siyah beyazlıların elinin kolunun bağlanması.

Maç on bire on bir oynansa Fenerbahçe’nin kazanması oldukça zor olurdu çünkü sarı lacivertlilerin en büyük hücum organizatörü Lens iyi oynamıyordu. Nitekim tıpkı Kadıköy’deki 90 dakika gibi ilk 45 dakikada da sarı lacivertliler isabetli şut çekme kaydına muvaffak olamadı. Ne zaman ki Beşiktaş orta sahası bir kişi azaldı, Fenerbahçe topa sahip oldu, savunma kalkanını açtı ve yakaladığı ilk fırsatta da rakibe öldürücü hamlesini yaptı. Zaten Fenerbahçe’nin bu sezon yakaladığı pozisyonu gole çevirme yüzdesi muhtemelen tarihinin en yükseği. O dakikadan sonra sarı lacivertliler yine kabuğuna çekilip Beşiktaş’a gol fırsatı vermedi ki bu onların en iyi yaptığı iş.

Haberin Devamı

Şenol Güneş’in oyundan Cenk yerine Talişka’yı alması kötü sonuç verdi, Advokaat’ın Fan Persi’yi oyunda tutarak aldığı risk ise iyi. Golden sonra Alper-Ozan değişikliği gereksizdi. Hatta son dakikalardaki pozisyon düşünüldüğünde, bu değişiklik olmasa Fenerbahçe muhtemelen iki farklı kazanırdı. Bir kez daha görüldü ki Ozan’ın Mehmet Topal ve Josef de Souza sahadayken oyuna girmesi her durumda yanlış oluyor.

Derbideki kargaşa nedeniyle yukarıdaki teknik analizlerin bugün pek rağbet göreceğini sanmıyorum. Bunlar konuşulsa dahi ufacık bir “ama” bağlacı ile önemsizleştirilecek, esas mevzu çoğu zaman olduğu gibi çirkinlikler üzerinden dönecek veya başka bir deyişle “senin yaptığın benimkinden daha çirkin” yarışı başlayacak.

Vodafone Arena’da sadece ülkemize futbol oynasınlar diye bir ton para verip getirdiğimiz oyuncular arasında yaşanan gerginlikler ve onların saha içindeki ayıp davranışları (burada kastım öncelikle Fan Persi) değil, yedek futbolcuların hatta taraftarların sahaya girmekten çekinmemeleri gibi bir dolu çirkinlik oldu. Ortada bunlar varken mutlu olmak olanaksız. Bugün bir takım kazanır, yarın diğeri fakat büyük resimde bir arpa boyu yol gidebilir miyiz? Hayır.

Haberin Devamı

Mesele bugün Advokaat’ın çıkıp “Fan Persi de kırmızı görebilirdi” diyebilmesi veya Şenol Güneş’in sinirine yenik düşüp “demek ki bizim de rakibi provake etmemiz gerekiyormuş” dememesi. Şenol Hoca bunu diyerek Fenerbahçe’nin yaptığından nasıl şikâyet edebilir? Hele sözlerinin tapelere uzanması tam bir skandal. Sanki doğrularımızı değil de yanlışlarımızı yarıştırıyor gibiyiz.

Maçtan sonra en güzel, en aklıselim, en olgun açıklamayı maçın en “talihsizi” Tosiç yaptı, söylediklerini çok beğendim. Bu beğeninin muhtemelen beklenmemekle de ilgisi var ama Sırp oyuncunun hem rakibini eleştirip -ama çok ölçülü- hem de yaptığı hatadan dolayı özür dilemesi bizim kazananımız için de kaybedenimiz için de örnek olacak nitelikte. İşin acı gerçeği bizim teknik adamlarımız veya yöneticilerimizin açıklamalarının olgunluk seviyesi Tosiç’in açıklamalarının çok gerisinde.

En kötüsü de ne biliyor musunuz? Bu ortamda ne kazanan mutluluğunu doyasıya yaşayabiliyor ne de kaybeden üzüntüsünü. Kazanan mutluluktan, kaybeden üzüntü yerine isyandan sarhoş. Ne kazanan kazansa da var olan, ne de kaybeden onu yenilgiye götüren eksikliklerini görüp onları ortadan kaldırma yoluna gidiyor. Çünkü kazanan zaten çok iyi, kaybeden de kendi hatasından değil başka etkenler nedeniyle kaybetti!

can.nizamoglu@gmail.com