Aksal Yavuz

Aksal Yavuz

aksalyavuz@hotmail.com

Tüm Yazıları

Dünyaya gelen bebelerin kulağına ezan okunduktan birkaç ay sonra Trabzonspor marşları dinletilmeye başlanır...
Forması, bordo-mavi elbisecikleri o yaşta alınmaya başlar… ( Doğumdan önce alanlar çoktur da…)
Formanın arkasına “ Trabzonspor’un maçı var dediler, dokuz aylık yoldan geldim” yazılır…
Bordo-mavi elbiseciklerin önüne de “ minik hamsi” yazdırılır…
Beşikleri başta olmak üzere odaları bordo-mavi renklerle donatılır…
Geçmişten günümüze Trabzonspor formasını giyen başarılı futbolcular tanıtılır…
Kısaca o çocuklara hep Trabzonspor anlatılır...
( Trabzonspor taraftarının her geçen yıl artması da işte bu yüzdendir!)
Ve…
O çocuk için gün gelince akan sular durur Trabzonspor denilince/görünce…
Seneler evvel başımdan geçen bir hikâyeyi kâğıda döktük, buyurun hep birlikte okuyalım…
***
Suyu azalan Fol Deresi’nin taşları, suyu bol olduğunda içinde kuyruksallayan aynalı sazan balıkları gibi parıldıyordu.
Aylarca beklenen yağmur o akşam sicim gibi yağmış, sokaklardan süpürdüğü tozu toprağı, dağlardan, tepelerden getirdiği otu-yaprağı, Vakfıkebir’in kaldırımlarında birkaç tur attırdıktan sonra önce dereye, sonra da Karadeniz’in azgın sularıyla buluşturmuştu.

Haberin Devamı

***

Sokakları yorgan gibi kaplayan çamur, hızlı adımlarımdan üzerimde bloklar oluşturmuş, kuruyup dökülmeye başlayınca; elbiselerim cüzamlı olduğu görüntüsünü veriyordu..!
Ağır adımlarla ilerleyen yaşlı kadın hızlı yürümekte zorlanırken, eteğini çekiştiren küçük torunu, bir an evvel yolu karşıya geçmek, Karadeniz’i görmek, onunla tanışmak, dokunmak istiyordu.
Öyle ki bir gün evvel aynı deniz, dalgalarıyla kıyıyı dövüyordu, yaklaşmak ne mümkün… Bir gün sonra süt liman; sessiz ve sakin… Sadece rengi çamurdan değişmiş, biraz da kirlenmiş…

***

Vızır vızır giden arabalar, bir yerlere bir şey yetiştireceklermiş gibi son sürat ilerliyorlardı. Küçük kızın şansından olsa gerek, İstanbul’dan, Ankara’dan, çevre iller ve ilçelerden gelen arabalar ona inat, Fol Deresi’nin bir akşam önce olduğu gibi asfaltın üzerinden azgın sular gibi akıp gidiyorlardı.
Yeni yapılan yoldan karşıya geçmek, deniz kenarına varmak; deveye hendek atlatmak gibi bir şeydi Trabzon/Vakfıkebir’de…

Haberin Devamı

***

Torun ısrarca ve de inatçı…
Ninenin deniz kenarına varma umudu; gözünde, güneş görmüş kar gibi yavaş yavaş eriyordu…
Yol kenarında, kara bir taşın üzerine oturup, hayatın ütü yüzü görmemiş nevresim gibi buruşturduğu yüzündeki teri, nemi mendiliyle sildikten sonra derin bir nefes alıp, “ Of anam of… Ne hallere kaldık” cümlesi döküldü birkaç dişi kalmış ağzından…

***

Yılda bir ya da iki kez memlekete gelen çok sevdiği torununa ne yapsa, ne dese fayda etmiyor; söz geçiremiyor, çaresiz…
Canavarı çizgi filmlerinde gören ufaklığa trafik canavarından söz edip gözünü korkutmaya çalıştı büyük şehirden köye gelen minik yavrunun…
Onlara bir şey olursa ne annesini ne de babasını bir daha göremeyeceklerinden bahsetti, karakaşlı, zeytin gözlü torununa..
Küçük kızın canını, canı kadar sevdiği annesini ve babasını bir daha görememe tehdidi; ağlamasını daha da hızlandırdı… Dudaklarını büktü, çenesini büzüştürdü, ufacık kafasını babaannesinin göğsüne yasladı, okşanmak, sevilmek isteyen bir kedi yavrusu gibi…

Haberin Devamı

***

Babaannenin nasırlı elleri kafasının üzerinde bir ileri, bir geriye giderken, yolda sallana sallana yol alan otobüsün arkasındaki Trabzonspor bayrağını gören küçük kız, aniden ayağa kalkıp, ufacık parmağını otobüse uzatıp, annesini-babasını görmüşçesine haykırmaya başladı büyük bir sevinçle:
“ Babaanne, babaanne bak bizim Trabzonspor… Babamın bana anlattığı Trabzonspor o… Hadi eve gidelim, babama Trabzonspor’u gördüğümü söyleyeceğim” derken, sevinçten adeta uçacak gibiydi kanatları olmayan küçük kız…
Babaanne de şaşırır bu duruma! Zira uzun müddet ikna edemediği çocuk birden karar değiştirmiş eve gidelim diyor, üstelik çok da mutlu…

***

Otobüsün arkasındaki Trabzonspor bayrağını gören ve de çok sevinen küçük Trabzonsporlu, babaannesinin elini sıkıca tutarak, evin yolunu tuttular şen şakrak “ şampiyon Trabzon… oley oley oley…” sloganını süt kokan ağzında mırıldanarak…