Gündem Cleo’yu onurlandırmak

Cleo’yu onurlandırmak

14.12.2018 - 08:15 | Son Güncellenme:

Alfonso Cuarón, bugün gösterilen Altın Aslan Ödüllü ‘Roma’da onu büyüten Cleo’ya odaklanan bir modern zaman başyapıtı sunuyor. Cuarón filmini Milliyet Sanat’a anlattı.

Cleo’yu onurlandırmak

“Gravity” ve “Children of Men” gibi filmlerle uzun süredir ülkesi Meksika’dan uzakta çalışan Oscar ödüllü yönetmen Alfonso Cuarón’un yeni filmi “Roma”yla ülkesini ve çocukluğunu ziyareti sinemaya bir modern zaman başyapıtı kazandırdı. 1970’lerde geçen filminde dört çocuklu orta sınıf bir ailenin hizmetçisi Cleo’nun hayatında bir yıla odaklanan Cuarón, karakter üzerinden ülkenin gidişatını da gösteriyor. Cleo’yu yılın en alkışlanan performanslarından biriyle amatör oyuncu Yalitza Aparicio’nun canlandırdığı film, bugün gösterime giriyor. Filmi Venedik’te Cuarón’la konuştuk.

Haberin Devamı

- Yıllar sonra Meksika’ya ve çocukluğunuza dönmek nasıldı?

Cleo’yu onurlandırmak

‘Roma’yı çekmek isteme nedenim anılarıma dönmek ve belleğimi zorlamaktı. Belleğin nasıl çalıştığına kafa yormak da önemliydi benim için. Filmlerim için her zaman çok fazla araştırma yaparım ve bu filmde tek araştırmam kendi anılarım ve belleğim olacaktı. Anılarımı kardeşlerimin anılarıyla karşılaştırdım. Ama tabii en önemlisi gerçek Cleo’nun anılarıydı. Anılarla uğraşırken geçmişe şimdiki zaman üzerinden bakarsınız. İşte çatışma zemini de buydu: İnsanın o şu anki hali ve anılardaki geçmiş arasındaki kırılma. Aslında bu kırılma Meksika’yla ilişkimi de özetliyor. Orada büyüdüm, Meksikalıyım. Aksanıma bakın, Meksika’nın izleri burada. Düşünürken Mexico City’nin dili Chilango’yla düşünüyorum. Ama neredeyse 30 yıldır orada yaşamadım. Sık sık gidiyorum, hatta bazen benim şehrim gibi hissetsem de artık benim şehrim değil. Hafızamla bu kadar uğraşıp, mekânları, atmosferi, şehrin kenar köşe detaylarını düşündükten sonra Mexico City’e çekime gidip bunlarla yüzleşmek çok tuhaftı. Meksikalı ekibimle çalışırken şimdinin içindeydik belki, ama benim için her yer geçmişle doluydu. Bu yüzden herhangi bir yeri eskisiyle kıyaslamadığım bir an bile geçmedi. Yaşlanmak da aynı şey… Şimdiki halinizden eskiden olduğunuz kişiye bakıyorsunuz ve sürekli kıyaslama yapıyorsunuz.

Haberin Devamı

‘DNA’ya sadık kaldım’

- Sizi siyah beyaz çekmeye bu nedenler mi itti?

Siyah beyaz çekme nedenimi entelektüel analizlerle süsleyip çok ilginç yanıtlar verebilirim ama işin özü şu: Bu filmin DNA’sı siyah beyazdı. Bu filmi çekmem gerektiğine emin olduğumda kafamda üç net karar vardı. İlki Cleo. İkincisi anılar. Ama bu anılar soyut veya ‘Y tu mamá también / Ananı Da!’daki gibi kurmacaya dönüşmüş olmayacaktı. Hafızamda nasılsa öyle yazacaktım. Ve de film siyah beyaz olacaktı. İçimde bu film yeşerdiğinde bu üç kararımdan asla dönmeyeceğimi; geri kalan her şeyi sorgulayacağımı ancak bunlara dokunmayacağımı biliyordum. Mesela harika bir mekândayım ve aklıma burada çekilebilecek müthiş bir sahne geldi. Hemen Cleo’yu ve anıları onurlandırıyor muyum diye sordum kendime. Cevap hayırsa çekmedim. Hep filmin başından belli olan DNA’ya sadık kalmaya çalıştım.

Haberin Devamı

‘Çektiğim en zor film’

- ‘Roma’yı çekmek mesela ‘Gravity / Yerçekimi’nden zor muydu?

Kesinlikle! ‘Roma’ hem teknik hem yaratıcı olarak çektiğim en zor filmdi. ‘Gravity’ ve ‘Children of Men’de zorluklar vardı ama anlatımsal olarak güvenlik ağlarım mevcuttu. Sinemada o çok sevdiğim kendimi coşkuya bırakma imkânım bulunuyordu. Burada ise böyle lükslerim yoktu. Bilinmezliğe bir yolculuk gibiydi. Mesela film, 65 mm’yle çekildiği için çok ışığa ihtiyaç vardı, o yumuşak ışığı yaratmak için çok ince ayarlar gerekiyordu. İstediğim sonuç için kendi sistemlerimizi üretmek zorunda kaldık. Sondaki okyanus sahnesini anlatayım. Kameranın okyanusun içine doğru gitmesini istedim. Ama sallanan bir kamera olmamalıydı. Kamera sabit hareket etmeliydi ki izleyici kamera olduğunu unutsun. Canımız çıktı, bu sahneyi istediğim şekilde çekerken…