Gizem Telci

Gizem Telci

gizemtelci@gmail.com

Tüm Yazıları

Şehir Notları olarak Erenköy Şerbet ve Meşrubat'ın yaratıcısı Mustafa Bey'le tatlı mı tatlı bir röportaj gerçekleştirdik. Bu lezzetle tanışmalısınız diyor ve sözü şerbet ustasına bırakıyoruz.

Öğretmenlik yaparken doğal şerbet üretme fikri nasıl aklınıza geldi? Erenköy Şerbet'in hikayesini anlatır mısınız?

Aslında tüm hikaye sana sunulmayan alternatifleri kendin yaratmakla ilgili. Meslek lisesinden sonra üniversitede elektrik öğretmenliği okudum. Sonrasında atanamayan bir öğretmen olarak vekil sınıf öğretmenliği yapmaya başladım. Altmış kişilik sınıfımda ilk fark ettiğim şey çocukların öğretmene değil eğitmene ihtiyacı olduğuydu. Yaratıcı drama, yazı çalışmaları ve birazcık ilgiyle çocuklardaki kendini keşfetme coşkusunu görünce ben de çocuk öyküleri, masallar, oyunlar yazmaya başladım. İlk roman denemelerime onlu yaşlarda başlamıştım ki o zamanlar henüz ilk romanımı okumamıştım. Bir yandan çocuk dergilerinde yazılarım yayınlanırken bir yandan ilk senaryo ve ilk kısa filmim “İpek Böcekleri” geldi. Yazarlık serüvenine bir dönem ara verip görece uzun bir süre elektrik alanında çalıştım. Sonrasında uzun metraj bir senaryo üzerinde çalışmaya başladım. Osmanlıdan Cumhuriyete geçiş dönemini konu alan senaryo için o dönemin kahvehaneleri, çarşı-pazarı, esnafını da araştırdım. Tüm bu süreçler boyunca bir yandan da mutfakta yemek, tatlı, ekmek yapıyor, kendi yoğurt mayamı sıfırdan nasıl elde edebilirim, peynirimi nasıl yapabilirimi araştırıyordum. Yalnız sofrada hep bir şey eksik kalıyordu ! İçecek..! Sinopsis ve tretmanımı da hazırlayıp “14. Bölge” senaryosunu evrene(yapımcılara) gönderdikten sonra artık masa başından kalkıp kendi işimi yapmaya karar verdiğimde sofrada neyin eksik olduğunu fark ettim ve kendi içeceklerimi yapmaya karar verdim. Sonrasında hayatımda içtiğim ilk şerbeti kendim yaptım ki bu Demirhindi şerbetidir. Göz kararı yaptığım bu ilk şerbeti aynı tatta yapmayı başarmam bir ayımı aldı. Sonrasında diğer çeşitler ortaya çıkmaya başladı. Eve gelen eş-dost bu rengarenk içecekleri beğenince bir marka yaratmaya karar verdim. Yine bir bahardı, Avrupa yakasından Erenköy’e yeni taşınmıştık, yeni bir iş kurmayı düşünüyordum; bu bir içecek markası olacaktı; isim bulmak pek güç olmadı. Bir seneye yakın formüller üzerinde çalıştıktan sonra bir köfte-mantı salonunda ilk denemeler ve dört ay içinde şişe-ambalaj şeklini oturtup, geri dönüşlerle son haline getirip mutfağımı kurmak için yer bakmaya başladım. Şu an dokuz ayımızı doldurduk.

Haberin Devamı

Meyveleri nereden temin ediyorsunuz? Üretimin tamamen güvenilir kaynaklardan olduğunu söylememiz mümkün mü?

Haberin Devamı

Meyveleri çarşı, pazar, marketten temin ediyorum, henüz doğrudan anlaşmalı olduğum üreticiler yok. Fakat zamanla yerel üreticilerle çalışmak istiyorum. Bazen dalından topladığım meyvelerden, çayırdan topladığım gelinciklerden ya da annemin balkonunda yetiştirdiği gül ve limonlardan, bir tanıdığın memleketten getirdiği kuşburnundan, portakaldan, kayısıdan vs. şerbet yaptığım da oluyor. Bunun dışında Kadıköy’deki aktarlardan ve Mısır Çarşısı’ndan da baharat temin ediyorum. Tek güvencemiz beş duyumuz ve alışveriş tecrübemiz.

Haberin Devamı

Kaç çeşit şerbet yapıyorsunuz? En çok tercih edilenler hangileri?

Şerbet, benim için bir içecek değil içecek yapma tekniğidir. Bu teknikle yaptığım kırk civarında içecek mevcut. Genelde bir girişimci işe tek bir ürünle başlar, zaman içinde çeşitleri arttırır. Ben farklı bir yol izliyorum; insanlara olabildiğince çok seçenek sunuyor ve onların seçmesini bekliyorum. Listeye yeni çeşitler eklemek de hoşuma gidiyor. İçecekleri dört grupta sınıflandırıyorum, aslında algıyı arttırmak dışında bir amacı yok bu sınıflandırmanın, çünkü mesela bir demirhindi hem Osmanlı, hem şifalı hem de meyvedir aslında. Bu dört grup şöyle; Osmanlı şerbetleri, Çiçek şerbetleri, Şifalı şerbetler, Meyve şerbetleri... Mevsimine göre meyveler değiştiği için tercihler de değişiyor. Kışın nar, ayva ön plandayken yazın üzüm, susamlı vişne tercih ediliyor mesela. Her mevsim ama özellikle ramazanda demirhindi ve çiçek şerbetleri tercih edilirken doğum ve mevlütlerin vazgeçilmezi her zaman loğusa ve gül oluyor. Mekan, mekanın konsepti, sunulan yiyecekler de tüketilen şerbetin çeşidini etkiliyor. Erenköy Şerbet ve Meşrubat olarak alışkanlıkları değiştirmeyi ve yeni alışkanlıklar edindirmeyi seviyoruz.

Kafelere satış yaptığınız gibi, perakende olarak üretim yerinden de satın alınabiliyor şerbetleriniz. Peki çok yakında marketlerde görmemiz mümkün mü?

Birkaç gurme market dışında marketle görüşmedim. Bugüne kadarki tecrübemle konuşacak olursam bizim bu tür ürünlere ulaşmamızın önündeki engel ya da bazı mesleklerin yok olmasını sağlayan şey üretici, yaratıcı insanların olmaması değil üreticinin aracı ve satıcılara mahkum olması, yani gene alternatif satış kanallarının olmaması. İnternet bu durumda bir kaçış yolu gibi gözükse de bahsettiğim şey aslında marka yaratmak ve görünür olmakla ilgili. Üreticilerin birleşerek kendi satış kanallarını kurmasını ve yürütmesini öğrenmesi gerekiyor. Aksi halde her şeyi ve en önemlisi her alandaki üretici, yaratıcı insanları tüketmeye devam edeceğiz. Erenköy Şerbet olarak bizimle çalışmak isteyen herkesle çalışmaya açığız, fakat yaptığımız işte taviz vermek gibi bir huyumuz da yok.

Çevreden nasıl dönüşler alıyorsunuz? Yükselen organik yaşam trendi, Erenköy Şerbetleri'ne olan ilgiyi arttırdı mı?

Kesinlikle çok olumlu dönüşler alıyoruz. Geçen yaz bisikletle, sırtta çanta numunelerle Sultanahmet, Süleymaniye, Nişantaşı, Asmalımescit, Karaköy, Cihangir, Moda, Bahariye dolaşırken daha şerbetlerin tadına bakmadan bile herkesin olumlamasını almaya başlamıştım. Satış noktalarından şerbet alıp sonra bize ulaşıp üretim yaptığımız mutfağa gelen müşterilerimiz de oluyor, kendine yakın yerlerden satın almak yerine gelip bizimle sohbet edenler de. Yaptığımız tadımlarda insanların yüzlerinde oluşan ifadeleri, ifade geçişlerini izlemek benim için de oldukça keyifli. Şerbet sohbetine ve tadımlara başladığımızda terapik etkiler gözlenmeye başlıyor. Çocukluğundan bahsetmeye başlayanlar, ailesini hatırlayanlar, kaybettiğimiz incelikler ve güzellikleri anlatanlar, sanattan bahsedenler, doğayı hatırlayanlar gibi etkiler gözlemlediğim gibi hayal gücünü harekete geçirip yeni fikirler ortaya atmak gibi yaratıcı yönü harekete geçiren bir yönü de var bu içeceklerin. Henüz içeceklerimizden tatmamış instagram ve Facebook takipçilerimiz de var. Bu kanallardan da paylaşımlarımızla ilgili olumlu dönüşler alıyoruz. Bilinçli tüketen kesim son zamanlarda artmış gibi gözükse de gıda konusunda oldukça fazla bir bilgi kirliliği var, dolayısıyla işin içinde olmadan yanılmanız ve yanıltılmanız oldukça kolay. Erenköy Şerbet olarak tek güvendiğimiz şey içeceklerimizin lezzet ve kendine özgü kokuları; bu da kullandığımız meyve ve baharatların özünü yaptığımız içeceklerde korumaya çalışarak üretim yapmaktan geçiyor. Gördüğümüz ilgi de tamamen bu doğallığımızdan kaynaklanmaktadır. Eğer bir şerbet sizi şaşırtmıyorsa kesinlikle ilginizi çekmeyecektir ve doğallık günümüzde oldukça şaşırtıcı bir durum.

Son olarak şerbetlerin faydalarından da söz eder misiniz? Farklı çeşitlerin spesifik sağlık konularına iyi geldiğini söylemek mümkün mü?

Daha önce de bahsettiğim gibi Erenköy Şerbet’in bir faydası kaç yaşında olursanız olun size çocukluk anılarınızı anımsatması, sizi şaşırtması, hoş kokuları ve doğal lezzetiyle sizlere sofra içecekleri sunması, neşelendirmesi, ferahlatması (yaz ve kış), seçenekler sunması ve misafirlerinize de seçenekler sunmanızı sağlaması. İnceliklerle, çeşitli tat ve kokularla zenginleştirilmiş sofraların, sohbetlerin kaybettiğimiz ve nereye koyduğumuzu bilemediğimiz güzellikleri ortaya çıkaracağını umuyoruz. Bunun yanında şerbetlerimizi içenlerin söylediği bazı faydalar da yok değil; örneğin demirhindinin içerdiği mineraller açısından oldukça zengin olduğunu, besleyici, susuzluğu giderici ve özellikle sindirimi düzenlediğini sıkça duyuyoruz. Lavanta, yasemin, gülün ferahlatıcı, hazmı kolaylaştırıcı ve dinginleştirici özelliklerini; ballı zencefilli nane limon ya da ayvanın soğuk algınlığına etkilerini ve daha fazlasını internetten biraz araştırınca zaten bulabilirsiniz. Osmanlı sarayında sırf şifa için yapılan-içilen şerbetler olduğunu da biliyoruz fakat Erenköy Şerbet olarak sofrada yemekle, kahvenin yanında belki tatlıyla tamamlayıcı, keyif için, ne biliyim susayınca insanların aklına gelmek ve içilmek dışında bir iddiamız yoktur. Biz bunun peşindeyiz.

Röportaj: Gizem Telci

Kaynak: sehirnotları.com