Kulaklarınız duygularınıza kapalı mı?
İnsanlarla iletişim kurma konusunda kendinize ne kadar güvenirseniz güvenin, iletişim uzmanı dahi olsanız, eğer karşınızdaki aleksitimik biri ise boşuna uğraştığınızı fark edemeyebilirsiniz bile.
Psikiyatrlar "Aleksitimi" kavramını keşfedeli 30 yıl oluyor. Ama dünya, iletişimin öneminin çılgınlık düzeyine vardığı bu sıkıntılı kişilik özelliğinin üzerinde giderek daha fazla durmaya başladı. Çünkü artık biliniyor ki, hayatı çekilmez kılan en önemli şey iletişim kuramamak.
Duygusal sağırlık
İşte bu sorulara, Türkiye'de aleksitimi konusunda uzman bir psikiyatr, Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekim Yardımcısı, Yrd. Doç. Dr. Kemal Sayar cevap veriyor. Sayar, aleksitimi kavramını Türkçe'ye çevirirken bir de uygun isim bulmuş. Sayar?a göre aleksitimi, duygu sağırlığı anlamına geliyor. Aleksitimik kişilik özelliği taşıyanların en belirgin özelliği ise psikosomatik rahatsızlıklarının yoğun olması. Duygularını dile getirme yetenekleri olmadığı için bu durumdan duydukları rahatsızlıkları, vücutlarında bir hastalık olarak ortaya çıkıyor. Mesela aleksitimik bir kişilik; kızgınlığını, öfkesini, sevgisini dile getirmediği için yoğun baş ağırısı yaşayabiliyor, gaz sıkıntısı ile dolaşıyor, kalp hastalığına yakalanmışcasına nefesi darabiliyor.Aşktan mahrum bir yaşam
Hayal kurma gibi bir lüksleri olmayan aleksitimiklerin aşk yaşamlarından bahsetmenin de zor olacağını belirten Kemal Sayar, onlarla ilişkideki insanların bu anlamda özveride bulunmak durumunda olduklarını söylüyor. Bir anlamda, hayata karşı nötr durumda olan aleksitimiklerin üç temel özelliği var. Birincisi, bu kişiliklerin kendi duygularını tanımlamakta, onları bedensel duyumlardan ayırmakta güçlük çekmeleri, ikincisi, duygularını dışarıya yansıtmakta ciddi oranda sıkıntı yaşamaları ve üçüncüsü ise somut düşünmeyi becerememeleri...Evet, çok değil bundan sadece 30 yıl önce keşfedildi aleksitimi kavramı. 1970?li yıllarda, Nemiah ve Sifeneos'un kendi hastaları üzerinde yaptığı gözlemler sonunda keşfedilip tanıtıldı. O günden beri yüzlerce makaleye konu oldu. Zaman içinde bu kavram üzerinde bir çok bilim adamı çalıştı. Kanada Toronto Üniversitesinde 3 araştırmacı, 1980'li yılların başından itibaren, insanlardaki bu özelliği ölçen, 20 soruluk bir ölçek geliştirdiler ve bu ölçeğin Türkiye?deki geçerlilik çalışmasını da Yrd. Doç. Dr. Kemal Sayar ve arkadaşları yaptı. Bu sorular aslında günlük yaşamda hemen hergün sıkça karşılaştığımız yaşantı durumlarını sorguluyor.
Saorularda saklı ipuçlarıToronto Aleksitimi Skalası adı verilen ölçeğin bazı soruları şöyle; "Ne hissettiğimi çoğu kez tam olarak bilemem", "Duygularım için uygun kelimeleri bulmak benim için zordur", "Bedenimde doktorların dahi anlamadığı hisler oluyor", "Duygularımı kolayca tarif edebilirim", "Sorunları yalnızca tarif etmektense onları çözümlemeyi yeğlerim", "Keyfim kaçtığında, üzgün mü, korkmuş mu yoksa kızgın mı olduğumu bilemem", "Bedenimdeki hisler kafamı karıştırır", "Neden öyle sonuçlandığını anlamaya çalışmaksızın, işleri oluruna bırakmayı yeğlerim", "Tam olarak tanımlayamadığım duygularım var", "İnsanlar hakkında ne hissettiğimi tarif etmek bana zor geliyor", "çimde ne olup bittiğini bilmiyorum", "Çoğu zaman neden kızgın olduğumu bilmem", "İnsanlarla, duygularından çok günlük uğraşları hakkında konuşmayı yeğlerim", "Psikolojik dramalar yerine eğlendirici programlar izlemeyi yeğlerim", "İçimdeki duyguları yakın arkadaşlarıma bile açıklamak bana zor gelir","Sessizlik anlarında dahi, kendimi birisine yakın hissedebilirim", "Kişisel sorunlarımı çözerken duygularımı incelemeyi yararlı bulurum", "Film veya oyunlarda gizli anlamlar aramak, onlardan alınacak hazzı azaltır."
Doç. Dr. Kemal Sayar'da aleksitimikleri tanımlarken, "Kendilerini anlatmak ve başkalarını anlamak açısından sıkıntı çektikleri için büyük zararı kendilerine veriyorlar" diyor. Çünkü sözel olarak dışarı çıkartılamayan duygular kendilerine bedenin başka bir noktasından çıkış yolu buluyor adeta ve bu kişiler psiko-somatik hastalıklara çok sık yakalanıyor. Ve psikiyatri biliminin konusu olsa bile psikolojik bir rahatsızlık değil aleksitimi, sadece bir kişilik özelliği ve kimi zaman içinde yetişilen ailenin kültürel durumu da buna neden olabiliyor.
Zararları kendilerine
Doç Dr. Kemal Sayar, kendi öznel duygularını doğru olarak tanıyamayan aleksitimik bireylerin, sadece duyguları üzerine düşünme ve onları düzenleme konusunda sıkıntı çekmediklerini, aynı zamanda, duygusal sıkıntıyı diğer insanlara çok zayıf olarak iletebildiklerini ve bu yüzden daha az yardım ve destek gördüklerini belirterek şunları söylüyor: "Duygu paylaşımında eksiklik de sonunda duyguların tanınmasında zorluk olarak geri döner. Aleksitimik bireylerin kısıtlı tahayyül kapasiteleri, onların, duygularını düşlem, rüya ve oyun yoluyla değiştirmelerini de engeller. İşlevsel mide bağırsak bozuklukları, panik bozukluğu, yeme bozuklukları gibi durumlarda yüksek aleksitimi yaygınlığı bildirilmiştir. Uzun yıllar boyunca araştırmacılar aleksitiminin istikrarlı bir kişilik yapısı mı yoksa duruma bağlı bir fenomen mi olduğunu tartışmışlardır.Bazı uzunlamasına çalışmalar duygusal sıkıntı düzeyleri değişse bile aleksitimi skorlarında değişme olmadığını bildirirlerken, başka bazı çalışmalarda depresyon düzeylerinde belirgin azalmayla birlikte aleksitimi skorlarında da anlamlı bir düşme bulunmuştur. Aleksitimik bireylerin rüyalarını daha az hatırladıkları, REM yoğunluğunun daha az ve rüyaların da daha az imajinatif olduğu bildirilmiştir. Yakın tarihli bazı çalışmalar, aleksitiminin kökeninde travma öyküsü, yetersiz ebeveynlik, güvensiz bağlanma tarzları gibi psikolojik nedenlerin yanı sıra, kalabalık ailede doğma, istenmeyen çocuk olma, dil gelişiminde geri kalma gibi bir dizi toplumsal nedene de işaret etmektedir.