Filiz Aygündüz

Filiz Aygündüz

filiz.aygunduz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Ömür Atay’ın, prömiyeri Karlovy Vary Film Festivali’nde yapılan ilk filmi “Kardeşler” bu hafta vizyona girdi. Atay, Milliyet Sanat dergisinin nisan sayısına verdiği röportajda “Kadın cinayetleri, cinsiyet üzerinden bir soykırımdır” diyor filmini anlatırken. Soykırım evet. Zira bir grubun bir bölümünün varlığını çeşitli gerekçelerle ortadan kaldırma söz konusu. Yok etmek. Gerekçelerden biri de ‘namus’. Kadının davranışları, erkeğin namus kavramının temel taşlarını oluşturuyor. O nedenle, kadın denetim altında tutulmak isteniyor. Hegemonik erkeklik düzeni. Ola ki kadın firar ederse bu baskıdan, erkeğin namusuna halel geliyor. Kirlenen namus temizlenmeli, çünkü toplum bu kir pas (!) içindeki erkeğe altından kalkamayacağı olumsuzluklar atfediyor. Hiçbir mantığı olmayan, ölümle kol kola erkek rolleri... Bu zihniyet değişmedikçe, ki 2000’lerde hâlâ varlığını sürdürüyor, söz konusu soykırım devam edecek.

Haberin Devamı

Yönetmenin soykırım benzetmesini önemli buluyorum. O yüzden altını çizmek istedim. ‘Kadın cinayetleri’ deyip geçmede bir normalleştirilme tehlikesi var. Evet, bunun tam adı soykırım. Farklı yerlerde yaşayan, aynı kafa yapısına sahip insanlar bir grubu üçerli beşerli yok ediyor. Kaldı ki sayının önemi yok. Yok ediyorlar.

Bu notu düştükten sonra filme gelirsek... Namus cinayeti, sinemada sıkça işlenen temalar arasında. Yeşilçam filmlerinden bugüne birçok örneğini gördük. Atay’ın filminde ise farklı bir bakışla karşımızda. Suç ve ceza kavramlarının yanı sıra, vicdana da gönderme yapıyor. Özellikle vicdan mahkemesinin sonucunda, insanın kendi hapishanesini yaratmasına ve bu hapishanenin koşullarının ağırlığına.

Yusuf 17 yaşında, hapisten yeni çıkmış. Suçu, sevdiği adamla evlenip Ankara’ya kaçarak namuslarını kirlettiğine aile meclisince karar verilmiş ablasını öldürmek. Dört yıllık mahkûmiyetin sonunda abisi Ramazan onu hapishaneden alıp, sahip oldukları tır parkına götürüyor. O da 25’lerinde olmalı. Daha filmin başında anlıyoruz ki cinayete azmettiren amcaları. Asıl fail ise Ramazan. Ama işte Yusuf 13 yaşında, cinayet işlendiğinde. İsnat yeteneği olmakla birlikte yaşı dolayısıyla cezai indirim uygulanmış. Aile meclisi de bu matematiği önceden bildiğinden cinayeti Ramazan’a işletip, suçu Yusuf’a yüklemiş. Buraya kadar yabancısı olmadığımız hikâyelerden. Ama bundan sonrasında iki kardeş arasındaki psikolojik gerilimi ustalıkla işliyor Atay. Ramazan’ın bir türlü rahat etmeyen içi, Yusuf’un cinayeti işlemediği halde olayda kendisine verilen görevin ağırlığını taşıyamaması. İki kardeşin tam olarak yüzleşememeleri. Ramazan, hayat kaldığı yerden devam etsin diye çırpınırken, Yusuf’ta hayatın donup kalması. TIR parkındaki otele gelen sevgilisi tarafından mağdur edilmiş bir kadınla Ramazan’ın kurduğu ilişki ekseninde kâğıttan kuleler gibi yükselmiş vicdan hafifliğinin yerle yeksan olması. Öte yandan, kendi kız kardeşi onların istemediği bir adamla evlendi diye ölümü ona reva görürken, yalnız kalmış, güçsüz bir kadına takınılan saldırgan cinsel tavırdaki namusla bağdaşmayacak ikiyüzlülük.

Haberin Devamı

Ama filmin en can alıcı yanı, insanın kendi hapishanesinde geçirdiği günler. Yusuf karakterinde o günlerin ağırlığını öyle ustalıkla anlatıyor yönetmen ve Yusuf’u canlandıran Yiğit Ege Yazar, rolünü öyle iyi oynuyor ki fena halde çarpılıyorsunuz. Sıkılıyorsunuz sonra. Onun içindeki karaltı sizinkine de bulaşıyor. Vicdanın hükmettiği mahkûmiyet hiçbir şeye benzemez zira. Tabii bu, dönüp içine bakabilenler için geçerli. Filmdeki bir diğer can alıcı nokta da ‘yüzleşmek’. Bu da epey zorlu bir süreç. Ki bu süreci Ramazan rolündeki Caner Şahin büyük bir başarıyla canlandırıyor. Filmin konusu namus cinayeti gibi görünse de insanın iç hapishanesi ve yüzleşme kavramlarına derinlikli yaklaşımı onu benzer temalı filmler arasında açık ara öne taşıyor. Az diyaloglu, insanların yüzlerinin daha fazla konuştuğu, huzursuz eden bir film “Kardeşler”. Böyle huzursuzluklara çok ihtiyacımız var.