Filiz Aygündüz

Filiz Aygündüz

filiz.aygunduz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Yusuf, içine kapalı, naif; sertlik ve hoyratlıklara karşı kendisine damda beslediği güvercinlerle duvar örmüş genç bir adam. Babasından yadigâr güvercinlerini eğitiyor, açık artırmalarda satıyor, düğünlerde gelinle damadın eline tutuşturuyor. Onlarla geçen görece mutlu bir hayatı var. İçlerinden biri, Maverdi adını verdiği dişi güvercin, en yakın arkadaşı. Onunla dertleşiyor, onu anlamaya çalışıyor, çok da seviyor güvercin kızını. Ve diğerlerini de. Hayat, onların kanadında.

Adana’nın varoşlarından birinde, gri ve soğuk bir mahallede abisi ve ablasıyla birlikte yaşıyor Yusuf. Evdekilerle ilişkisi yemekten yemeğe, yok denecek kadar az. Çevreyle kurduğu ilişki de sınırlı. Herkese biraz uzak. Sanki bu uzaklık, kırılmamak için aldığı bir önlem. Güvercinlerinin yanında ne kadar sıcak ve sevgi doluysa, insanların arasında bir o kadar soğuk ve mesafeli. Küçük yaşta kaybettiği anne ve babanın yokluğundan belki. Ablası neyse de yeni baba modeli olan abisinden sevgi gördüğü yok. Abi, Yusuf’un geleneksel erkek rollerinden birini giyip bir an evvel hayata karışmasını, elinin ekmek tutmasını istiyor. Bu yönde kurduğu baskı sonucunda Yusuf işe giriyor. Güvercinleriyle kurduğu incelikli dünyadan, kaba saba adamların olduğu, para kazanmak için her şeyin mübah sayıldığı köşeli bir dünyaya... Burada tutunamayacak kadar hayat bilgisinden yoksun. Üstelik işte geçen süreçte güvercinlerini özleyip duruyor. Akşamları sevgiliye koşar gibi gidiyor onların yanına. Günün açığını kapatmaya çalışıyor: Çok mu acıktınız? Çok mu beklettim diye soruyor yumuşacık bir sesle. Maverdi sahibini eskisi kadar göremediği için küsüyor, gagalıyor onu. Yusuf gönlünü almaya çalışıyor. Bir de kız var bir düğünde görüp hoşlandığı, ara sıra mahallede karşısına çıkan. Fakat insan ilişkilerinde o kadar tutuk ki ona açılması mümkün değil. Sol yanında bir ağrı gibi kalıyor kız. O, yaralarını yine güvercinleriyle sarıyor.

Haberin Devamı

İş hayatında ölesiye mutsuz olduğu günler başlıyor. Sevginin ve barışın simgesi kabul edilen güvercinlerinden uzakta, demir yığınlarının arasında, sevgisiz, kavgalı bir ortamda akşamı bekleyip duruyor. Bir süre sonra, şehir dışında bir bölgede bir hafta çalışmak zorunda bırakılıyor. Bu tam bir hafta güvercinlerini görememek demek. Bu bir nevi ölüm demek. İtirazları sonuçsuz kalınca o zarif, naif Yusuf’un içinden başka bir genç adam çıkıyor. Güvercinleriyle bir aradayken çizdiği psikolojik tablo, insanlarla etkileşime girdiğinde bambaşka renklere ve desenlere uzanıyor; sosyal psikoloji için iyi bir gözlem imkânı sunuyor.

Haberin Devamı

Yusuf’un hikâyesini geçen hafta vizyona giren, Banu Sıvacı’nın yazıp yönettiği “Güvercin”de izleyebilirsiniz. Dünya prömiyerini Berlin Film Festivali’nin Generation bölümünde yapan “Güvercin”, Banu Sıvacı’nın ilk filmi. Film daha sonra Sofya Film Festivali’nden En İyi Yönetmen ödülüyle döndü. Bir ilk film için derdini çok iyi anlatıyor. Bunda yönetmenin olduğu kadar Yusuf’u canlandıran Kemal Burak Alper’in de katkısı büyük.

Velhasıl, biraz üzülerek ama kendinize birçok soru sorma imkânı bularak izleyebileceğiniz güzel, derinlikli bir film “Güvercin”.