Filiz Aygündüz

Filiz Aygündüz

filiz.aygunduz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

70. yaş gününde sahneye “Bilinç dışının kâşifi” olarak davet edilen Freud, mikrofonu eline alır ve şöyle der: “Ben bilinç dışının kâşifi değilim. Ozanlarla filozoflar bilinçdışını benden çok önce açığa çıkarmışlardır. Benim açığa çıkarmış olduğum şey ise, bilinç dışının incelenmesine yardımcı olacak bilimsel bir yöntemdir.”

Freud’un sözünü ettiği ozan/yazar/filozofların en güçlülerinden biri de hiç kuşkusuz Iris Murdoch. Felsefeyi ve psikolojiyi edebiyatın içinde şaha kaldıran, dünya edebiyatının en önemli yazarlarından... Oxford felsefe mezunu olan Murdoch’ın romanlarında aldığı eğitimin derin izleri görülür. O eğitimi edebiyatın süzgecinden geçirerek insan varoluşu üzerine derinlikli karakterler yaratır. “Melekler Zamanı”nın şeytani rahibi Carel. “Rüya Sakinleri”ndeki pul koleksiyoncusu Bruno. “Kara Prens”in Bradley Pearson’u. “Kesik Bir Baş”ın Martin’i... İnsanı anlatır Murdoch. İnsan olmayı. İnsanı anlamayı. Edebiyat hayat kadar ilginç değil derler, onun edebiyatı hayat kadar ilginçtir. Karakterleri başını döndürür insanın, nefesini keser, öyle bir laf ederler ki kitlenir kalırsınız. Her ne kadar Woody Allen “Anything Else”de “Hayat dururken psikanalizi mi seçtin? Öğrenme özürlü müsün sen?” dese de Murdoch’ın karakterlerine uyguladığı edebi psikanaliz hayat kadar öğreticidir.

Haberin Devamı

Bu hafta Can Yayınları, yazarın “İtalyan Kızı” adlı romanının yeni baskısını yaptı, Celal Üster’in lezzetinden sual olunmaz çevirisiyle. Daha önce okuma fırsatım olmamıştı. Kitabı görür görmez yapıştım. Günlerce elimden bırakamadım. Bu kez Edmund ve Otto adlı iki erkek karakteri üzerinden aile kavramını sorguluyor Murdoch. Bunu yaparken de Oidipus Kompleksi’nin en başarılı örneklerinden birini veriyor.

Taş ustası Otto ile oymacı Edmund. Babaları sanatçı, yetenekli, özgür düşünceli, emekten yana John Narraway. Evliliklerinin ilk yıllarında karısı Lydia epey âşık ona. Çocukları ise annelerine. Lydia “koca bir imparatorluk kuracak güçte” bir kadın Edmund’a göre. Lydia’nın kocasına olan aşkı çocukların doğumundan sonra sönüyor. Bütün ilgisini ve sevgisini iki oğluna yöneltiyor. Çocuklar rakipleri olan babalarına karşı anlaşılmaz (!) bir nefret duyarken, annelerinin sevgisini kana kana içiyorlar. Gerçi biraz zorba, biraz buyurgan bir kadın Lydia. Canı istediğinde Otto’yu göklere çıkarıyor istemediğinde Edmund’u biricik oğlu ilan ediyor. Bu da iki kardeş arasında kıskançlıklara neden oluyor. Edmund, erken yaşta evden kaçarak kurtuluyor Oidipus Kompleksi’nden. Otto annesiyle kalıyor. Evleniyor ve bir de kızı oluyor.

Haberin Devamı

Roman, Lydia’nın ölüm haberini alan Edmund’un, cenaze için eve dönmesiyle başlıyor. Niyeti bir an evvel annesini gömüp, geri dönmek. Ama geldiği andan itibaren, aile üyelerinin yardım talepleriyle çevriliyor. Evde olan bitenlere gün gün yaptığı şahitlik sırasında Otto, Otto’nun eşi Isabel, kızı Flora, Otto’nun yardımcısı Levkin, Levkin’in kızkardeşi Elsa ve evdeki İtalyan bakıcılar geleneğinin son halkası Maggie arasında dönen yasak ve utanç verici ilişki ağına takılıp kalıyor. Uzaktan bakıldığında, oğlu, gelini, torunu ve İtalyan kızı yardımcısıyla yaşayan yaşlı bir kadının ana erkil modeldeki sıcak evi, yakına gelindiğinde içinde gizlediği cehennemi alev ateş açık ediyor. Aile üyelerinin birbirine eklemlenen mutsuzluklarını ilmek ilmek örüyor Murdoch. Her bir karakterin iç dünyasını bütün çarpıcılığıyla ortaya koyuyor. İki erkek çocuğun anneleriyle olan ilişkilerini olağanüstü bir ustalıkla analiz ediyor. Ardından çeşitli yüzleşmelerle giderek bir ailenin iyileşmesi öyküsü başlıyor. Üslubundaki mahir sürükleyicilik romana farklı tatlar ve renkler de katıyor.

Haberin Devamı

“İtalyan Kızı”nı okuduktan sonra, Iris Murdoch’ınki gibi parlak ve derinlikli bir zihnin Alzheimer’la sönüp gitmesine bir kez daha içerledim. Kısmen haklı Woody Allen, hayat da öğretme konusunda hiç fena değil.