Filiz Aygündüz

Filiz Aygündüz

filiz.aygunduz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Son yıllarda ‘kendini sev’ temasıyla sık sık karşılaşır olduk. Pek çok kişisel gelişim kitabı bu tema üzerinden ilerledi. Aslında varoluşun önemli bir parçası olan ve fakat isminden, içeriğine yanlış yorumlanan bu kavram “Önce sen, başta sen, hep sen” mottosuyla bir tür narsisizme itti insanları. Kendini sevmekle bencillik arasındaki sınır ihlalleri yüzünden kendisinden başka kimseyi düşünmeyen bir insan modeli hâsıl oldu. Kendini Kaf dağında görme yanılsaması. Biten bir ilişkinin ardından, niye bittiğiyle ilgili dinamiklere kafa yormak yerine ‘elimi sallasam ellisi’ ucuzluğu pompalanmaya başlandı misal. Ne o, kendimizi seviyoruz. Peki, kendini sevmek bu mu? Yoksa aslolan sevmek değil dost olmak mı?

Haberin Devamı

Kitapları İletişim Yayınları’ndan çıkan Wilhelm Schmid, geçen hafta raflarda yerini alan ‘Kendiyle Dost Olmak’ adlı kitabında artık içi epey boşaltılan bu kavrama açıklık getiriyor. Kendine bayılmakla kendinle dost olmak arasındaki farkı felsefi açıdan işliyor.

“Kendiyle dostlukta benlik, tıpkı başkalarıyla dostlukta olduğu gibi, idealleştirmeden kaçınır, kendi kendisinin gerçekçi bir değerlendirmesini yapabilecek durumdadır,” diyor Schmid. Yani aslında mesele kendini bilmekle başlıyor. Ve ekliyor: “Kendini ölçüsüz seven ise başkalarının hayranlığına muhtaçtır, ilaveten her vesileyle kendi mükemmelliğini aynada görmek ister.”

Ayna dediğimiz de günün her saati, salt güzelliğe kodlanmış görüntüler sunan bir nesne değil malum. Kendisinden sürekli bir mükemmellik servis edilmesini beklediğimizde, gelsin hayalkırıklığı. Bunun için de diyor ki Schmid: “Kendiyle dost insan, mükemmel olmamaktan incinemez. Tıpkı başkasıyla dostluk ilişkisinde ötekini onun hususiyetleriyle benimsediği gibi, kendi kendisiyle ilişkisinde de aynısını yapmaya hazırdır. Kendini bilen, ama yine kendini seven birisi olabilir böylece.” Yani evet her birimiz biriciğiz ama evrende küçücük bir noktayız aslında. Ben bu görüntüyü beğenmedim deyip önce aynayı sonra etrafı kırıp dökmekle olmuyor. Tam da bu kavşakta insanın kendisiyle kurduğu ilişkiye dikkat çekiyor yazar: “Kendiyle dost olmanın teşvik ettiği ikinci nokta, kendine dikkat etmektir. Benlik, başka birisinin meselesi değil, benim birlikte yaşamam gereken bir şeydir, günün 24 saati, yılın 365 günü, son nefesime kadar. Başka herkes benim Ben’imle ilişkisinde bir mola verebilir, ben veremem. Başka herkes, benim bir sorunum olduğunda ‘’Benim sorunum değil,‘’ diyebilir. Ben diyemem. Benim içimde ve benimle ilgili olan hey şey demektir benlik ve onu iyi de olsa kötü de
olsa bana ait bir şey olarak görmem gerekir.”

Haberin Devamı

Kitapta bu çok özel dostluğun yordamlarını maddeleyen Schmid’in dikkat çektiği en önemli konulardan biri de hayatta kendimize sormamız gereken sorular: “Kendiyle dost olmanın altıncı yordamı, hayat üzerine düşünmeye ilham vermek olmalıdır. Kendinize sorduğunuz sorular, düşünmeyi teşvik eder: Neler gözlüyorum? Ne gibi tecrübelerden geçiyorum? Algıladığım ve havadis olarak öğrendiğim her şey, birlikte nasıl bir bağlam oluşturuyor? Bunun üzerine ne düşünüyorum? Bu bağlam içinde neleri idrak edilebilir ve ikna edici buluyorum? Bunların benimle ilgisi nedir? Hayatımda nasıl bir anlam ifade ediyorlar? Hayat aslında nedir; en azından benim öznel bakış açımdan nedir, nesnel anlamını bilmem zira. Hangi sebeplerden bunu böyle görüyorum? Başka bir bakış açısı için sebepler var mıdır ortada? Benim bu hayattaki rolüm ne? Benim için, özel hayatımda ve mesleki faaliyetimde neler önemlidir? Şimdiye kadar hangi yollardan geçtim?”

Haberin Devamı

Hayatı anlamak ve anlamlandırmak için çok kıymetli sorular bunlar. Ve evet zor sorular. “Ben beni seviyorum, herkes de beni sevsin bir zahmet” mesajları gönderip evrene, sorgusuz sualsiz mutlu sonlar beklemekten çok daha fazlası kendinle dost olmak. Ve bugünlerde bu dostluğa çok fazla ihtiyacımız var.