Açık mektup: Ben affetmiyorum

30 Eylül 2018

Henüz 30 yaşındaydı.

Doktoraya başlamış, birkaç yıl önce kadro almış, evlenmişti.

Aşktan kıymetli bir aşk halinin var olması, biriktire biriktire kurulan o yaşama verilen emekten.

O, bir de anne olmayı hayal etti, bir yandan biriktirdiklerine sevinirken.

Oğlu doğdu, izne ayrıldı.

3 ay ne çabuk geçmişti ve nasıl olup da sıkılmaya bile vakti kalmıyordu.

O sabah, eşi işe gittikten sonra oğlunu emzirdi, yanına uzandı, o uyurken biraz uyumak istedi.

Eve girmeyi günler öncesinden planlayan iki hırsızdan habersizdi.

Yazının Devamı

Tahtakurusu, açlık ve hak arama

23 Eylül 2018

Türkiye’nin son yıllarda iyiden iyiye kurumsallaşan, aynı yöntemi izleyen tüm iktidarları, ülkeleri kıskandıracak kadar başarılı uyguladığı bir geleneği var:

Farklı bir gerçeklik inşası.

Bin yıldır sivil toplumda çalışan insanlar rutin bir toplantı için, kapısı açık bir salonda, bütün otelin gözü önünde bir araya mı geldi, sistem işlemeye başlıyor:

“Ajanlar toplantı halinde basıldı. O otelin gizli bölümleri var...”

Yüzlerce akademisyen bildiriye mi imza attı:

“PKK emir verdi, Bese Hozat’ın talimatları doğrultusunda metinler hazırlandı. Oyun büyük...”

Doktorlar, bir askeri operasyonu yanlış bulduklarını mı söyledi:

“Vatan hainleri, talimat aldılar, kanı dökülesiceler...”

Yazının Devamı

Güz sancısı

16 Eylül 2018

12 Eylül’ün yıl dönümü geride kaldı.

Nedense çok üzerinde durulmayan bir haber ise 12 Eylül’ün geride kalmadığını gösterir gibiydi.

Milliyet’te, Türker Karapınar imzalı haberde, Türkiye’nin AİHM’ye kritik bir savunma gönderdiği anlatılıyordu.

***

AİHM’ye giden süreç, hak ihlallerini tespit etmekten pek hoşlanmayan yargının garip kararıyla başladı.

Meşhur 2010 referandumunun en önemli vaadi, 12 Eylül darbecilerini koruyan Anayasa’nın geçici 15. maddesinin kaldırılarak yargı yolunun açılmasıydı.

Aynı referandumla yapısı baştan aşağı değişen yargıya göre ise bu madde zaten anlamsızdı.

Yargıtay, yıllar sonra darbeci Kenan Evren davasında, bu maddenin aslında yargılamaya engel oluşturmadığını, bu nedenle suçların zaman aşımına girdiğini karar altına aldı.

Yazının Devamı

İnsan haklarına giriş

9 Eylül 2018

Hafızasızlığın amaçlarının başında cezasızlık gelir.

Zira yaşananların anımsanması, sorumluların er geç hesap vermesi demektir.

6-7 Eylül 1955 utancının yıl dönümü geride kaldı.

Birkaç gün sonra 12 Eylül utancının yıl dönümü.

Sonra Maraş katliamının, sonra Çorum.

Sivas, “Hayata Dönüş”, 10 Ekim, idamlar, işkenceler...

Sözde vatanseverlik adına yapılmış, ülkeye en büyük kötülüklerin yapıldığı, anımsanması istenilmeyen karanlık günlerin sessiz anmaları.

***

Yazının Devamı

Cumartesi, adalet ve istismar

2 Eylül 2018

Yüzüğün içindeki isim karanlıkta ışıldadı.
Alyansın iç tarafına mutlu günler ve aşk için kazınmış o isim, yol kenarına kazılmış sığ mezardaki üç kişinin kimliğinin teşhisini sağlamıştı.
Parmağındaki alyans sayesinde teşhis edilen kişi Diyarbakır Sağlık Sen Başkanı Necati Aydın’dı.
Eşi ile birlikte misafirliğe gittikleri Mehmet Ay’ın evinde gözaltına alınmışlardı.
Süheyla Aydın ile Hafif Ay gözaltından serbest bırakıldı.
Bir süre sonra savcılığa çıkartılan eşlerinin de sevk edildikleri mahkeme tarafından serbest bırakıldığı haberi geldi.
Ancak adliyenin önünde beklenen Necati Aydın ile Mehmet Ay o kapıdan hiç çıkamadı.

Yazının Devamı

ARZU'NUN YENİ HAYATI

27 Ağustos 2018

›› 14 yaşındayken evlendirilen ve hamileyken bile şiddete maruz kalan Arzu, eşinin işlediği istismar suçundan sonra kuma olmayı reddedince av tüfeği ile dirseklerinden ve diz kapaklarından vuruldu

›› Defalarca ameliyat edilen Arzu’nun iki bacağı kesildi. Kolları dirsekleri hariç kurtarıldı ama devlet koruması altına alınan çocuklarını kucaklayamadı. Arzu düşe kalka yeni hayatı öğrendi. Şimdi mutlu

Evin içi çocuk sesleriyle dolu. Arzu’nun yüzünde kocaman bir gülümseme.

Arzu Boztaş’ı, ilk kez bir hastane odasında görmüştüm.

Hem hastanedeki o haline hem de daha o gencecik yaşında başından geçenlere şaşırarak.

14 yaşında evlendirilen, 14 yılda 6 çocuk sahibi olan Arzu Boztaş, daha çocukken evlendirildiği Ahmet Boztaş’la Yozgat’ta, merkezden uzak bir çiftlikte yaşamaya başladı.

Çiftlikte yaşadıklarını bugün, “Korku filmi gibiydi. Ne yapacağımı bilmiyordum. Şimdiki aklım olsa önlem alırdım. Artık haklarımı biliyorum. Ne yapabileceğimi. O dönem bilmiyordum” diye anlatıyor.

O çiftlikte hemen her gün eşinden şiddet gören Arzu, yediği dayakları ve bıçaklandığını, hamileyken bile darp edildiğini kimselere söyleyemedi.

Yazının Devamı

‘Unutulmaz deme bana...’

19 Ağustos 2018

Dünyanın eskisi gibi dönüp dönmediği, gündüzler ve geceler, aylar ve mevsimler, gülüşler, gülmeyişler, büyük gözüken dertler ve küçük sevinçler, yaşamınızın bütünüyle değiştiği gün tanıştığınız “yoklukla” anlamını yitirir.

O günden sonra artık her şey eksik, her şey silik, her şey biraz daha zorlama.

Yokluk, ateşi zaman zaman harlanan ancak hiç sönmeyen bir cehenneme adım atılan kıyamet günü gibidir.

***

Çorlu’daki tren faciasında yaşamını yitirenlerin aileleri, bu bayramı yoklukla geçirecek.

9 yaşında ölünmez ya.

İşte Çorlu’da 9 yaşındaki oğlu Oğuz Arda Sel’i yitiren Mısra Öz Sel’in sosyal medyadaki, “yargılansınlar” feryatları, tam da bu isyanın resmidir:

“Daha fazla, çok bir şey değil istediğim. Olayın nedeninin tüm gerçekliğiyle araştırılması. Sorumluların her kim olursa olsun (!) yargılanması... Sanki oğlum da soruyor ‘neden’ diye!”

Yazının Devamı

Karanfilin peşinde 700 hafta

12 Ağustos 2018

Ömrünü Galatasaray Lisesi’nin önünde geçirmiş Maside Ocak anlatıyor:

“Cumartesi Anneleri olarak meydana ilk çıktığımızda, çocuklarının geri döneceği umudu hemen herkeste vardı. Şimdi yıllar geçti. O umut yerini bir mezar bulabilme umuduna dönüştü. Aramızdaki kimse kaybettiği yakınının geri dönmesini beklemiyor. Ama yas sürecinin tamamlanması için kayıp ailelerinin bir mezara ulaşması, ikincisi de ceza adaletinin sağlanması gerekiyor. Bu ikisi olmadıkça, yani mezarsızlık ve cezasızlık sürdüğü müddetçe yas sürecimiz maalesef bitemiyor. Yas sürecimiz tamamlanırsa belki o alana gitmeyi bırakabiliriz. Ama bizim hayatımızı mezarsızlık ve cezasızlık yönlendiriyor.”

***

Arjantin’de cunta yönetiminin, “kaybettiği” çocuklarını arayan 14 kadın, beyaz tülbentleriyle başkanlık sarayının bulunduğu Plaza Del Mayo’nun önüne geldiklerinde 41 yıl sürecek bir mücadelenin fitilini ateşlediklerini bilmiyorlardı.

Her hafta sayıları arttı.

Kimisi öldü, kimisi öldürüldü.

Ama ısrarları, çocuklarının izinin, ölülerinin, hikâyelerinin bulunmasını, katillerinin ortaya çıkartılmasını sağladı.

***

Yazının Devamı