Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Biri Afrika kıtasının kuzeybatısında, diğeri ise kuzeydoğusunda, birbirinden binlerce kilometre uzaklıktaki iki Arap ülkesi: Cezayir ve Sudan...
İlginç bir rastlantı, son günlerde benzer sosyal ve siyasal gelişmeler Cezayir’i ve Sudan’ı hemen hemen eş zamanda dünya aktüalitesinde ön plana çıkardı.
İki ülkede de olaylar dizisi halkın sokaklara dökülmesi ve iktidarda yıllanmış olan liderlerin alaşağı edilmesi talebinde bulunmasıyla başladı.
Cezayir’de 20 yıldır yönetimin başında bulunan 80’lik ve hasta Cumhurbaşkanı Abdülaziz Buteflika beşinci kez yeni seçimlere girmeye hazırlanıyordu. Ağır ekonomik şartlardan, işsizlikten, pahalılıktan ve yolsuzluklardan şikâyetçi olan halk artık “yeter” deyip, değişim istiyordu.
Kısa zamanda sokaklara dökülen yüz binlerce kişi, Buteflika’nın otoriter rejimine karşı “halkın gücü”nü barışçı bir şekilde gösterdi. Ordu bu halk hareketine karşı çıkmadı ve askerin bu duruşu sonunda Buteflika’yı iktidarı bırakmaya zorladı.
Ama halk sivil bir yönetimin kurulması için sokak hareketini sürdürmeye kararlı. Şimdi geçici yönetim halkın bu isteğinin nasıl yerine getireceği üzerinde çalışıyor.

Haberin Devamı

Diktatörün sonu

Sudan’da da halk haftalardan beri sokaklardaydı. Protestolara yol açan son olay, ekmek ve yakıt fiyatlarına yapılan zamlardı. Ama gerçekte halk, Devlet Başkanı Ömer el Beşir’in tam 30 yıldır süren dikta rejiminin sona erdirilmesini, demokratik bir düzenin kurulmasını istiyordu.
Sudan’da da ordunun halk hareketine karşı çıkmaması, sonuçta Beşir rejiminin sonunu getirdi. Diktatör, sivillerin zorladığı bir darbeyle devrildi ve hapsi boyladı.
Sudan’da halk, geçiş sürecinin siviller tarafından yürütülmesini, eski yöneticilerin tamamen saf dışı edilmesini ve yeni bir anayasayla demokrasinin kurulmasını istiyor.
Şimdi geçici olarak iş başında bulunanlar, bu sivilleşme hareketinin nasıl gerçekleşeceğini planlıyorlar.

Sokağın gücü

Cezayir’de ve Sudan’da olup bitenler, Arap sokaklarında halkın gücünü açıkça gözler önüne serdi. Her iki ülkede gerçekten bu sivil ve barışçı hareket, askeri müdahaleyle iktidara gelmiş olan ve yıllarca yönetimde kalan liderleri alaşağı etmeye yetti. Her iki ülkede de ordu halktan yana bir tavır aldı.
Bu Tunus örneği bir yana bırakılırsa, Arap Baharı’nın yayıldığı ülkelerde yaşanan acı tecrübelerden farklı, daha umut verici bir yeni deneyim oluyor.
Her iki ülkede de gelinen noktada sorulan soru şudur: Gerçekleşen sivil ve demokratik bir rejim kurulabilecek mi?
Kuşkusuz bunda halkın ne istediğinin tam anlaşılması önemli. Sokaklara yansıyan kitlesel hareketler, özellikle kutuplaşmış olan toplumlarda, farklı istekleri ve ideolojik amaçları da gündeme getirir. Bu durumda çoğulculuğa dayalı bir değişim gerçekleştirmek kolay değildir.
Gerek Cezayir, gerekse Sudan, son halk hareketleriyle, eski otoriter rejimlerden kurtulmak şansını elde etmiştir. Arap Baharı’nın yeni aşamasında bu önemli bir kazanımdır.
Ancak süreç bitmedi. Demokratik ve başarılı bir rejime geçiş deneyimi asıl şimdi başlıyor.