Selva Demiralp

Selva Demiralp

sdemiralp@ku.edu.tr

Tüm Yazıları

Ağustos başından beri kurda yaşanan şokun ekonomi üzerindeki faturası oldukça büyük. Haziran itibarıyla 240 milyar dolara yükselen özel sektör dış borcu, kurdaki iki haftalık değer kaybı sonrası 200 milyar TL üzerinde arttı. Bu yaklaşık olarak GSYH’nin yüzde 5’i kadar bir ek yük anlamına geliyor. Enflasyon oranına gelecek ek baskı ise kabaca 3 puan kadar. Durumun böylesine ciddileştiği bir ortamda opsiyonlarımızı düşünüp çok dikkatli bir yol haritasını derhal uygulamaya sokmamız gerekiyor.

Benim değerlendirmem, ekonomide önemli bir yavaşlamanın kaçınılmaz olduğu şeklinde. Bu noktada tercihimiz bu yavaşlamanın süresi ve derinliğini kontrol edebilmek olmalı. İlk yapmamız gereken ise yaşadığımız ekonomik sıkıntıların farkında olduğumuzu net bir dille anlatmak ve bu sıkıntıları gidermek için gerekli adımları vakit geçirmeden atmak.

Haberin Devamı

Gerekli adımlar

1) Kısa vadede öncelik kurdaki değer kaybını acil olarak kontrol altına alabilmek olmalı. Bunu yapabilmek için önce ABD ile aramızdaki gerginliğin ivedilikle giderilmesi, beraberinde AB ve NATO ile olan ilişkilerimizin sıcak tutulması gerekiyor. Dış ilişkilerde bütünleştirici ve barışçıl bir yaklaşım ülke riskimizi azaltacaktır.

2) Bir taraftan politik riskleri azaltırken diğer taraftan TL cinsi varlıkları yatırımcılar için tekrar cazip hale getirebilmemiz gerekiyor. Bunun ise tek yolu politika faizinin önemli bir miktarda artırılması. Bu durum zaten rekor kıran uzun vadeli faizleri ilk aşamada daha da yükseltebilir. Ancak tutumumuzda kararlı olduğumuza piyasaları inandırdığımız noktada enflasyon beklentilerinde bir kırılma başlayacak ve uzun vadeli faizler inişe geçecektir. Yani kısa vadede kur ve faizlerdeki sıkılaşma ekonomide bir resesyon potansiyeli yaratsa da bu durumun kontrol altına alınabilmesi şu noktadaki amacımız olmalı.

Eğer politika faizini artırmazsak ne olur? Bu durumda enflasyonun kontrolden çıktığı algısı kuvvetlenir ve piyasa faizi yükselmeye devam eder. Piyasa faizindeki yükselişi bir noktada durdurma ve geriye çevirme imkânını ise kaybederiz. Bu şartlar altında faizlerdeki denetimsiz yükseliş kur şokunu da artırır. Yaşanan resesyon derin ve uzun olur. Yani kısa vadede resesyon ihtimalini geciktirmek için faiz artırımına gidilmemesi uzun vadede daha derin ve hasar verici bir resesyonu beraberinde getirir.

Haberin Devamı

3) Mevcut durumu kontrol altına alabilmek için, sıkı para politikasının maliye politikasıyla desteklenmesi gerekiyor. Sıkı para politikası zaten talebi öldürmeyecek mi, bir de maliye politikasıyla vurmaya gerek var mı diye düşünülebilir. Ancak bu noktada kur ve faiz şokunun şirket bilançolarında yaratacağı darbeye karşı bütçeyi hazırlama gerekliliğini hatırlatmak lazım. Son dönemde bir parça bozulmuş olsa da bütçe açığımızın tehlikeli boyutlarda olmaması bir avantaj. Yolun bundan sonrasında bütçenin daha tasarruflu kullanılması ve olası şokları absorbe edici kaynak yaratılması gerekiyor.

Görünen o ki mevcut politika opsiyonlarımızın hepsi ekonomide bir yavaşlama öngören önlemler. Bu noktada resesyon tehlikesinden korkmak değil, bu durumdan en kısa sürede çıkmayı amaçlayacak politikalara odaklanmak gerekiyor.