Verda Özer

Verda Özer

verdaozer@gmail.com

Tüm Yazıları

Soğuk Savaş’ın yeniden hortladığını söylemek bir süredir sıradanlaştı. Ben ise sık sık “Soğuk Savaş geldi diyenler, dünün güneşiyle bugünün çamaşırını kurutmaya çalışıyorlar” diye yazıp duruyorum.

***

Geçen hafta Başkan Trump, Sovyet Rusya ile ABD arasında Soğuk Savaş’tan beri yürürlükte olan “Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması”ndan (INF) çekildiğini açıklayınca, yine aynı tez ortalığa saçıldı. Trump çekilme sebebi olarak ise, bir önceki Başkan Obama’nın da sık sık dile getirdiği “Rusya’nın anlaşmayı ihlal eden füzelerini imha etmemesi” olarak gösterdi.

Haberin Devamı

Her ne kadar ilk bakışta bu gelişme ABD-Rusya arasında gerilimin arttığı anlamına geliyor gibi görünse de... Alakası yok!

Sebep Çin

1987’de ABD Başkanı Ronald Reagan ve Sovyetler Birliği lideri Mihail Gorbaçov arasında imzalanan INF, nükleer savaş tehdidini ortadan kaldırmayı hedefliyordu. Hakikaten de 31 yıldır, nükleer silahlı füzeleri Avrupa topraklarından uzak tuttu. O yüzden şimdi “Eyvah, iki ülke şimdi yeniden Avrupa’da silahlanma yarışına başlayacak” diye evham yapıyorlar.

Amma velakin, ABD’nin bu anlaşmadan çekilmesinin asıl sebebi Rusya ile rekabet falan değil, Çin! Çin, orta vadede ABD’nin yerini alacak gibi görünüyor. Hakeza, Trump, 2017 sonunda açıkladığı Ulusal Güvenlik Belgesi’nde, Çin’i tehdit oluşturan ülkelerin başında saymıştı. O yüzden ABD’nin güvenliğinden sorumlu kurumlar, kaynaklarını Çin’i merkez alarak uzun vadeli yeniden yapılandırıyorlar. Dolayısıyla, INF gibi salt Rusya’yı hedefleyen, eski Soğuk Savaş mantığıyla kotarılmış belgeler artık yeterli ve amaca uygun değiller.

***

Kaldı ki Trump anlaşmadan çekilerek masayı dağıtmış, Rusya üzerinde baskı kurma şansını ortadan kaldırmış oluyor. Bu da aksine Rusya’yı çok da umursamadığını gösteriyor!

Ezcümle: Görünene aldanmamakta fayda var.

Batı ikilemi

Kadir Has Üniversitesi’nin 8 yıldır Türkiye genelinde yaptığı anketi, her sene bu zamanlarda sabırsızlıkla bekliyorum ve yazıyorum. Nedeni, Türk halkının tercihlerini, korkularını, beklentilerini bire bir yansıtması. Hem de ekonomiden dış politikaya, çok geniş bir yelpazede.

Haberin Devamı

Bu yıl da “Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması” Prof. Mustafa Aydın’ın koordinatörlüğünde, 8 akademisyenin katkısıyla, 26 ilde ve 1000 kişi üzerinde yapılmış. Benim en çok dikkatimi çeken ise, Batı ile ilişkimizde yaşadığımız ikilem oldu. Zira Türk toplumu bir yandan ABD’yi en büyük güvenlik tehdidi olarak görüyor, diğer yandan ise NATO üyeliğini, yani Batı İttifakı’nı destekleyenler ciddi oranda artıyor.

***

Düşünün ki 2015’te ankete katılanların sadece yüzde 36’sı ABD’yi tehdit olarak görüyordu. Dahası, Washington en yakın ortak olarak görülüyordu. 2016’da ise birden ABD “en büyük tehdit” kategorisine geçti. Hem de yüzde 60 oranla! Geçtiğimiz yıl ise bu rakam yüzde 82’ye kadar çıkmış.

Buna mukabil, NATO’ya, yani ABD ile ittifaka destek oldukça yüksek. Yüzde 59 NATO üyeliğinin devamından yana. Washington merkezli düşünce kuruluşu Alman Marshall Fonu’nun 2010’da yaptığı araştırmada, bu oran sadece yüzde 30’du.

***

Bu çelişkiyi açıklamak ise zor değil: ABD’nin YPG’ye verdiği destek ve Suriye sınırından gelen tehditler güvenlik kaygısını artırıyor. Hakeza, ankette terör Türkiye’nin en büyük 2. sorunu olarak ortaya çıkıyor. Doğal olarak, korkuyoruz ve bir teminat arıyoruz. İşte böyle zamanlarda da hep “fabrika ayarlarımıza” sığınıyoruz. Yani bir nevi ana rahmine. Bu yüzden Batı ittifakını can simidi olarak görüyoruz.