Gündem Ata’nın tek isteği bir avuç yeşildi!

Ata’nın tek isteği bir avuç yeşildi!

24.07.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:

Bozkıra karşı büyük mücadele yürüten Atatürk’ün en büyük arzusu yeşillikler içinde bir hayat sürmekti; öldükten sonra da sadece bunu istedi. Kendisi için nasıl bir kabir arzu ettiğine dair yazılı bir vasiyet bırakmamış, sadece bazı konuşmalarında ipuçlarını vermişti...

Ata’nın tek isteği  bir avuç yeşildi

Anıtkabir’in imar planında yapılan değişiklikle yapılaşmaya açılacağı haberleri sonrası yetkili mercilerin bunu yalanlayan açıklamaları ardı ardına geldi. Kamuoyunun “Anıtkabir kırmızı çizgimizdir” tepkilerine, “Biz aklımızı peynir ekmekle mi yedik” yanıtları verildi... Bir ülkenin kurucu liderinin ebedi istirahatını sürdürdüğü anıt alanının bırakınız gerçekten imara açılmasına imkân tanınmasını, salt evhamla dahi gündemde tartışılması dünyanın neresinde yaşanırsa yaşansın hazin bir olay sayılır... Hele de söz konusu lider sadece yedi düvelle değil, yoklukla, imkânsızlıkla da savaşarak bir milleti küllerinden doğurmuş, dünyadaki tüm mazlumların mücadelesine esin kaynağı olmuş, düşmanlarında dahi hayranlık ve saygı uyandırmış Mustafa Kemal ise...
Ağacı çocuk gibi severdi
Atatürk tartışmasız liderliğinin yanı sıra insani yönleriyle de örnek bir kişilikti. Düşman askerleri için “Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra artık bizim çocuklarımız olmuşlardır” diyebilecek kadar insanlara sevgi duyuyor, bu engin sevgisini doğadaki tüm canlılara gösteriyordu. Yurt gezilerinde kendisi için hayvanların kurban edilmesine kızar, ağaçları, çiçekleri çocuklarıymış gibi sevip kollardı. Yalova’da dalları köşke kadar uzanan bir ağacın kesilmemesi için koca bir köşkü yaklaşık beş metre yerinden taşıtacak kadar doğaya saygılıydı. Devlet işlerinden kalan zamanlarını bozkırla mücadeleye adamış, Ankara’da yarattığı orman çitliğiyle yeşile olan sevgisini ıspatlamıştı. Yaşarken en büyük arzusu yeşillikler içinde bir hayat sürmekti; öldükten sora da sadece bunu istedi. Kendisi için nasıl bir kabir arzu ettiğine dair yazılı bir vasiyet bırakmamış sadece bazı konuşmalarında ipuçlarını vermişti. Onlardan en önemlisini Atatürk’ün manevi kızlarından Prof. Dr. Afet İnan anılarında* şöyle alatır:
Kararı milletine bıraktı
“Atatürk’ün sağlığında, kabri olmak üzere benim bildiğim iki yerden bahsedilmişti. Biri eski Büyük Millet Meclisi’nden istasyona inen cadde üzerindeki daire şeklindeki arazi; diğeri Çankaya’daki yeni köşkün mermer havuzu. Bir akşam Atatürk’ün etrafında toplananlar arasında, onun fani oluşu üzerinde durulmuş ve kendisi şu cümlesini tekrar etmişti; ‘Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.’ Sonra da ‘Milletim beni istediği yerde yatırsın, yeter ki beni unutmasın’ demiştir. Büyük Millet Meclisi’nin altındaki daire şeklindeki yeri ortaya atan Recep Peker’e ise, ‘İyi ve kalabalık bir yer, fakat ben böyle bir arzumu milletime vasiyet edemem.’ Ancak yine o akşam ileri sürülen bir fikrin kendisini çok mütehassis ettiğini bugün gibi hatırlıyorum: Ülkenin bütün sınır boylarından getirilecek toprak üzerinde yatmak. Recep Peker hararetle bu fikrin sembolik savunmasını yapmıştı. Atatürk böyle bir fikrin uygulanmasından ancak fani vücudu için haz ve gurur duyacağını belirtirken bana bakarak ‘Bunu unutma’ demişti. Gösterilen mezar yeri için Atatürk olumlu veya olumsuz bir görüş belirtmemiş ancak yurdun her tarafından gelerek harmanlanacak toprağa yatmayı gönülden arzu etmişti.”
‘Hatıralarım Çankaya’da’
Ömrünü milletine adayan, milleti için hep en iyisini arzulayan Atatürk, en iyi mezar yerini seçmeyi dahi kendisine çok görmüştür. Kararı çok sevdiği milletine bırakır lakin kabri nerede olursa olsun hatıralarının yaşayacağı yer olarak Çankaya’yı işaret eder. Afet İnan Atatürk’ün bu konuya dair görüşlerini de anılarında paylaşır:
“1932 yılının yaz aylarında bir gündü. Çankaya’daki Pembe Köşk’ün yapılması bitmiş, döşenmiş ve oraya taşınılmıştı. O sırada Atatürk’ün mumdan yapılmış iki cam arasına konmuş bir resmini getirmişlerdi. Bu resim ancak ışık vuruğu zaman görülebiliyordu ve kırılmasın diye de iki pencerenin arasına koymuştum. Akşam çiftlikte bazı davetlilerle Marmara Köşk’üne yemeğe gitmiştik. Mustafa Kemal sofrada gündüz gördüğü bu resmi anımsatarak konuşmaya başlamıştı. Tarihteki mumya yapmak âdetinin evreleri üzerine durduktan sonra bir ara kendisi ‘Beni milletim nereye isterse oraya gömsün, fakat benim hatıralarımın yaşayacağı yer Çankaya olacaktır’ demiştir. Atatürk burada insancıl bir duyguyla yaşadığı yere bağlılığını ifade etmişti. Ancak mezarı olacak yer için bir dileğini başka hiçbir zaman vasiyet şeklinde bizlere bildirmedi.” * Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, İş Bankası Yayınları

Anıtkabir’in yeri nasıl belirlendi?

Bugünkü Anıtkabir’in yerini nasıl belirlendiğini ise Afet İnan şöyle anlatır:
“Mustafa Kemal Ankara’yı karış karış gezer ve her yerini çok iyi tanırdı. Hatta otomobille civarda gezintiler yaparken düz yollardan gitmekten canı sıkılır ve şoförünü bayırlara saptırırdı. O bu hareketiyle Ankara’nın görünüşüne çeşitli noktalardan bakar ve özellikle kalenin eski stratejik konumu üzerinde dururdu. Türkiye Cumhuriyeti’ne devlet merkezi olarak seçtiği Ankara’nın coğrafi ve tarihi yerini tam olarak belirlemek isterdi.
1930 yılının baharında muhafız kıtalarının birinin bir manevra yapacağını haber vermişlerdi. Atatürk beni oraya gönderdi. Kıtalar havagazı fabrikası civarında mevzi almış ve hücuma hazırlanıyorlardı. O zaman tamamen boş olan bu yerden hücuma kalkan askerlere kumandanın verdiği hedef ‘Rasattepe’ idi. Buraya kadar manevrayı izleyerek tepeye çıktığımız zaman yağmur başlamıştı. Fakat etrafa bakmaktan kendimi alamamış ve Ankara’yı şehir olarak oradan görmenin özelliğine dikkat etmiştim. Bu gözlemimi Atatürk’e de anlattım. Ondan sonra bir gün oradan hep beraber Ankara’yı ve civarını seyrettik. Atatürk bu tepenin özellikle kaleye bakan yamacını pek beğenmiş ve kalenin semaya izdüşümünün buradan en iyi göründüğüne işaret etmişti. Gerçekten bu yer eski ve yeni Ankara’nın en merkezi tepelerinden biridir. Oradan şehrin her tarafını insan gözleriyle kucaklar ve Atatürk’ün de özellikle kaleye karşı beğendiği en hakim noktadır. Aynı zamanda Atatürk’e kabir olarak seçilen bu yer öteden beri Anadolu toprağında yaşayanlara mezar olmuştur. Tepe dolma bir yığıntıdır. Nitekim toprak tesviyesi yapılırken Frigya devrine (M.Ö. VII.) ait iki Tümülüs (höyük) içlerinde eşyalarıyla beraber Türk Tarih Kurumu tarafından incelenerek meydana çıkarılmıştır. Demek ki O’nun yatacağı Anıtkabir’in yeri olarak seçilen Rasattepe hem Ankara şehrinin her tarafından görülebilir hem de tarihi bir değere sahiptir.”

‘Arzum yaz kış yeşil duran ağaçlar arasında olmaktır’

Fırsat buldukça kır gezilerine çıkan Atatürk ömrünün son günlerinde yeşile hasret kalmış, bu özlemini de sık sık ifade etmiştir. Odasında asılı duran doğa manzaralı tabloya bakarak, doğayı tanımlayan şiirler okuyarak kendisini teselli ettiğini yine Afet İnan anlatır:
“Mustafa Kemal, bir sahil çocuğu olduğu için denizi çok severdi. Fakat son hastalık günlerinde hasret çektiği yer bir çam ormanlığı olmuştur. Bunu ifade etmesine vesile olan da kendisine hediye edilmiş olan ormanlık ve çayırlık bir manzara tablosudur. Ona yattığı yerden uzun uzun bakar ve yanına girdiğim zaman ‘Bana memleketimizin ormanlık güzel yerlerinden tanıdıklarını anlat, oralara gidelim, ağaçlar altında dolaşabileyim, basit bir hayata kavuşalım, arzum yeşillik ve ağaçlık fakat yaz kış yeşil duran ağaçlar arasında olmaktır’ diyen ıstırap dolu hasta sesi hâlâ kulaklarımda akisler yapıyor.
O hastalığının ağırlığını anlamıştı ve kurtulamayacağını biliyordu. Fakat etrafındakilere ümitsizlik vermek istemediğinden yaşayacağı yeni yerler arar gibiydi. Bugün anlıyorum ki yeşilliğin sonsuzluğunda son uykusunu uyumak arzusunu vasiyet etmek istemiştir. Atatürk’ün yeşile hayranlığı Faruk Nafiz Çamlıbel’in şu şiirini tekrarladığı zamanlarda ne kadar belli olurdu:
Yeşil hem de!
Ben bu rengi taşırım her zaman can köşemde.
Yeşilde ne arar da bulamaz insanoğlu?
Yeşil bu... Varlık dolu, gök dolu, umman dolu.
Bir ucu gözlerinde, bir ucu engindedir,
Meyve veren ağaçlar bu çini rengindedir.
Bu çini rengindedir bahar, deniz, kır orman
Bana Tanrım gözükür yeşil dediğim zaman

O daima olduğu üzere, bu son döneminde de çam ağaçları ve yeşillikler arasında olmak istemiştir.”

Ankara’nın kalbinde yeşillikler içinde!

Atatürk 10 Kasım 1938’de vefatından sonra naaşı İstanbul’dan Ankara’ya getirilerek geçici olarak Etnografya Müzesi’ne konuldu. O’na yakışır bir kabir yapmak için uluslararası düzeyde bir yarışma düzenlenmiş, Profesör Emin Onat ve Profesör Orhan Arda’nın projesi birinci seçilmiştir. 9 Ekim 1944’te yapımına başlanan Anıtkabir 9 yılda tamamlanmış, Atatürk’ün naaşı 10 Kasım 1953’te ebedi istirahatgahına nakledilmiştir. Anıtına arzu ettiği gibi yurdun her bölgesinden özellikle sınırlarındaki savaş alanlarından getirilen topraklar konulmuştur. Anıtın etrafı plan gereğince yeşillendirilir, hem de tam Ata’nın arzu ettiği gibi yaz kış yeşil duran ağaçlarla. Yerli fidanların yanısıra yabancı ülkelerden Türk dostlarının gönderdiği fidanlarla Anıtkabir bir ormana çevrilir. Bozkır Ankara’yı yaşamı boyunca elinden geldiğince yeşerten Atatürk, şimdi şehrin kalbinde yeşillikler içinde yatıyor.