Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Pazar günü oynanan Ziraat Türkiye Kupası maçında “provokasyon” anlamında unutamayacağımız sahnelerle karşılaştık.

Beşiktaş-Fenerbahçe arasındaki müsabaka, neresinden bakarsanız bakın, Robin van Persie’nin golüyle değil, provokasyonu ile hatırlanacak.

Sadece onun değil, Alper’in, Volkan’ın, Oğuzhan’ın da alt rollerle birlikte sergilediği bir oyun oldu provokasyon...

Futbol oyununun güzelliğine, masumiyetine hep birlikte gölge düşürdüler.

Dusko Tosiç’in RvP darbesiyle ciddi biçimde canının yandığı ortada. Böyle bir durumda daha “doğal” tepki gösterse, sarı ya da kırmızı kartı rakibi görecek. Ama hayır... Tosiç, hırsla, öfkeyle, hışımla ayağa kalkıp -inceden- çakıyor kafayı. RvP de kendini sırtüstü yüzme için havuza bırakırcasına yere atıyor. Hakemin kırmızı kartını göstermesini bekliyor sessizce.

Haberin Devamı

Amacına ulaşıyor. Beşiktaş’ı 10 kişi bırakıyor. Kırmızı kart gören Tosiç daha da öfkeleniyor... Kışkırtmanın ne kadar zararlı sonuçlar doğuracağını gösteren örnekler bir bir sıralanıyor. Oyun akışının terse dönmesi, Robin van Persie’nin attığı gol ve “hesaplanmış” sonucun gerçekleşmesi.

Şimdi burada kimsenin tartışmak istemediği, uzak durduğu, işi PFDK’ya bıraktığı bir sorun yaşanıyor: Futbolda etik!

Disiplin, müsabaka talimatlarıyla, PFDK kararlarıyla kontrol edilemeyen, ama vicdanları rahatsız eden ayıpların da kınanması gerekiyor.

Diyeceksiniz ki, “Gereken cezalar verilecek, daha ne istiyorsun!”

Hakemin kart göstermediği, dolayısıyla ayıpların “kâr kaldığı” hesaplar da görülmeli... Felsefede ve sosyolojide “etik” diye bir kavram var: Ahlaklı yaşamanın yolları... Etik’te müeyyide yok. Sadece vicdanlara kodlanmış duruşlar var. Öte yandan biliyorsunuz ki TFF’nin bir de “Etik Kurulu” var. Mesleklerinde tecrübeli, 5 değerli hukukçudan oluşan bir kurul. Bu kurulun adı, 3 Temmuz sürecinde sıkça duyuldu. İlgilendiği alan sadece şike ve teşvik primi değil. Türk futbolunun değerlerini - en çok da marka değerini - korumak, ilişkilerde “saygı” kavramını ayakta tutmak için çalışıyor. Kimse merak etmesin. Etik Kurulu ceza vermez. En önemli yaptırımı farklı biçimlerde “kınama”dır.

Haberin Devamı

Şimdi Etik Kurul’un kararlarını bekliyoruz. Yazıyla kınama, yüzüne karşı kınama, kamuoyu önünde kınama...

Ya da tersi. Olayı yok sayma... Vicdanlarda kanama!

Bak, Ali Ayıplı

Ali Palabıyık, futbolda hakemlerimizin acımasızca eleştirildiği, o nedenle baskı altında kalıp olmadık hatalar yaptığı bir dönemde bizim için bir umuttu...

Ondan kıdemli arkadaşları Cüneyt Çakır, Fırat Aydınus, Tolga Özkalfa, Halis Özkahya, Bülent Yıldırım, sert ve ölçüsüz eleştirilerle yıpratılırken, belki de en uygun zamanda Beşiktaş - Fenerbahçe derbisinde görevlendirildi. Kararı çok olumlu karşıladım. En azından adı geçenlerden daha az yıpranmıştı.

Maç başladı, hayal kırıklığına uğradık... Oğuzhan Özyakup’la Robin van Persie arasındaki gerilime erken müdahale edip sarı kartlarla son verebilirdi, olmadı. Maç boyunca otorite kullanmadan, maçın akışına kendini kaptırarak Tosiç’in atılmasına kadar uzanan olayların kontrolünü kaybetti. İşte beni en çok üzen de bu...

Haberin Devamı

Ali Palabıyık = Bak, Ali Ayıplı!

VAR mı VAH mı?

Türkiye Futbol Federasyonu kararını vermiş... Video Assistant Referee programı Mart ayından itibaren deneysel olarak uygulanmaya başlayacak. Önümüzdeki sezon da resmen hayata geçecek.

Yalnız, İngilizce deyimi olduğu gibi kısaltarak “VAR”ı seçen Federasyon bence bir hata yapmış. Kavramı birazcık Türkçeleştirseler bugünkü duruma daha uygun olurdu:

Video Asistan Hakem... Kısacası VAH!