Cadde 25 YILLIK DOSTLUK VE İŞ BİRLİĞİ

25 YILLIK DOSTLUK VE İŞ BİRLİĞİ

06.12.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

İçine Muhsin Bey’ler, Eşkıya’lar, Gölge Oyun’ları, Gönül Yara’ları sığmış 25 yıllık dostluk ve işbirliğinin son ürünü, ‘Av Mevsimi’. Yavuz Turgul ve Şener Şen, Milliyet Sanat’a filmlerini ve onları bir arada tutan şeyleri anlattılar

25 YILLIK DOSTLUK VE İŞ BİRLİĞİ

En sevdiği filmlerin başında ‘Muhsin Bey’ gelen, gönlünde ‘Hababam Sınıfları’na, ‘Züğürt Ağa’lara, ‘Sultan’lara özel yer ayrılmış biri olarak bu buluşmaya ödüm patlayarak gittiğimi itiraf etmek zorundayım. Bir, yaptıkları işlere büyük saygı duyduğum bir değil iki kişiyle konuşacaktım, üstelik bunlar öyle her fırsatta uzatılan teyplere içlerini döken insanlar değildi. Hele ki bir arada... İki, Yavuz Turgul’un aksiliği dillere destandı. ‘Tersliğinden’ yüzüne karşı bu kadar rahat söz edilen insan da az gördüm doğrusu. Kendisi de bu özelliğiyle çok barışık olduğundan herhalde.
İkilinin son filmi ‘Av Mevsimi’, bir polisiye. Bir cinayet var, üç polis var ve yine fragmanın final cümlesinden tahmin edileceği gibi onların ‘hayatı değişiyor’ bunu çözmeye çalışırken. Röportajımız ise, çok şükür hiç korktuğum gibi geçmiyor. Hele iki eski dostun şakalaşmalarını izlemek eşsiz bir deneyim.

Haberin Devamı

* İlk defa bir cinayet filmi çekiyorsunuz...

Yavuz Turgul
: Zamanı geliyor bazı şeylerin. Ben bütün türlerin iyilerini çok severim, ayırt etmem. Polisiyeye de çok özel bir ilgim var, çünkü sinemada canımın sıkılmasından hoşlanmam. Çok ağır ve sizi çok değerli fikirleriyle allak bullak eden insanlar vardır ama o biraz uzun uzun bir şeyleri gösterme halindedir. Onun yerine böyle zihin açıcı, başka türlü bir filmi daha çok tercih ediyorum. Kendim bu kadar sıkılıyorsam kimseyi sıkma hakkım olmadığını düşünüyorum bir de.

* Klasik bir polisiye özellikleri taşıyor mu film?
Yavuz T.: Bu hikayelerin ustaları biliyorsunuz, hep merakı son ana kadar götürür ve hiç ummadığınız bir şey çıkar. Biz o yolu izlemedik. Bizim her şeyimiz açık. Çünkü bir cinayetin nasıl işlendiği ve kimin tarafından işlendiğinden ziyade, o cinayetin ruhlarda yarattığı etki üzerinde durmayı tercih ettik.

* Sizin için de polisiye farklı bir tür...
Şener ŞEN: Ben çok çeşitli yerlerden geldiğim için, polisiye, dram, komedi diye ayırmıyorum. Beni olayın bütünü ilgilendiriyor, bir de o bütün içinde bana verilen görev... Ama Yavuz’la çok çalışan bir oyuncu olarak diyebilirim ki bu filmde bir üslup farklılığı var. Yavuz’un şimdiye kadar yaptığı işlerden anlatım olarak, resim olarak, dil olarak farklı.

* Oyunculuğunuz konusunda size karışılmasına izin verir misiniz?
Şener Ş.: Sinema bireysel bir iş değil. Önce iyi bir senaryodan yola çıkılır, sonra iyi bir yönetmenle o yol tamamlanır. Geriye sadece onu yorumlama kalıyor. Oyuncular yaratıcı sınıfında değil. Malzemesi zenginse, yönetmenin dediğini iyi anlamışsa, lazım olan şeyleri ortaya çıkarabiliyorsa, iyi oyuncunun tanımı budur.

* Yani siz tam anlamıyla teslim oluyor musunuz yönetmene sette?
Şener Ş.: Prensibim zaten odur. Evet demem zordur, herkesle çalışmam da zordur ama evet dersem de, kesinlikle yönetmeni dinlerim.

* Öyle midir gerçekten?
Yavuz T.: Şener öyle diyorsa öyledir. Şener inanmadığı hiçbir şey söylemez.

* En çok hangi filminizi seviyorsunuz birlikte yaptıklarınızdan?
Şener Ş.: Ben sevmediğim filmde oynamadım. Bir de şey derler ya, “Hepsi yavrularım, nasıl ayırt edeyim?” Biz zaten baştan eve girecek çocukları seçiyoruz. Benim senaryo okumam değişiktir. Oyuncular genelde hep önce rolüne bakar. Hatta tiyatroda herkes repliğini sayar. Şehir Tiyatrosu’nda bizim eski kuşakta öyledir. Ben, bütününe bakarım. Bütünü içinde bu rol ne ifade eder ve o bütünden seyirci ne algılar? Rolüm çok parlak olsa bile senaryonun bütünü beni mutlu etmediyse gene oynamam.

Yavuz T.: Amma zor adamsın be.

* Bir tek sizinle oynuyor o yüzden yıllardır...
Şener Ş.: Hep uğraşıyorum, bakıyorum ama başka çıkmıyor, ne yapayım?

Yavuz T.: Yok şimdi artık belli olmaz. Önümüzdeki dönem olur belki.

* Evet, bir Mimar Sinan oynayacağınızı duyduk...
Şener Ş.: Öyle bir tasarımız var, Mustafa Oğuz’la, Çağan Irmak’la bir projemiz. Ama daha hazırlık safhasında.

Yavuz T.: Bu da beni kırdı tabii. Bunca zaman sonra sen tut başka yönetmenlere git. İhanet gibi bir şey bu, karını başkasıyla yakalamışsın gibi...

* Siz de başka oyuncu bulursunuz belki...

Yavuz T.: Tabii, hemen arıyorum şimdi.

Şener Ş.: Biliyorum, Yavuz’un intikamı acı olacak.

* Ekipteki genç oyuncularla aranız nasıldı?

Şener Ş.:
Valla ben o kadar faydalandım ki. Bunu içtenlikle söylüyorum. Yeni kuşağın en parlak iki oyuncusuyla bir arada olmak benim ufkumu açtı. Melisa (Sözen), diğer yan rollerdeki arkadaşlar, Rıza (Kocaoğlu)... Sonra Çetin Bey (Tekindor) ile hiç bir araya gelmemiştim. Aynı kuşak olmamıza rağmen farklı yerlerden geliyoruz. Burada, hepimiz aynı potada buluştuk. Tabii ki Yavuz’un bunda büyük etkisi var, belli bir üslup oluştu burada, herkes bildiklerini unutup bu filmin gerektirdiğini yapmaya çalıştı.

* Peki, “Okan’ın üzerinden silindir gibi geçtim” derken ne kastettiniz?
Yavuz T.: Şener söyledi onu işte, bunlar kendi bildikleriyle geliyor ve ilk öğrenmeleri gereken şey de “Kendi bildiklerinizi unutun” oluyor. Şener buna çok alışkın. Hepsinin üzerinden silindirle geçildi aslında. Arada o kadar büyük jenerasyon farkı var ki, Çetin, Şener bir tarafta, arada tam ne olduğu belirsiz Cem, okumuşlar takımından Melisa, Okan... Ve onlar bütün bildiklerini yanlarında getirdiler. İşte onları unutup bambaşka bir noktaya sıçrayabilmeleri için kimi zaman silindir olmak gerekiyor. Geride bırakamıyorsun nidalarını, sesini... Çetin Bey’den sesini terk etmesini istedik yani, adamın en büyüleyici yanı. Şimdi bu ne kadar zor bir şey, adam kaç yaşında, gelmiş kemik gibi yapışmıştır bütün bildikleri ona, kurtulamaz. Ama hayranlık duydum ona, inanılmaz bir şeydi. Gençler, “Çözdük biz bu işi” gibi gizli kibirlere de sahipler. O gizli kibiri bir kere yiyip yutmak lazım. O arada da kimi zaman vahşi yollar deniyorsunuz.

* Sizin birlikte bu kadar iyi çalışabiliyor oluşunuzun bir nedeni de ‘sinemayı birlikte öğrenmiş olmak’ herhalde...

Şener Ş.:
Valla 1975’ten beri beraberiz, Arzu Film’den beri, ki benim ilk popüler olmam ‘Hababam’ serileriyledir. Ben oraya girdim, muhteşem bir ekiple karşılaştım. Ertem Abi, Yavuz Turgul, Sadık Şendil, Kemal (Sunal), Halit (Akçatepe), Tarık (Akan) oradaydı, Münir Özkul, Adile Naşit, böyle bir ekip. Orada bir ruh vardı. Tek amaç sinemaydı... Benim de sinemayı bu kadar ciddiye almamın nedeni Arzu Film’dir.

Yavuz T.: Sonra kara dönemler gelmeye başladı, bulutlar grileşti, fırtınalar, yağmurlar...

* Cem Yılmaz’dan söz ederken “İyi insan” lafını kullandınız. Bunu önemsiyorsunuz çalıştığınız insanlarda...

Yavuz T.:
En çok önemsediğim şey. Bir bütün halinde bir yere doğru yolculuk yaparken, hani kıskançlığıyla, sıkıntılarıyla, dertleriyle, beğenmez yanlarıyla, böyle her şeye b.ka bakar gibi bakan insan hayatta istemem ben. Zaten ben öyleyim. Diğerleri, mesela Şener, muazzam bir moral kaynağıdır, çok iyi abilik yapar. Onun dışında işte Cem, burası onun alanı değildi, şüpheler, kaygılar taşıyabilecekken o da ‘Yavuz abilerle’ büyümüş, çok sevmiş ‘Muhsin Bey’leri, koşarak geldi. En sıkıntılıları Okan’dı. O da kulağında ipod bir köşeye çekilir, neyse onu da hallettik. Melisa inanılmaz bir insan, Çetin Bey acayip mütevazı ve işte bütün bu grup hep birlikte bir yere gittiği zaman birisi çıkıp kıllık yapmıyor. Bir tane bela yeter, o nedenle diğer bela olması muhtemel insanları istemem ben sette.

* İş dışında görüyor musunuz?

Şener Ş
.: Görüşüyoruz. Sette gördüğümüz Yavuz’la özel hayattaki Yavuz’un hiç alakası yoktur, çok keyifli bir arkadaştır diğer zamanda. Sette zordur. Bu kadar çalışmama rağmen, Yavuz’un her türlü halini bilmeme rağmen zorlandığım anlar benim de olur. Çünkü o an işin içinden çıkamayız. Onun geçmesini beklemek lazım.
Yavuz T.: Yazıklar olsun Şener.

* Siz de bunu rahatlıkla itiraf ediyorsunuz ama zaten...
Yavuz T.: Az bile söylüyor, canım, kibarlığıyla yine. Nefret ediyorlar benden hepsi, biliyorum.

Şener Ş.: Özel hayatta çok farklı ama. Özellikle Yavuz’u tanımayanlar için hakikaten çok zor anlar oluyor sette. Paralize olan, kitlenen, en basit cümleyi karıştıran ne öyle özgüveni fazla insanlar gördüm.