Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Aziz Yıldırım’ın tek oy farkla kazandığı başkanlık seçiminden sonra, 20 yıl oturduğu koltuğu devrediş şekli hüzünlü oldu.

Fenerbahçe delegesinin değişim çağrısını dikkate almayıp, Ali Koç ile girdiği yarışı önde bitireceği yanılgısı ise pahalıya patladı. Hayatındaki en değerli üç şeyden birisinin Fenerbahçe sevgisi olduğunu bilmeyen yok. Bu sevda uğruna acı da çekti, cezaevine de girdi, belki haksızlığa da uğradı.

Yıldırım böyle bir yaşam şeklini kendi seçmişti. Lakin makamlar ve unvanlar kimseye baki değil. Zamanı geldiğinde bırakmayı bilmezseniz, vedalar da trajik olabiliyor. Bundan dokuz yıl önce Trabzonspor maçı için İstanbul’a gittiğimde, beni alıp stadı baştan sona gezdirmişti. O dönemde de başkanlıktan ayrılması gündemde idi. Maçtan önce boş tribünlere bakıp “kolay olmayacak” demişti.

Haberin Devamı

Hemen ardından yankıları hâlâ süren “şike” davası patladı. Pek çok kulübün, başkanın ve yöneticinin adının geçtiği davada Aziz Yıldırım ve arkadaşlarının özgürlüklerinden olması, yaşananların yıllar sonra yargı tarafından FETÖ terör örgütüyle ilişkilendirilmesi, elbette onun açısından önemliydi. O dönemde Fenerbahçe camiasının duruşu ve Yıldırım’ı sahiplenmesi, başkan adına gurur verici bir durumdu.

Lakin zamanla koşullar değişti. İnsanların beklentileri farklılaştı. Bunlara özlenen sportif başarıların gelmemesi de eklenince, Aziz Yıldırım’ın kendi deyimi ile “Evet kavga ediyorum ama kulübüm için ediyorum” söylemi bir bumerang gibi dönüp onu buldu.

İnsanlar sürekli gerginlik yaratan, taraftarı ile bile polemiğe giren, dediğim dedik tarzını değiştirmeyen lider profilinden sıkıldı. Yıldırım’ın belki de en büyük hatası kendisinden tamamen zıt bir kişilik olan Ali Koç’u tehlike olarak görmesi ve hedef almasıydı. Koç’un gücünü tartamadı.

Ali Koç bugün ezeli rakiplerinin dahi sempati ile baktığı bir başkan ise, bunda Yıldırım’ın payı büyük... Koç; vizyonu ve kullandığı barışçı dil ile geçmişte Fenerbahçe’ye zarar veren pek çok şeyi kısa zamanda unutturup, Türk futbolu adına da beyaz bir sayfa açacaktır diye düşünüyorum.

Haberin Devamı

Kazın ayağı!

Galatasaray gelecek sezon ülkemizi Şampiyonlar Ligi’nde doğrudan temsil edecek takım...

UEFA yaptırımları acımasız. O kadar ileri gitmişler ki, geçmiş bir yana, geleceğe yönelik ipotekleri var.

Hepsi ile hesaplaşacaklar. Genel kurullarda geçmişi ibra etmekle iş bitmiyor. Borcu yaratanlar, kulüpleri bataklığa sürükleyenler kimler ise, çıkıp hesabını vermeli artık.

Öte tarafta Trabzonspor’a bakıyorum. Camiayı ayağa kaldırmak ve eski heyecanı yakalamak çok güç. Geçen hafta TFF genel kurulunda bir yöneticiye “işiniz zor” dedim, “zor değil, çok çok zor” dediği vakit şunu gördüm; “Trabzonspor camiası en kötü senaryoya hazır olmalı.”

Türk futbolunun geneline baktığınızda tablo farklı değil. Hemen her kulüp benzer sıkıntıları yaşıyor. Günü kurtarmak, dönemsel başarılar peşinde koşmak, kısa vadeli planlar yapmak ve en önemlisi size ait olmayan bir parayı har vurup harman savurmak, kulüpleri batma noktasına getirdi.

Bugün Galatasaray’ın kulağı çekildi. FIFA ve UEFA, yarın başka bir kulübe sopasını gösterecek. Federasyonun verdiği UEFA ve ulusal kulüp lisansını alabilen takım sayısına bakın. Süper Lig’in yarısı gerekli mali kriterleri yerine getirememiş. Bunlar bırakın Avrupa’yı, ligde yarışabilecek yeterlilikte değil. Alt ligler daha beter. Gelirleri kasaya girmeden alacaklıların hesabına geçiyor.

Haberin Devamı

Boş laflarla zaman geçirmenin kimseye faydası yok. Tek umut vardı, o da kulüpler yasasının çıkmasıydı. Araya seçim süreci girince, bir kez daha rafa kalktı. Şu çok net; yeni sezon onlarca kulüp için kabus gibi geçecek. O vakit dibe vurmak ne imiş, göreceğiz!

Siyaset ve Spor!

Günlerdir Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleriyle yatıp kalkıyoruz..

Peki, meydanların tansiyonu giderek yükselirken, spor ve sorunları kimin gündeminde?

Örneğin, günde üç-beş mitinge katılan liderler ve parti temsilcileri, spor konusuna neden yeteri kadar değinmiyorlar?

“Seçim bildirgeleri orada duruyor ya” diyeceksiniz. Geçin onları; ne okuyan var, ne okutan. Belki medya için geçmişte önem arz ederdi. Şimdi onun da esamesi okunmuyor.

Yarın sandık başına gidecek nüfusun yüzde 30’dan fazlası genç nesil. Fakat adayların bu kitleye yönelik elle tutulur bir söylemi yok. Evet artık 18 yaşında vekil olma hakkına sahipsiniz. Ama listelerde numuneliklerin dışında kaç genç var?

Seçim öncesi kritik bir süreç. Gençler sadece bursu ile ilgilenmiyor. Düşünce özgürlüğü, yarınlarına sahip çıkma kaygısı ve kariyer planlaması önemli onlar için.

Bakıyorum seçime girecek partilere, meydanlarda bu dinamik kitleyi harekete geçirecek, onlara umut verecek, enerjilerini sporla ilişkilendirecek ciddi bir vaat yok!

Stat yapmak, tenis kortu, atletizm sahası inşaa etmek, ülkeyi idare edenlerin asli görevi. Bunlar seçim malzemesi olmamalı.

Siyaset arenasına çıkanlar kusura bakmasınlar. Diğer branşlara üvey evlat muamelesi yapıp futbolu, gücün oyuncağı haline getirmek ve seçim dönemlerinde camiaların oylarına talip olmak, kurnazlıktan başka bir şey değil.

Onca seçim yaşadık. Gözlemlerimiz şunu der; spor ile siyaset ezelden beri kol koladır, lakin kârlı çıkan hep siyaset olmuştur!

Rusya’daki gururumuz!

Dünya Kupası’na sayılı günler kaldı. Ara verdiğimiz futbol tutkusuna Rusya’dan devam edeceğiz. A Milli Takımız turnuvaya katılamıyor. Bizler bu futbol şölenini ekran başında izleyeceğiz. Bir gururumuz var; adı Cüneyt Çakır. Peşi sıra iki Dünya Kupası’nda görev alan tek Türk hakem unvanını alacak. Dileğimiz ve beklentimiz Cüneyt Çakır ile ekibinin turnuvaya iyi bir başlangıç yapıp, finale kadar soluksuz bir koşuya girmesi. Üçüne de hakem şansı ve başarılar diliyorum.