Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım ile Ali Koç’un arasının epeydir iyi olmadığını biliyoruz.
Geçmişteki dostluk ve muhabbetten eser yok.
Kırgınlığın nedeni, onların sırları. Lakin Koç’un, kulüp başkanlığına aday olduğunu resmen açıklaması iki anlama geliyor.
Bir; hizmetlerinden dolayı teşekkür ettiği Aziz beyin artık çekilme vakti geldiğini düşünüyor.
İki; futbol takımının son yıllardaki performansını yanlış politikalar ve transferlere bağlayarak, mevcut yönetimi başarısız buluyor.
Fenerbahçe, “futbol kulübü” olsa, Ali Koç sonuna kadar haklı. Oysa bu renkler, bir “spor kulübünü” temsil ediyor. Örneğin, Avrupa şampiyonu olmuş basketbol takımını. Amatör branşlarla Avrupa’nın zirvesine çıkmış pek çok milli sporcuyu. Bu yelpazede kaç kulüp var?
Garabet o ki, bu coğrafyada her yol aynı kapıya çıkıyor. Futbolda sonuç yoksa, diğerlerini hak getire.
Aynı bakış açısıyla 2018’de yapılacak başkanlık seçiminin kaderi de, futbola bağlı. Aykut Kocaman’a. Büyük umutlarla yapılan transferlere ve saha sonuçlarına endekslenmiş taraftara bağlı.

Haberin Devamı

Salon dolusu insan

Koç, camiayı heyecanlandıran, virajlı bir yola çıktı. Kongreye ise 8 aydan fazla süre var. Her hafta, her maç, Yıldırım ve Koç’un seçimi kazanma oranlarını değiştirebilir.
İddiacılar sahaya baksın diyorum. Fenerbahçe, kötü başladığı sezonda işleri yoluna koyar ve o tarihlerde şampiyonluğun güçlü adayları arasındaki yerini alırsa, Aziz beyin Ali Koç ile bir seçim yarışına girmekten çekineceğini düşünmüyorum. O tarihte tam yirmi yılını dolduracağı başkanlık koltuğunu da, genel kurul kararı ile kaybederek devredeceğini ise, hiç sanmıyorum. Yargtay’ın şike kararı bahane. İki sene önceki ortam olsa, Yıldırım “yeter, biraz da gençler” jesti yapabilirdi!
Bugün “Kılıçlar çekildi” benzetmesi, Fenerbahçe’nin kulüp gelenekleriyle bağdaşmaz. Koç’un adaylığı coşkuyla karşılanıyorsa, Yıldırım, taraftar ile arasına koyduğu mesafeyi ve yakın geçmişteki diyaloglarını sorgulamak zorunda. Çünkü sebebi ne olursa olsun, yenecek, yutulacak cinsten değildi o “tarihi” sözleri. Tribünler bunu unutmaz. Delege üzerindeki etkiniz ne olursa olsun, bir salon dolusu insandan çok daha fazlasıdır camiaların gücü.
Yeni başlangıçlar her zaman kabul görür, enerji yaratır. Yıldırım’ın kararında bir değişiklik olmaz ise, Mayıs ayındaki kongrenin sonucu, Fenerbahçe’nin olası şampiyonluğu ile doğrudan endekslidir!

Haberin Devamı

Şimdi raconu kim kesecek?

Kim ne derse desin, ülkede gündemini Cumhurbaşkanı belirliyor.
Bizi ilgilendiren konu futbol.
Geçen hafta yabancı oyuncu kontenjanıyla ilgili “Son sözü kim söyleyecek?” diye sormuş, aynı gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, katıldığı bir televizyon programında fikrini beyan etmişti; “Sayı fazla, milli takımı olumsuz etkiler.”
Federasyon cephesindeki kısa süreli suskunluğu, başkan vekili Nihat Özdemir bozdu; “Bugün yaptım, yarın değiştireyim olmaz. Sayı düşürülecekse birkaç yıl gerek.”
Özdemir, Cumhurbaşkanı’nın mesajını yanlış anlamış olabilir miydi? Mümkün değil.
Kimdir Nihat Özdemir? Yılların futbol yöneticisi ve ülkenin önde gelen iş adamlarından biri. Üstelik sayın Erdoğan’a da çok yakın. Bir telefon mesafesinde.
TFF Başkanvekilinin bu açıklama öncesi, Cumhurbaşkanı veya yakın çevresine gerekli enformasyonu yaptığını düşünüyorum. Çünkü aklın yolu bir.
Naçizane şöyle demiştik konuyla ilgili olarak: “Kural kısa vadede değişemez. Varsa niyetiniz, kademeli bir indirim planlarsınız. Üç sezon sonra da kontenjanı makul bir sayıya düşürürsünüz.
Hatta kaliteyi artırmak adına, İngiltere’deki gibi belirli kriterler koyar, menajerlerin tuzağına düşen ve batma noktasına gelen kulüplere de fayda sağlamış olursunuz. Örneğin; yaş, milli olma sayısı şartlarını getirir ve liglerimizin yabancı çöplüğüne dönmesi bir ölçüde engellersiniz.”
Cumhurbaşkanı’nın uyarısının göz ardı edileceğini sanmıyorum. Yakın zamanda kulüplerin de üzerinde uzlaşacağı bir formül, tartışmaya açılabilir.
Bir İngiltere, İtalya veya Almanya değiliz. Milli takımlarımızın kaynağı liglerimiz ve Avrupa’da top koşturan yeteneklerimiz. Sıksan bu kadar oyuncu çıkar.
Federasyon yeni düzenleme yaparken, kulüplere altyapıyla ilgili daha ciddi yaptırımlar getirmeli ve teşvik etmeli. Daha çok yerli, daha çok milli!
Fazla kafa yormaya gerek yok. Önümüzde Altınordu gibi bir örnek var. Onların başarı hikayesi, kulüp başkanları ve yöneticilerine zorunlu ders diye okutulmalı. Sonrası kolay!..

Haberin Devamı

Bu hesapları kim yönetiyor?

Sosyal medyanın tehlikeli cazibesi, bir virüs gibi yayılıyor toplumda.
Ekran arkasındaki sahte kahramanlıklara alıştık da, koca koca adamlara, kurumlara yakışmıyor 15 yaşındaki çocuklar gibi atışmak.
Doğrusu merak ediyorum, kulüplerin resmi hesaplarını kim yönetiyor? Akıllara zarar mesajları kimler paylaşıyor?
Son örneği, geçen haftaki Başakşehir- Trabzonspor maçından sonra yaşananlar.
Sataşmayı Başakşehir başlatırken, alaycı bir üslupla “Bravo Trabzonspor çok iyi mücadele ettiniz. Berabere kaldınız ama ‘Başakşehir’ ile berabere kaldınız” diye laf sokmaya çalışmış klavyenin başındaki zat.
Daha önce de esprilerini Beşiktaş üzerinden reytinge dönüştürmeye çalışıp gerekli cevabı almıştı ama, belli ki akıllanmamış bu arkadaş veya ekibi. Trabzonspor kulübünün yanıtı ise daha vahimdi: “Üç yıllık tarihinizle saygı kazandınız. Şampiyonluklarla dolu tarihimizde size de yer açacağız, lakin logomuzdaki yıldızı silmeyin.”
Muhabbete bakar mısınız? Ülkenin saygın iki kulübünün resmi hesaplarındaki seviye nerelere inmiş?
Sayın Muharrem Usta. Sayın Göksel Gümüşdağ. Teknolojiyi kullanmak ve iletişimi güçlendirmek, zeka kadar saygı da gerektirir.
Müdahale etmezseniz bu gidişe, ileride mahalle kavgasına yol açacak ve kulüplerinizi küçük düşürecek aynı teknoloji!