Dünya AB zirvesine kadar provokasyona dikkat

AB zirvesine kadar provokasyona dikkat

29.11.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:

.

AB zirvesine kadar provokasyona dikkat

10 Aralık tarihinde Avrupa Birliği’ne (AB) üye ülkelerin devlet ve hükümet başkanlarını biraraya getirecek olan liderler zirvesi AB-Türkiye ilişkileri açısından son derece önemli olacak. Bu zirve Brüksel ile Ankara arasındaki ilişkilerin seyrini müspet veya menfii şekilde etkileyecek. Normal şartlarda bizlerin bu dönemde AB ile Türkiye arasında çevre ekonomisi, ar-ge fırsatları, eğitim işbirliği, tedarik zinciri, mülteciler anlaşması gibi ortak paydaya dayalı konuları tartışmamız gerekirdi. Hidrojen enerjisinin geliştirmesi, organik tarım, tarladan tabağa en kısa yolun yöntemini geliştirme, dönüşüm ekonomisi, transatlantik havzada yer alan 35 ülke arasında dayanışma, işbirliği ve ortak tehditlerle nasıl baş edilebileceğinin fikir alış verişine zaman ayırmamız gerekiyordu. Ancak AB’nin deniz kuvvetlerine dayalı İrini harekatı’nın geçtiğimiz pazar günü Roseline-A isimli gemiyi açık denizde bordalama usül ve esasları, AB’nin de konuya yönelik olarak önce muğlak ardından da çelişkili açıklamaları, zirve öncesi AB-Türkiye ilişkilerinin bir provokasyon ile karşı karşıya kalarak sekteye uğrayabileceği düşüncesine neden oldu.

Açık denizde seyreden Türk bandıralı Roseline-A gemisini bordalama iznini bir pazar sabah elektronik posta ve sosyal paylaşım uygulaması üzerinden talep etmek ne kadar ciddi, tartışılır. İlk bordalama talebi ile İrini harekatına bağlı askerlerin bordaladıkları gemiden ayrılma anları arasında 20 saate aşkın bir zaman dilimi var. Bu zaman diliminde uluslararası hukuk açısından yaşanan sorunlar son derece düşündürücü. AB’nin kendisini savunmak amacıyla ileri sürdüğü gerekçeler ise Brüksel’in bu bordalama konusundaki ayıplarını örtbas etmeye yetmeyecektir. AB’nin konuya yönelik olarak yapmış olduğu yazılı açıklamada NATO’ya atıfta bulunarak NATO usullerine göre bir bordalama yapıldığı iddiası da Ankara tarafından çürütüldü. Nitekim konuyu Kuzey Atlantik Konseyi’ne taşıyan Türkiye, Avrupalı müttefiklerine İrini harekatına katılan gemilerin NATO usullerini uygulamadığını vurguladı. Ayrıca İrini harekatının meşruiyet sorununu hatırlatan Türkiye’nin Roseline-A gemisinin İrini harekatı tarafından bordalanmasının makul bir gerekçesinin olmadığına vurgu yaptı. Türkiye’nin rızası olmadan yapılan bu bordalamanın NATO usülleriyle bağdaşmadığına dikkat çekerek AB’nin NATO’ya atıfta bulunarak meşruiyet arayışına girmemesi gerektiğini de hatırlattı.

AB’nin İrini harekatının meşruiyeti hakikaten tartışılıyor. Zira bu harekatın hem Güney Akdeniz’den gelecek olası mülteci akınını hem de Birleşmiş Milletler’in Libya’ya yönelik olarak silah ambargosunu denetlemek amacıyla bölgede görev yapması gerekiyor. Oysa bu harekat AB’ye üye birkaç ülkenin Türkiye’ye yönelik ikili meselerinde bir güç gösterisine dönüştü. İrini harekatıyla birlikte AB’nin asıl amacının BM adına Libya’ya “barış gücü” göndermek olduğu anlaşıldı. AB, Libya’ya uygulanan silah ambargosunun delindiğini tespit etmiş olsaydı İrini meşruiyet kazanmış olurdu. Aralık ayında AB Zirvesinde Türkiye’ye yaptırım kararı alınması için hukuki bir zemin sağlanmış olurdu. Oysa İrini harekatının bu emelleri boşa çıktı. Temel hak ve özgürlükler ile hukuk devletine önem veren AB’nin Roseline-A’yı bordalama sürecinde yapmış olduğu usül ve esas hatalarının AB kurumları nezdinde sorgulanamıyor olması da ayrı bir çelişki. AB, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) Libya kararlarının arkasına sığınıyor. Ancak BM, AB’ye her koşulda silah ambargosunu hukuku yok sayarak denetleme izni vermiyor. Üstelik 2000’li yıllarda BM barış gücü harekatlarının daha saydam, hesap verebilir ve uluslararası hukuka uygun olması için Cezayirli ünlü diplomat Lakhdar Brahimi’nin raporu var. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1327 sayılı kararı ile kabul edilen raporda bütün usül ve esaslara detaylarıyla yer alıyor.

Aslında AB zirvesine giden yolda iki amaç bulunmuyor değil. Türkiye’nin AB’den, AB’nin de Türkiye’den uzaklaştırılması. Ayrıca AB’nin Türkiye’ye yaptırımda bulunması. Bu amaçlara giden yolda her tür provokasyon çabalarına, küstah davranışlara, tarihin karanlık sayfalarına gömüldüğünü düşündüğümüz uygulamalar ve retoriklere yer veriliyor. Korkutucu olan bu. “Türkiye’nin gizleyeceği bir şey yoksa neden Türk bandıralı gemilerin denetlenmesine izin vermiyor” şeklinde söylem, tam da Soğuk Savaş döneminde Doğu bloku istihbarat teşkilatlarının insanları rızaları olmamasına rağmen izlemek, dinlemek ve temel hak ve özgürlüklerini kısıtlamak amacıyla ileriye sürdükleri gerekçeydi.

Kuşkusuz bir diğer amaç da zirvede Türkiye’ye yaptırım uygulanmamasını savunan ve Ankara’ya bu açıdan destek veren Almanya ve İtalya gibi ülkeler ile Türkiye’nin arasını açmak. Nitekim Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias’in Türkiye’ye silah ambargosunun uyulanmasına karşı çıkan Almanya’ya yönelik sert sözleri de bunun bir örneği.

İrini harekatının kuvvet komutanı olan Amiral Theodoros Mikropoulos’un özgeçmişi de çeşitli ipuçları vermiyor değil. Buna rağmen Türkiye’nin hukuki haklarını elinde bulundurarak AB içerisinde var olan dost ve müttefiklerinden uzaklaşmasına neden olacak veya Türkiye karşıtlarının eline koz verebilecek herhangi bir adımı atmaması gerekir. 10 Aralık tarihine kadar provokasyonlar artabilir. Asıl olan hedef 10 Aralık tarihinde AB’nin Türkiye’ye yaptırım uygulamaması ve Mart 2021’de AB-Türkiye ilişkilerinin pozitif bir ajanda ile yeniden canlandırılması. Kuşkusuz bu ortamda AB’nin uzun bir süre NATO ile kurumsal işbirliğini pekiştirmeye yönelik olarak bir beklentisi olmaması gerekiyor. Hele hele İrini harekatının NATO’nun Deniz Muhafızı harekatıyla kurumsal ve resmi işbirliğinde bulunması uzun bir süre öngörülemeyecektir.