Ebeveyn-Çocuk-Saygı Üçgeni

Etrafımı gözlemlediğimde, genellikle insanlar çocuklarına saygı duymayı unutuyorlar. Küçük oldukları için onlar adına ‘doğru kararlar’ alarak, hareket ediyorlar. Ama çocukların duygu ve düşüncelerini önemseyen yok. Hatta alışkanlık haline getirip, çocuk yetişkin olduğunda bile bu davranışı sürdürüyorlar.

Geçen gün bir kafede şahit olduğum bir olayı anlatmak istiyorum... Yan masamızda, çocuk annesiyle yemek yiyordu. Çocuk en fazla iki-üç yaşlarında. Çocuğun oturduğu yerin arkasından bebek arabalı bir kadın geçmeye çalışırken, sıkıştı ve geçemedi. Bunun üzerine anne, oğluna haber vermeden, sandalyeyle beraber çocuğu kaldırdı ve yerini değiştirdi. Çocuk elinde çatalıyla, artık (yeri değiştiği için) önünde olmayan tabağına bakarak ağlamaya başladı. Annesi de onun üzerine ‘‘Dur, dur getiriyorum tabağını.’’ dedi. Ağlayan çocuk ‘ufacık’ bir olaydan susmak bilmedi. Bütün kafe döndü onları izledi. Anne gerim gerim gerildi. En sonunda sinirden çocuğa bağırmaya başladı. Anlayacağınız olaylar, olaylar...

Aslında annenin yaptığı çok masum bir davranıştı. Başkasına yardım etmek için oğlunun sandalyesini kaydırdı. Ama ben bu durumda çocuğa hak vermeden edemeyeceğim. Birisi bana hiç seslenmeden, ‘‘Melis müsaade eder misin?’’ demeden, beni sandalyeyle beraber alıp, başka bir yere koysa inanılmaz sinirlenirim. ‘‘Ne yapıyorsun ya, manyak mısın?’’ diye söylenebilirim karşımdakine. Durum bundan ibaret... Kendine yapılmasını hoş karşılamayacağın bir şeyi, inan evladın da hoş karşılamayacak! Yapma! O iki-üç yaşlarında diye onun duygularını-fikirlerini umursamaz davranma! Onun birey olduğunu kabullen. Onun sahibi olmadığını bil. Bu olayda, çocuk yeri değiştirildiği için değil, haber verilmeden sandalyesi taşındığı için tepki gösteriyor. Eminim, annesi çocuğa ‘‘Ali, bak arkandan geçemiyorlar, gel sandalyeni kaydıralım.’’ diye haber verseydi, oğlu da anlayışla yerini değiştirirdi.

Aynı davranış bizim evde de zaman zaman vuku buluyor... Mir henüz bir yaşındayken, şiddetli bir ağlama krizi geçirmiştik. Hatırlıyorum çünkü olayın üzerine annemlerle çok konuştuk. Mir, dayısıyla yerde oyun oynarken, ablası birden Mir’i tuttuğu gibi mama sandalyesine oturttu. O sırada Mir ağlamaya başladı, Emre ve ben de ‘‘Ne yapıyorsun? Oyun oynuyorduk...’’ dedik. Kızcağız da, ‘‘Yemeği hazır, yemek yedireceğim.’’ dedi. Tabii ki o yemek yenmedi! Mir ağladı, susmadı, mama sandalyesinden bir lokma bile yemeden indi. Çok normal! Oyun oynayan bir çocuğu, haber vermeksizin kucağınıza alıp, mama sandalyesine koyarsanız, sonuç sadece hüsran olur. Ama bu sadece çocuk için geçerli değil. Ben burada şu yazıyı yazarken, annem gelip, koltuk altımdan tutup, beni yemek masasına oturtursa, ‘‘Anne iyi misin?’’ derim sinirle. Bana yemeğin hazır olduğunu haber vermesini ve kendi rızamla yemeğe gitmeyi tercih ederim. Olay bundan ibaret aslında... Çocuk bir yaşında da insan-birey-kişilik. Ve onun bireyliğini kabullenmeyip, ona haber vermeden, onun adına kararlar alıp, uygulamasını istersek, ağlama krizlerine de ses çıkarmamalıyız demektir, zira bu da onların (haklı) karşı tepkisi.

Yapmamız gereken tek şey, çocuğumuza karşı tavırlarımızda, bize ait olan bir şeye ‘malımıza’ davranıyormuş gibi değil de, bir arkadaşımıza davranıyormuşuz gibi düşünerek, önce haber vererek, o izin veriyorsa istediğimiz şeyi yapmasını sağlayarak hareket etmemiz gerekiyor. Tabii ki onlar çocuk ve kendi düzenlerini kurmakta zorlanırlar, bizim onlara yol göstermemiz gerekir. Mesela, yemek yemesi gerekiyorsa, ‘‘Yemek yemesin.’’ demiyorum. Yedirin. Ama yemeğe oturtmadan önce haber verin. Yemesi için şıklar sunun. ‘‘Bu gece yemekte köfte mi, kıymalı ıspanak mu yemek istersin?’’ gibi... Oyun oynarken, ‘‘Birazdan yemeğe oturuyoruz, haberin olsun.’’ diye, iki-üç kere haber verin. Ben eşimi sofraya çağırırken bile üçlemek zorunda kalıyorum değil ki oğlum bir kerede oyununu kesip, sofraya gelsin...

Nasıl ki; arkadaşlarımıza bir şeyi ifade ederken, üslubumuz yumuşacıksa, çocuğumuza karşı da aynı olmalı. "Dışarı çıkarken montunu giymeyi unutma, hava çok soğuk, üşürsün." dedikten sonra, dışarıda aynı evi paylaştığımız arkadaşımızı montsuz gördüğümüzde, "Sana ben giyin demedim mi? Hastalandığında ben bakıyorum ama!" diye bağırmıyorsak, tüm içimizi sevgisiyle kaplayan, dünya bir yana o bir yana diye düşündüğümüz evlatlarımıza çok daha özverili bir üslupla yaklaşmalıyız.

Hepimiz çocuklarımızı seviyoruz. (Kendimizce, kendi sevme stilimize göre, kendi gösterme tarzımızca.) Sevgi cepte. Onda zaten hemfikiriz ama sevginin yanında bir de onlara saygı duymalıyız. Hem de yaşları kaç olursa olsun... Hiçbir şekilde onların da birey olduğunu unutmamalıyız. En büyük emek, sevgi artı saygı.

Haberin Devamı

https://www.facebook.com/bebekolduannedogdu/

Haberin Devamı