Güncel O Bond Buraya Gelecek Arkadaş!

O Bond Buraya Gelecek Arkadaş!

Son Güncellenme:

.

O Bond Buraya Gelecek Arkadaş

Milliyetemlak.com Saha Satış Müdürü Kıvanç Yılmaz sizin için yazıyor:

007, ajanlık numaralı çekmek için bizim buralara ilk dadandığında yıl 1963’tü ve Tatiana Romanova, Rusya’nın İstanbul Büyükelçiliği’nde görevliydi. Elbette bu kızcağız, çok değerli ajanın ellerinde “harap” olacaktı. Aslında bir bakıma Bond, James Bond’a teşekkür etmemiz gerekirdi. Kendisi Dr.No’yu öldürmeseydi, filmin İstanbul’da çekilmesine sebep kalmayacaktı. Ezeli düşman S.P.E.C.T.R.E. Dr.No’nun intikamını almak için, uydurma bir görevle 007’yi İstanbul’daki Rus konsolosluğuna Lektor isimli bir makinayı ele geçirmeye gönderdi. [caption id="" align="alignnone" width="1500"]

O Bond Buraya Gelecek Arkadaş

From Russia Wiht Love - 1963[/caption] Neyse devamını hepimiz biliyoruz. İyi adam kazanır, sonsuza dek “kötü” Rus adamlar kaybeder, bla bla ble ble… Ama bu son gelişi olmadı İstanbul’a 007’nin. Bu defa harika bir Kız Kulesi çekimleriyle 1999 yılında geri geldi. Dünyaca ünlü petrol kralının kızı Elektra’yı korumak için. Elbette bu kızcağız da, bu yeni yüzüyle, yenilenmiş Bond’un ellerinde “harap” olacaktı. Üsküdar’dan kalkan motorlardaki yakışıklı ajanlar, her nasılsa, Kız Kulesi’nin altındaki gizli mahzenlerden, teröristlerden saklanan Elektra’ya ulaşıp onu oracıklardan tee uzaklara kaçırmaya çalışıyorlardı. Tabi ki mutlu son, bla bla ble ble ve biraz daha bla bla…

O Bond Buraya Gelecek Arkadaş

Yok, ama yetmiyordu, Bond İstanbul’a bayılmıştı. Kader mi desem kısmet mi desem, ne desem? Bilemedim. Bond, James Bond, yine yeni bir sıfatla fırladı sokaklara Kapalı Çarşı’nın köşe binalarında ( Eski Deutsche Bank Binası). Ardından efendime söyleyeyim, bir motosiklet sahnesi, şangır diye camlardan Kapalı Çarşı’ya dalmalar. Ama durmak yok. Kovalamaca devam. Sen git bizim “Çarşının” tüm tezgâhları devir, arkana bakmadan kaç! Yahu bu Bond kadar hiçbir Bond zarar vermedi şu esnafa. Ha bir de ne olsa beğenirsiniz; sen kalk kapalı çarşıdan bir anda motorla köprünün üzerinden trenin tepesine atla. Aman ne güzel, bir bakmışsın tren Adana’da ilerliyor. Sirkeci garından kalkan tren hop, ışın kudretiyle Adana raylarında seyir-ü safada! Yav o değil, yetmezmiş gibi bir de sen git kız başına ateş et, kötü adamı vuracağım diye Bond’u vur. Bond sen düş “Varda Köprüsü’nden. Almanlar da 1912’de köprüyü yapmasalarmış, nereden düşecekmiş bu Bond bilemedim.

Köprüden düştüğü nehri belirtemiyorum çünkü kendisini bulan “yerli halk” Koca Çalış / Fethiye’li. İşte bu! Ajan olmak, hele de James Bond olmak böyle bir şey, Adana’dan düş nehre, gel Muğla’dan çık! Her yiğidin, her ben ajanım diyenin harcı değil yani. Büyük iş. Neyse ki, mükemmel Türk misafirperverliği devreye ışık hızında giriyor, Bond iyileşiyor, kendisini iyileştiren kızcağıza âşık oluyor Bond! Velev ki gel zaman git zaman benliğinden soğumuş, korkunç bir gece hayatı içindeyken, memleketi Londra’dan bir haberle sarsılıyor ve dönüp işleri halletme kararı alıyor. E bu durumda olan yine bizim yerli kıza oluyor. Bu kızcağızımız da diğer bölümlerdeki kız arkadaşlar gibi, Bond’un ellerinde “harap” ve hatta “heba” oluyor.

O Bond Buraya Gelecek Arkadaş

Efendim sonra Bond gidiyor yine kötüleri bir temiz benzetip, iki seksen uzatıyor, ateşler, silahlar ve nihayet bilinen sona bağlanıyor; bla bla ble ble.. Demem o ki, Dünya’nın en ünlü ajanı bile, rahatsız edilmemek için 3 defa kılık değiştirip, İstanbul’a, Güney’e geliyor. Bilelim şu güzelliklerin değerini. Trafik sorunu çözülür çözülmez ben de İstanbul’da yaşayacağım.