Ercan Güven

Ercan Güven

eguven@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Tamam... 11’e 11 korakor oynanan futbolun sadece sahadaki “değişkenleri” bile en azından 11’in karesi kadar...
Hocası var, hakemi var, tribünü var, şansı var, istatistik var... Say babam say. Motivasyondan hava koşullarına bir o kadar parametre de beyaz çizgilerin dışında...
Hepsi bir araya gelse belki... Ama bir ya da birkaç unsurun (tribün üstünlüğü gibi, yeni hoca şevki gibi) iki sezondur “iyi futbol oynayan” ile iki hafta önce “iyi futbol oynamak için hamle yapan” arasındaki farkı kapatması, futbolun raconuna aykırıydı.
Beşiktaş da Galatasaray da “erken koptu” ve çok daha iyi oldu aslında.
Ezeli rakiplerinden kopan Beşiktaş yıpratıcı gerilimler yaşamayacak...
Şampiyonluktan kopan Galatasaray da önce heveslenip sonra hoca harcama noktasına gelmeden yeni sezonun planlarına başlayacak.

Haberin Devamı

Derbide galibiyete mecbur olan Galatasaraydı... Ama rakip Beşiktaş olunca savunmayı göz ardı etmek intihardan farksızdı.
O yüzden, beklenen onbiri sahaya süren İgor Tudor, düşünmüş taşınmış beklenmedik bir diziliş ve strateji yaratmıştı:
Top rakipteyken beşliye evrilen üçlü defans ve savunmayı orta yuvarlağa kadar taşıyan, Beşiktaş’ın alanını daraltan, orta sahayı kalabalık tutmaya çalışan alışılmadık bir Galatasaray.
Galatasaray öylesine alan daraltıyordu ki, yakın geçişlerle savunmayı ve orta sahayı kalabalık tutmakta zorlanmıyordu. Ama oraya kadar...
Hücumda kanatlara ve merkeze izin vermiyordu Beşiktaş. Tabi bu arada Başiktaş’ın paslı, hızlı oyunu, araya adam kaçıran, kanatlardan inen tarzı da sekteye uğradı. Sıkışık alanda Quaresma ve Babel adam eksiltemiyorlar, Talisca rakip kaleye yaklaşamıyordu.
Toplam 4 gol ihtimali vardı her iki kalede... İkişer tane.
Diyecekler ki, “Atınç’ın yaptığı penaltı”... Quaresma’ya yapılan onun iki katı penaltıydı... Geçsinler bu hesapları.
Maçın ilk yarısı 12 raundluk ağır sıklet boks maçının ilk altı raundu gibi “yoklama, yorma, rakibi anlama, zaaflarını bulma” denemeleriyle geçti. Sonuçta 45 dakikalık taktik mücadelede, olan orta sahanın çimlerine oldu.
İkinci yarı ile birlikte Galatasaray’ın kabusu en beklenmedik şekilde hortladı... Bu sezon 13. kafa golünü kendi adamından yedi Galatasaray. Beşiktaş’ın kazandığı serbest vuruşu kullanan Talisca Bruma’nın kafasını nişanladı ve 0-1...
Bunun anlamı Galatasaray’ın takım boyunu kısaltan, sağlamcı ama kısır futboldan vazgeçmesiydi.
Tudor, önce sarı kartlı ve sahada sakatlık yaşamış ama ayağa kalkmış Selçuk’la Tolga’yı değiştirdi. Sonra Galatasaray’ın boyu uzadı, defansı klasik dörtlüye döndü... Podolski beceriksizliği olmasa tabela bile değişebilirdi.
Galatasaray’ın özellikle Bruma ile hücum şansı artarken Beşiktaş’a da bildiği oyunu oynamak için alan açıldı bir yandan. Üçgenler, yıldıran paslar, tek toplar... Nedense farkı arttırıp oyunu sağlama almak gibi bir niyeti yoktu Beşiktaş’ın.
Şenol Güneş sakatlanan Gökhan’ın yerine Beck’i aldıktan sonra Talisca’nın yerine Tolgay’ı koyarak hem orta saha pas bağlantılarını hem de direnci arttırmaya çalıştı. Tolgay, Beşiktaş’ın pas oyununu bir basamak daha yukarı çıkardı.
Ama maçın fantezisi İgor Tudor’dan geldi; Sneijder ve Yasin çıktı, Eren ile Rodriguesgirdi 15 dakika kala.
İşe yarasa da sonuç alamadı Tudor... Çünkü Podolski sakarlık günündeydi ve Beşiktaş çok iyi kapanıyordu. Yine de Tudor’un kazanma arzusunu, hırsını gösteren bir tercihti bu. Yani Galatasaray’ın sezon başından beri en çok ihtiyaç duyduğu şey... Hatta Beşiktaş’ı ürkütmüş olmalı ki, Oğuzhan’la Gökhan değişip orta sahaya bir payanda daha koydu Güneş, hatta oyunu kilitledi. Maçın son düdüğü Galatasaray’a “seneye” diyor, Beşiktaş’ın yeni şampiyonluğunu kutluyordu adeta.