Ercan Güven

Ercan Güven

eguven@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Şampiyonluk ve Kupa mücadelesi güzel de... Bu sezona damga vuran “futbol olayı” Fenerbahçe seyirci davranışıdır aslında...
Daha doğrusu “davranmayışı”!.. Tık yok seyircide.
“Protesto” mu, “bireysel tercihlerin örtüşmesi” mi, “Aziz Yıldırım’ı mı istemiyorlar”, “takımı-hocayı mı protesto ediyorlar”, “bilet mi pahalı” tam olarak belli değil.

Futbolu protesto eden seyircinin basketbolu tıka basa doldurması akılları iyice karıştırıyor.
Ekonomik durum Fenerbahçelilerin harcamalarını kıstı desek, basketbol maçları futbol kadar pahalı. Siyaset bakmaz ki, basketbola futbola.
Başkan’a tepki desek, basketbolun başkanı da o...
Oynanan futbolu beğenmiyorlarsa, ona da son noktayı Advocaat koydu.
“Kazanıyoruz işte”!

Haberin Devamı

Ama tribün boş...
Ortada “eylem” var, üstlenen ve eylemin hedefini söyleyen yok.
Hani bir gün elli bin kişi gelip hep birlikte derdini haykırsa da anlasak; kendi kafamıza göre sebepler bulmasak.
Sadece yorumcular değil, Fenerbahçe’nin sportif ve idari yönetimindeki ilk adamlar bile birbirine zıt tespitler koyuyorlar ortaya.
Aziz Yıldırım’a göre ülkenin sosyoekonomik durumundan siyasal kutuplaşmasına, darbeci çeteden tribün lortlarına kadar pek çok unsur iç içe seyirciyi tribünden koparan...
Aynı kelimelerle değil ama anlıyoruz söylediklerinden. Çok boyutlu bir bilmece diyor. Bir tek kendisine isyan sebep değil!..
Zaten öyle düşünenler varsa onlar da Fenerbahçeli değil sayın Yıldırım’a göre.
Ama Advocaat çıkıp tersini söylüyor bavulunu toplamış olmanın rahatlığıyla:
Hollandalının bakışında tepki sahadaki oyunla ilgili değil...
Taraftar galibiyet ister, öyle ya da böyle galip geliyor Fenerbahçe!
Ben ne diyeyim?... Zam gelmeden kokusunu alan ve sigaraları saklayan bizim bakkal Ahmet yüzünden mi?
Olay “kendini sıyır, istediğini suçla” haline geldi.

Tamam da... Tribünler hala boş.
Kombine alanlar bile gitmiyor maça.
Şayet bu durum Aziz Yıldırım’ı zora sokuyor diye ellerini ovuşturan muhalifler, Fenerbahçe’nin gücünü tüketiyor diye sevinen rakipler varsa, yeryüzünün herhangi bir ülkesinin hava kirliliğinden yaşanmaz hale gelmesinden çıkar umanlardan farkı yoktur onların.
Evet, o ülke ile rekabet kolaylaşır belki. Ama kirliliğin dönüp dolaşıp sizin nefesinizi kesmesi de kaçınılmazdır.
Bakmayın sezonların iniş çıkışlarına, Fenerbahçe bu ülkedeki bir numaralı futbol markası ve rol modeldir. Onda filizlenen futbol karşıtı bir olay, döner dolaşır futbolun içindeki herkese ulaşır.
Taraftarı tribüne davet etmek yerine el ovuşturup sevinenler veya Aziz Yıldırım’a karşı oldukları için ses çıkarmayanlar, ister Fenerbahçeli ister başka kimlikli olsun Bağdat’ta hurma yemektedir. Acısı çıkar.

Haberin Devamı

Şenol Güneş’i abartmak

Futbol gibi başarıyı yüzlerce parametrenin belirlediği bir sporda teknik direktörlere veya futbolculara yapılacak en büyük kötülük, hatalarda insafsız eleştiriden çok, sevapları insafsız şekilde yüceltmektir.
Futbol bu... Kimsenin grafiği sonsuza kadar yükselmediği gibi düz bile gitmez uzun süre. İner çıkar. Önemli olan ne kadar yukarı, ne kadar aşağı yöndedir.
O yüzden “yarı tanrı” ilan edilen niceleri “insani” hataları sebebiyle çarmıha gerilmiştir.
Hem de en başta yüceltenlerin marifetiyle.
Çünkü en büyük hayal kırıklığını onları “yarı tanrı” ilan edenler yaşar. Kendilerini kandırılmış hissederler. Yanıldıkları için kızarlar, kızgınlıklarını ona yansıtırlar. Kişiselleştirirler meseleyi.
Son iki hafta içinde Şenol Güneş’in başına gelen de budur.
Bireysel performansları zirveye taşıdığı için, Beşiktaş’ın kötü savunmasından bile büyük verim alabildiği için yüceltilen Güneş, şimdi tam da o kötü savunması sebebiyle ve bireysel performanslardaki tükeniş nedeniyle yerden yere vurulabilmektedir.
Hatası var tabi. Tercihlerinde de hata var özeninde de... Eleştirilmeyecek mi peki?
Elbette eleştirilecek. Ama suçlu ilan edilmemeli, başardığı günlerdeki “mucize adam” abartısı gibi.
Kaybın parametrelerinden bir tanesidir Şenol Güneş; o kadar.
Hem durun bakalım, grafik dönecek mi...
Gerçek hikayeler futbolun vazgeçilmezidir. Hikayeyi allayıp pullamak için kurgu eklerseniz kötü sonlar trajik, iyi bitişler fetiş hale gelir.
En iyisi gerçek.
O da “Şenol Güneş iyi hoca ama biraz form düşüklüğü yaşıyor”.

Haberin Devamı

Kuran’a el basmaya az kaldı!

Ne nasihat ne direktif ne de gözdağı... Bu kez Fenerbahçe kulübü başkanı Aziz Yıldırım söz verdi:
“Seneye bu kürsüye şampiyon olarak geleceğim”!..
Yahu, böyle söz verilir mi?..
“Söz; 150 yaşına kadar yaşayacağım” demekten ne farkı var bunun?
Allah ömür versin... İnşallah 200 olursun. Ama senin elinde mi?
Doğa kanunu diyor ki, “muhtemeldir lakin imkansıza yakın”... Bakım var, yediğine içtiğine özen var, genetik var, şans var, kader var, göz var izan var.
Şampiyonluk da öyle.
Sen Avrupa’nın en iyi takımını kurdun diyelim; ama rakipler de var. Onların ne yapacağını nasıl bilebilirsin? Sakatlık, tatsızlık, isyan, her şey olur bir takımda.
Bir kere daha yapmıştı aynı şeyi Aziz Bey, başı derde girmiş “şampiyon olsa bir türlü, olmasa bir türlü” hale gelmişti iş.
“Nasıl bu kadar emin olabilirsin” diye şike imasına kadar gitmişti eleştiriler.
Konjonktür gereği bu kez öküzün altında buzağı aramadılar, fazla ciddiye almadılar Allah’tan.
Kulüp gediklilerine moral, teşvik, kenetlenme çağrısı olarak algıladılar ve iyi “niyet” çerçevesinde değerlendirdiler sayın Yıldırım’ın “söz”ünü.
Aslında, kendi de biliyordu bu konuda söz verilmeyeceğini ve kendisine pek uymayan “rica, minnete” girmeden “koltuğumda kalmak istiyorum” diyordu sayın Yıldırım.
“Lütfen, biraz daha”!
Fenerbahçe Genel Kurulu bilir...
Ancak, verdiği söz gerçekleşmezse gelecek yıl o kürsüde Kuran’a el basması gerekebilir bir daha süre istemek için. Başka ne kaldı ki?