Ercan Güven

Ercan Güven

eguven@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Nasıl ulaştık tarihi Hırvatistan zaferine?.. Üç gün önce Tekir balığı gibi dip kirinde debelenen Milli Takım, nasıl bir anda güçlü-hızlı ve zeki Orka’ya dönüşüp, Avrupa’nın futbol incisini hap gibi mideye indirdi?
Ne oldu da kaybedilmiş bir Dünya Şampiyonası Finalleri’nin içindeyiz, yetmedi liderlik hesabı bile yapabiliyoruz hâlâ?
Taktik, emek, zeka, şans tamam da...
İşin püf noktası “el birliği”!..
Yanlış anlaşılmasın. Bizde hiç olmayan “dayanışma” anlamında değil... Yine de sık rastlanmayan, “aynı hedef için elinden geleni ardına koymama” hadisesi!
Bu kadarı bile yetti.
Kimimiz bilerek, kimimiz farkında olmadan, bazıları kötülük etmek, bazıları kendini kurtarmak için katıldı bu “büyük imeceye” ve “ayrıntılar” dişli olup ortaya büyük bir güç çıktı!

Haberin Devamı

Neydi o ayrıntılar?
Birincisi Lucescu’nun “hakem ayarı”!..
İsteyen, Ukrayna rezaletinden kendini sıyırmak niyetiyle dile getirdiğini iddia edebilir; lakin sonuçlardan geriye bakınca Lucescu’nun “Ukrayna hakeminde kasıt araması” döndü dolaştı üç gün sonra gerçek bir “hakem ikramı” olarak geldi bize.
Lucescu futbolda deve dişi gibi bir hoca. Lafı, hakem ve rakip hocalar arasındaki hemşeri ilişkisine kadar getirip dayıyorsa, Dünya futbolunu yöneten “derinlik” duyarsız kalamazdı fırtınaya.

İkincisi medyanın “kadro” ayarı…
Evet, medya acımasız olabiliyor bazen. Tatlı su kahramanlığı için fırsat kollayanlar da mevcut, bilmişlik etmek fırsatını hiç kaçırmayanlar da…
Lakin, Hırvatistan maçında değişen yedi futbolcunun sebeplerinden bir tanesi Ukrayna’da yürüyemeyen futbolcularsa, diğeri de medyanın salvosudur.
Medya Oğuzhan’ı milli kadroya aldırmakla başladığı işi, formsuz futbolcuları ayıklamakla ve/veya bu ayıklamayı kolaylaştırmakla tamamladı.
Medya tepkisi olmasa üç gün arayla iki maçta yedi futbolcu değiştirmek, “kendi kendini inkar” ötesinde Lucescu’yu çok aşar, yarım yamalak “tamiratla” Hırvatistan’a direnemezdik bile.

Üçüncü ve en önemlisi; formayı yeni giyenlere “vatandaş ayarı”!
Sosyal medyanın bozuk saat gibi doğruyu gösterdiği o nadir an, Ukrayna’daki kayıtsız futbolcuları yerin dibine sokarak Türkiye’deki maçta ay-yıldızın “hakkını vermezlerse” ne olacağını gösterdiği andı.
Vatandaş “nota” çekti, futbolcular “teyakkuza” geçti.
Çünkü biliyorlardı vatandaşla ters düşmek, öyle teknik direktörle ters düşmeye falan benzemez, anında emeklilikle sonuçlanırdı.
Maçı kazanmak için neydi geriye kalan?
“Moral”…
Yani dördüncü element!
İşte onu da Eskişehir seyircisi üretti. Tribünden öyle bir ayar verdi ki Milli Takım’a, sahada Ukrayna kadrosu bile olsa oynardı.

Haberin Devamı

Sevinmek hakkımız, kutlamak görevimizdir şimdi.
Kolay değil…
İterek, kızarak, tartışarak, kavga ederek de olsa teknik direktörü, futbolcuları, medyası, tribünü ve vatandaşı ile doğru zamanda doğru iş yapmış, el ele destan yazmışız.
En büyük gücün “biz” olduğunu anlamışız.
Kim bilir… Belki bundan sonra dayanışarak da yaparız aynısını!
Nazım Hikmet’in Şeyh Bedreddin Destanı’ndaki gibi:
“Hep bir ağızdan türkü söyleyip
hep beraber sulardan çekmek ağı,
demiri oya gibi işleyip hep beraber,
hep beraber sürebilmek toprağı”.
Bir gün neden olmasın?