Erdem Koç

Erdem Koç

kocherdem@yahoo.com

Tüm Yazıları

10. HAFTA

Tobias’ın Cumartesi kabusu

Tobias mavi formasıyla yatmıştı o akşam. Evleri Essen-West tren istasyonunun yakınında olduğu için mi, yoksa heyecandan mı bilinmez; ama sabah 8’den beri ayaktaydı. Babasıyla maç öncesi programını tartışmaya başlamıştı bile. Tam öğle yemeğini nerede yiyeceklerini tartışırlarken, bir anda sustu. Pencereden dışarı bakıp suratını buruşturdu ve "geliyorlar" dedi. "Buraya mı?” diye sordu babası. “Burada ne işleri var bu heriflerin? Şehrin göbeğine gidiyorlar… ne işleri var?”

Tobias ve babasının keyfini kaçıran, bırakın 143. derbi gününü, normal bir iş gününde bile şehrin o kısmında olmaması gereken 400 kadar sarı formalı Dortmund taraftarıydı. Gövde gösterisi ve provokasyondan başka hiçbir amacı olmayan bu fanatik taraftar grubu, geçen sezon Dortmund'a ellerini kollarını sallayarak giren Schalke taraftarına ve onlara müdahale etmeyen polise kendi bildikleri yoldan ders vermeye gelmişlerdi.

Haberin Devamı

Bu anlam verilemeyen olayın akabinde, işler trajik olmadan önce trajikomik gelişti. Ortamın gerginliğine tuz biber ekercesine, ufak bir tren kazası sebebiyle o yöndeki hatlar durdu. İstasyonda biriken Dortmund taraftarı, Schalke'nin kalbi sayılabilecek bir noktada küçük çaplı bir Truva etkisi yaratmıştı. Ancak, her şey ortada olmasına rağmen; görünen tek amaçları maça gitmek olduğu için, isimleri alındıktan sonra (tam 397 kişiydiler) otobüslerle stada götürüldüler. Kimlik kontrolü sırasında yakalanmamak için, gizlice arkada bıraktıkları havai fişekler ve bilumum yanıcı madde fark edildiğinde çoktan stada girmişlerdi bile.

Bu arada Tobias ve babası da stada girmişti. Tren istasyonunda sabah yaşananlar, planlarını biraz kaydırmış, yetişememe korkusuyla yemeği statta yemeye karar vermişlerdi.

Stada girip, Tobias’a bir sosisli sandviç, babasına da bir bira almayı başardıklarında maçın başlamasına dakikalar kalmıştı. Ama ne babası biradan bir yudum içebildi, ne de Tobias sosisin tadına bakabildi. 10 yaşındaki küçük Schalke taraftarı, stat uğultusunun içinden gelen bir patlama sesiyle şoka girdi ve yemeğini elinden düşürdü. Refleksle onu korumak için eğilen babası da, birasını çoktan fırlatmıştı.

Haberin Devamı

Sonrasında yandaki misafir seyirci tribününden gelen sapsarı bir duman kapladı her yeri. Yerlerini terk etmek sorunda kaldılar, zira sahaya atılan ses bombasının şoku devam ederken hem sahaya, hem de üzerlerine yanan bir şeyler atılıyordu.

Bu sırada, kendi taraftarını sakinleştirmeye giden kaleci Roman Weidenfeller, aynı maddelerden nasibini almıştı. Tobias rakip oyunculara şiddete alışıktı, ama kendi kalecisine yanıcı madde atan taraftar psikolojisini anlamak için o tribünde daha 10 yıl geçirmesi gerekecekti.

Olaylar sebebiyle derbi geç başladı, ama golü erken yediler. (Aubemeyang, 14. 0-1) Tobias’ın Cumartesi kabusu devam ediyordu. İçini çaresizlikten gelen bir sinir kapladı. En sevdiği futbolcu Klas Jan Huntelaar bir yıldır duvarındaydı, ama sahada yine yoktu. Jeferson Fardan da öyle... Hem Fuchs’u hep defans oyuncusu sanırdı. Bu yavaş adamı sol açıkta görmek, bütün bu alışılmadık sıkıntılarda boğulan düşüncelerini iyice karıştırdı.

Haberin Devamı

Sonra “Ama…” diye düşündü, “Prince var.” Kevin Prince… Maçtan önce ”Böyle maçlarda ölümsüz olabilirsiniz” demeci veren Prince Boateng. Dortmund’a gitmeyip mavi formayı giydiğinde ne kadar sevinmişlerdi.

Prince gerçekten de maçtan önce dediği gibi ölümsüz olacaktı, ama Tobias’ın Cumartesi kabusu devam ediyordu. Boateng 30. dakikada maçı 1-1 yapabilecekken derbide penaltı kaçıran adam olarak ölümsüzleşti. Roman Weidenfeller inanılmaz bir refleksle kurtardı penaltıyı. O üzüntüyle ilk yarı çabuk bitti.

Devre arasında tekrar yiyecek bir şeyler almışlardı, ancak Tobias’ın Cumartesi kabusu devam ediyordu. Daha ilk yarı yeni başlamıştı ki, Nuri Şahin’in attığı golle beraber yutmaya çalıştığı sosis de boğazında düğümlendi. (Nuri Şahin, 51. 0-2) Tobias ağlamak üzereydi, ama kalabalıktan utanıyordu. Dortmund’lu taraftarlar hem evlerinin önünde kadar gelmiş, hem de statlarını yakıp dökmüştü. Üstüne bir de çılgınlar gibi sevinmeyi hak etmiyorlardı. “Adil değil” diye düşündü, “Hiç adil değil!”

Sonra kendinden sadece 9 yaş büyük bir adam, Max Meyer 61. dakikada oyuna girdi ve 62. dakikada Dortmund ceza sahasında ortalığı karıştırarak golü attı. (Max Meyer, 62. 1-2) Bir buçuk saattir korku, açlık, sıkıntı, stres biriktiren Tobias’ın sinirleri öyle bir boşaldı ki, artık daha fazla kendini tutamıyor ve sevinçle karışık ağlıyordu.

Schalke taraftarı acaba mı diye düşünmeye başladı, ancak Tobias’ın Cumartesi kabusu devam ediyordu. Schalke’nin kısıtlı imkânlarıyla Dortmund kalesine varını yoğunu ortaya koyup beraberlik için yüklendiği bir anda, maçın adamı Mhkitaryan kendi ceza sahasında aldığı topu 70 metre sürerek Schalke ceza sahasına kadar taşıdı. Geri dönmek için çok yorgun, çok dağınık olan Schalke defansının bakışları arasında topu Blaszczykowski’nin önünde bıraktı. Sonrasındaki sessizliğin ortasında duyulan Dortmund taraftarının ince uğultusunun ne anlama geldiğini Tobias da biliyordu. (Blaszczykowski 71, 1-3)

Tobias’ın Cumartesi kabusu devam ediyordu.

HAFTANIN KARMASI

(3-5-2)

---

Roman Weidenfeller(Dortmund)

---

Andreas Beck (Hoffenheim)

Jonathan Tah (Hamburg)

Giulio Donati (Leverkusen)

---

Patrick Herrmann (Gladbach)

Maximilian Arnold (Wolfsburg)

Nuri Sahin (Dortmund)

Henrikh Mkhitaryan (Dortmund)

Roberto Firmino(Hoffenheim)

---

Mario Mandzukic (Bayern)

Shinji Okazaki (Mainz)

HAFTANIN TAKIMI

Borussia Dortmund

Geçen sezon iki maçta da kaybetmişlerdi Schalke’ye karşı. Almanya’ın en büyük çekişmelerinden birinde, taraftar için bu istatistik tek başına bir gurur kaynağıydı. Bir gerçek var ki, Schalke’yi eksik yakaladılar, ama yine de derbinin havası işlerin tersine gitmesine sebep olabilirdi. Onlar buna izin vermediler. Bütün olaylar ve gerginliklere rağmen en iyi bildikleri şeyi yaptılar.

Önce şok presle topu kazan,

sonra bütün hızınla rakip kaleye koş!..

ve tekniğini de yanına almayı unutma.

HAFTANIN YILDIZI

Henrikh Mkhitaryan (Dortmund)

Bayern’in puan kaybetmeye niyetinde olmadığı bu sezonda, Dortmund için ligin en zor deplasmanında alınan 3 puanda, atılan 3 golün 3’ünde de payı vardı. Yeni geldiği takımda gösterdiği anlık vites artırış ve patlamalar Dortmund’un sistemine tam oturdu artık. Bu sisteme göre biraz fazla top sürüyor diye düşünürdüm hep. Ama bu maçta topu kendi ceza sahasından alıp, karşı kaleye öyle bir gidişi ve asist yapışı var ki; topla ilerlemeyi neden bu kadar sevdiğini ve bunda ne kadar haklı olduğunu çok net bir şekilde gördük.

HAFTANIN GOLÜ

Jakub Blaszczykowski (Dortmund)

Aynı şeyi defalarca yazmak durumunda kalıyoruz. Ancak, Mkhitaryan’ın Blaszczykowski’ye attırdığı gol bunu hak etmiyor demek zor. Golü atanın değil, attıranın payı %95 oranında. Hala izlememiş olanların Google’a sorması şiddetle tavsiye edilir.