Evlilik Fobisi: Beynimizdeki Kök Kodlama

Haberin Devamı

Evlilik fobisi ile ilgili birkaç perdede beyin fırtınası yapmak niyetimdir. Özellikle Y ve Z kuşağı için evliliğe bakış açısındaki beyin aktiviteleri ile kodlanmış algıları çözümleyelim isterim.
Global anlamda bir değerlendirmeyle başlayacak olur isek; evlilik kurumu her bir ayrı toprak parçasında yaşayan toplumlar için kültürel farklılığı ile karşımıza çıkmaktadır. Japonya gibi kimi ülkelerde evlilik kurumu pek tercih edilmediği gibi, Ülkemizin kültür mozaiği ile aynı yelpazede olan ülkelerde, evlilik kurumu belirli yaş skalasında yaşamın bir parçası halinde görülmekte ve tercih edilmektedir.
Şimdilerde global değişimlerle birlikte kimi Ülkelerde evliliğin belirli süre sonra kendiliğinden resmi olarak sona ermesi durumu konuşulmaktadır. Düşünebiliyor musunuz kimi ülkelerde (ki çok az) insanların boşanma süreçlerinde yaşadığı maddi ve manevi sıkıntıları azaltarak bu tahrifat nedeniyle evliliğin tercih edilmemesinin önüne geçilmek istenmektedir. Nüfusu artırmak isteyen Ülke yapıları, evliliğin ve ailenin genişlemesinin azalmasını önlemek için yasal değişikliklerle rahatlık sağlamak zorunda bile kalmaktadır.
Peki neden global düzeyde bile sayılabilecek bir “fobi” durumu var evliliğe dair?
Biraz temelden yüzeye çıkarak analitik incelemeyi severim, öyle gidelim.
Bizim toplumumuzda evlilik bir yuva kurmak ve hayatın olağan akışı demektir. Üstelik bir çocuk sahibi olmak istiyorsanız, mutlak surette bir aile birliği içinde dünyaya çocuk getirmek baskın tercihtir. Bu bahsettiğimiz gibi toplumumuzun kültürel algısıyla kodlanmış öz ruhumuzun, bir süre sonra bize sinyal vermesine kadar gitmektedir. Yani her ne kadar istemeseniz de bir süre sonra etrafınız evli ve çocuklarla dolunca, dışlanmış ya da eksik hissedebilir ve evliliği arzulayabilirsiniz.
Ama işte kök algı, evliliğin, “toplumun olağan yaşam biçimi” olarak görülmesidir. Yani aslında, en kök düşüncemiz/en ilkel halimiz, toplumun olağan yaşam biçimindeki gibi eşleşmek ve bu eşleşme ile yürümek ve dahi o eşleşmenin ürünü tohumları dünyaya getirmek üzere dürtüsel sonuçtur. Oysaki evlilik, en sade bakış açısıyla, sevdiğin insanla hayatı paylaşmak olmalıdır. Bunun için yaşamsal şartların gerektirmesi halinde de yeni model ilerleme “evlilik” olmalıdır. Yani bir aşk yaşıyorsundur, karşılıklı sevgi ve güven tamamlanmış, ruhlar eşleşmiştir. Geriye tek cümle “onsuz bir hayat mümkün değil” ise evlilik bu duygu dürtüyle tercihen gelmelidir. Elbetteki bu dürtüsel duygu sonucu evlilikler de söz konusudur ancak, bu doğruların yanındaki çoğunluk ve kök algı da yadsınamaz bir realitedir. Üstelik bazen, yüzeyde bu sözün altında dahi kök algı sesleniyor olabilir, böyle düşünmek de gerekir.
Varlığımızda olan o genetik kodlar, yani kök algılar, orada hep var oldukları için, ilkel bakışla doğada gördüklerinden mesajlar almaktadır. Sessiz kalsa bile uzun süre, o kök algı etrafta evli ve çocuklu aileler gördüğünde, ilkel bir yalnızlık ve korunmasızlık hissine girmekte ve bu kaygı ile dirilmektedir. O kök algı dirildiğinde ise, artık var olduğu bedenin içinde ilkel “eşleşme” formuna geçmektedir. Netice olarak beden ve ruh, eşleşmeye hazır ve istekli hale gelmekte, artık o formattan çok zor eski haline dönebilmektedir. Doğanın kanunu gibi, kendine koruyan/korunan hangisi ise, diğer partneri aramak ve istemek üzere yoluna koyulmaktadır.
Buna hata diyemem, sonuçta bu durum genetik bir kodlanmanın ürünüdür. Elbetteki “Keşke böyle olmasaydı!” diyebilirim sadece. Çünkü gerçekten biraz sonra da irdeleyeceğimiz durumların ortaya çıkmasının sebebidir bu kök algı varlığı.
Peki neden sorun olur bu kök algı ya da genetik kodlanmış yaşam biçimi?
En başta bu konuda en çok (1) farkındalığı yüksek insanların, (2) özgürlük takıntısı olan insanların ve (3) etrafındaki tüm yaşamlardan kendine hikaye satın alanların sorun yaşadığını belirtmek isterim.
Yalın haliyle bu kategorileri açmak gerekirse;
Farkındalığı yüksek insanlar, bu kök algı ve genetik kodun farkındadır ve kendi iradesinin dışında oluşan bu duruma direnç göstermek isterler. Bu bir “fobi” haline dönüşebilmektedir.
Özgürlük takıntısı olan insanlar ise bunu toplumsal bir dayatma olarak görüp, evlilik kurumu ile özgürlüğünün elinden alınacağını düşünmektedirler. Ki bu da bir “fobi” haline dönüşebilmektedir.
Son olarak etrafındaki tüm yaşamlardan kendine hikaye satın alanlar var ki, onlar da etrafındaki tüm olaylara, yaşayan olmadığı halde, olumsuz bir düşünce kalıbı koyar ve tüm bu satın aldığı hikayelerle kök algının hep kötü sonuçlar verdiği gibi bir denklem kurarlar.
Yine burada da bir fobi gelişmektedir.
Yukarıda saydıklarım aynı anda bir beden ve ruh içinde var olabilirler.
Peki neden ve nasıl fobi haline döner evlilik?
Psikanalizde bireylerin çocukluktan beri yaşadığı ve çevresinde yaşanan olaylara kendi yüklediği durum ve anlamlar olduğu bilinir. Sigmund Freud Psikanaliz yöntemli terapilerde, işte bu olay ve olaya karşılık koyulmuş anlamlara bakılarak kişideki yanlış kod ve duygu/düşünce hataları tespit edilmektedir.
Hepiniz bilirsiniz çocukluktan beri ve hatta gazetelerin bulmaca sayfalarında bile halen var olduğu üzere, eşleştirme soruları ve bulmacaları vardır. İşte, cümlenin başı bir yerde, sonu bir yerde ya da İngilizcesi bir yerde, Türkçesi bir yerde olan cümleleri doğru eşleştiririz ya, hayatımızda da yaşadığımız olayların karşısında oluşan cümleleri (duygu ve düşünceleri) işaretler ve onu kural olarak (kod olarak) koyarız hayatımıza. Üstelik hiç düşünmeyiz o testlerde ve bulmacalarda hata yapma payımız kadar bu eşleştirmelerde de hata yapabileceğimizi.
Tam da bu örnekteki gibi, yaşadığımız veya yaşandığını gördüğümüz olaylar neticesinde, bir duygu ve düşünce yaratırız, o da kod haline döner. Daha önce beynimizin bize oyunlarını anlatırken bahsetmiştim, işte oradaki gibi bu işaretleme artık bir “otopilot” haline dönmektedir. Otopilot halinde kodladığımız bu düşüncedeki otopilotu devreden çıkarmazsak da bu düşünceden çıkmak mümkün değildir. (Bunun için otopilot yazımızı okuyunuz)
Üstelik bu otopilot kodlaması yukarıda bahsettiğim 3 tip insan için de söz konusudur. Farkındalığı yüksek insan için kodlama “Bu, toplumun bana dayattığı bir kodlamadır ve ben aksini yapacağım” der (Ki belki aksini yapması gerekmediği halde). Özgürlük takıntısı olan ise etrafında gördüğü evlilik ya da olaylar neticesinde, evliliğin karşısında “özgürlük kısıtlanır” şıkkını işaretlemiş ve değişmez olarak kod haline getirmiştir algısını. E söylemeye gerek yok zaten etrafındaki hikayelerini satın alan, herkesten önce, evliliği “mutsuz olma korkusuna” evirip çevirmiştir, kim bilir kaç yüz yıl önce??
Bu kişilerden biri iseniz, bu düşünceleri tamamen sizin yarattığını anlamış olmalısınız diye düşünüyorum. Kimsenin hikayesi bir diğeriyle aynı değildir. Kimsenin bir hikayede hissettiği, diğerinin hissettiği ile aynı değildir. Örneğin birimiz için fazla ilgi şahane, bir diğerimiz için evlilikten soğutan bir durum dahi olabilir. Bir kavga bir çiftte şiddete dönebilir, diğerinde sakince sönebilir. Bu, tamamen kişilerin her birinde, olayların her birinde ve olayların içinde kişilerin davranış biçimlerinde değişkenlik göstermektedir. O halde kimsenin kötü hikayesini satın almayın ve her hikayeyi de “hep öyle” sanmayın.
Aslında köklerini aynı bulduğum bu üç tip ruh içinde, evliliği özgürlüğü kısıtlayıcı kurum olarak gören için bile aslında belki etrafındaki olaylarla birlikte yaratılmış bir kod olabilmektedir. Belki de yaşadığı evlilikte partnerinin fazla özgür olmasından rahatsız olacağı halde, kendi özünde evliliğin özgürlüğü kısıtlayıcı olduğu koduyla kendini bu dünyaya kapatmaktadır. Oysaki özgürlük takıntısı olan insanları ne dostları ne aileleri kısıtlayabilmiştir. Bu tipte bu yazıyı okuyan var ise, kimsenin kendisini kısıtlayamadığını, kendi kurallarını koyabildiğini, istediği şekilde yaşayabildiğini ya da kendi isteklerini kabul ettirebildiğini düşünürse biraz, evlilikte ilk defa yenilmeyi mi ihtimal dahilinde görmektedir, kendisine sorsun isterim.
Her nasıl bir insansanız bugün, evliliğin içinde de aynısınız aslında. Bir tek etrafınızdaki insanlarla aynı değilsiniz, bunu bilin isterim. Farkındalığınız yüksek, özgürlüğünüz tutkun, empatiniz kuvvetli olabilir ancak, kapıları kapattığınızda benzeri olmayan tek varlık sizsiniz. Bu sebeple kendinize göre bir evliliği var etmektedir başarı ve bu da imkansız değildir. Sadece bu kodları fobi haline getirmekten vazgeçip, gerçekleri görmeyi seçin istiyorum. Yani evlenin diye ısrar etmiyorum??
Bir de erkeklerdeki ek fobiyi kısaca ele almadan da asla sona gidemem diye kaşlarımı çatıyorum:
Erkeklerde de -sanırım 3-5 yıldır var denilebilir- evliliğin karşısında “fazla sorumluluk” şıkkı işaretlenmiş ve kodlanmıştır. Erkeklerimiz, bir ilişkiyi de evliliği de olağanın dışında sorumluluk olarak görmektedirler. Burada bana oldukça ilginç gelen ve ayrı bir inceleme konusu yapmak istediğim konu, genetik kodlarımızın oldukça aktif olduğu halde, erkek benliğindeki ilkel korumacı, sahiplenici ve sorumluluk bilinci yüksek koda ne olduğu? Erkekler, yaşadığı hayatta (hele ki günümüzün bireysel sorumluluğun bile fazla olduğu durumunu gözetirsek) bir ilişki ve evliliğin manevi ve maddi olarak fazla sorumluluk getireceğini kod olarak hayatlarına koymaktadırlar. Yine bireysel sorumluluğu ile iyi olduğunu düşünen erkek, evlenmesi halinde özgürlüğünün elinden alınacağını da düşünmektedir. Örneğin kazancıyla gezip tozuyorken ve üstelik bu bir kişisel tercih iken, artık bu tercihi yapamayacaktır. Bu da bir fobi haline dönmektedir. Bir de sanırım sorumluluğun fazla olacağını hissetmeleri, kendi geçmiş ve etraftaki başka hikayeleri satın almalarından kaynaklanmaktadır. Şimdiki zamanda erkekler, gerek kendi geçmiş hikayelerinde gerekse de etrafından satın aldığı hikayelerde kadın için “çok para harcayan, para harcatan, fazla talepkar, kaprisli” gibi tanımlamalar yaratmakta ve değişmez bir biçimde bunu kod olarak kenara koymaktadır.
Oysaki yine yukarıda yaptığımız tespitler gibi, burada da her kadın bir diğeriyle aynı değildir, bir partner diğerine göre daha kaprisli, diğeri öbürüne göre daha rahatsız edici özgür veya biri oldukça huzur vericidir. Dolayısıyla eril ve dişil enerjileri bütünüyle farklı partnerler için yaratılmış tüm olasılıklar, yaratıldıklarıyla aynı çıkma ihtimali olmakla birlikte, onlarca başka olasılığın var olduğunu göz ardı etmenize sebep olamaz.
Bu yüzden hem kadınlar hem erkekler için söylemek gerekirse, kendi kendinize kodlamalar yaratmayın, hikaye satın almayın, takıntı ya da fobi haline getirmeyin hiçbir şeyi. Her şey değişkenlik gösterebilir. İyi bakmayı ve kendi becerilerinize güvenmeyi seçerseniz, iyiyi bulmayı ve yaratmayı başarabilir, kötü olursa da ondan iyi çıkmayı gerçekleştirebilirsiniz. Ayrıca sizi korkutmak istemem ama bu kodlamalar, evlenmenize ya da sağlıklı ilişki yaşamanıza engel olduğu gibi, kaderden kaçılmaz ya evlenirseniz de evliliğinizin güzel ilerlemesine de engel olabilecektir. Bu yüzden önem veriniz bu değişime…
Hadi hemcinslerime torpil yapayım ve son olarak eril enerjilere bir laf edip gideyim: İlişki ya da evlilik için “fazla sorumluluk” cümlesindeki sorumluluktan kastınız nedir? Taş taşımayacaksınız, ondan daha zordur elbet ama onu da başaramıyorsanız yaşamayın, varoluş sebebiniz sayılır, altı üstü bir “kadın ruhuna” sarılacaksınız o kadar??
Not: Satın alınmış hikayelerden kurtulmak için her gece yatarken “Tüm geçmiş, mevcut ve çevresel hikayeleri satın almıyorum, ruhumda ve benliğimde var olan hikaye ve kodları atıyorum.” diyebilirsiniz. Çokça empat iseniz birileriyle görüşmeden evvel de “Kendimi koruma altına alıyorum ve hiçbir hikayeyi satın almıyorum”. diyerek görüşmeye başlarsanız kendinizi hikayleri duymadan korumaya almış olursunuz.
Betül Yergök /Mentalizasyon
http://mentalizasyon.com/
mail: info@mentalizasyon.com
İnstagram/Youtube: @mentalizasyon