Aziz Müslümanlar!
İsrafın öyle bir çeşidi vardır ki bütün israfların
temeli ve en büyüğüdür. O da kâinatın kendisine
emanet edildiği insanın israfıdır. Bilinmelidir ki,
yaratılış gayesinden uzak bir hayat süren her insan,
kendini israf etmiştir. Allah ve Resûlünü tanımadan
geçirilen bir ömür, israf edilmiş bir ömürdür. İman,
ibadet ve güzel ahlaktan yoksun yaşanan bir hayat,
israf edilmiş bir hayattır.
Kıymetli Müminler!
Bugün, hemen her birimizin şikâyetçi olduğu
israf türlerinden birisi de çevrenin ve doğal
kaynakların israf edilmesidir. İnsanoğlunun doymak
bilmeyen istekleri, aşırı tüketim ve israf alışkanlığı
hayatımızı zorlaştıran, dünyamızı kirleten nice çevre
sorunlarına sebep olmaktadır. Sınırlı
kaynaklarımızın sınırsızca israf edilmesi bir ahlak
sorunudur ve tedavi edilmesi gereken manevi bir
hastalıktır. Bu hastalıktan kurtulabilmenin yolu ise,
Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in tüketim ahlakını ve
tasarruf anlayışını hayatımıza hâkim kılmaktır.
Öyleyse Aziz Müslümanlar!
Hayatımızın her alanında israfın yerine
tasarrufu hâkim kılalım; tüketirken tükenmeyelim.
İsrafı önlemeye kendimizden ve ailemizden
başlayalım. Bir lokma ekmeğimiz çöpe gitmesin.
Bir damla suyumuz boşa akmasın. Enerjimiz boşa
harcanmasın. Vaktimiz heder olmasın. İlmimiz,
emeğimiz ve birikimlerimiz, hâsılı insanımız israf
olmasın. Unutmayalım ki, israf sebebiyle sadece
paramız, malımız ve mülkümüz yok olmuyor.
Umutlarımız ve yarınlarımız da yok olup gidiyor.
Hutbemi Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu
uyarısıyla bitiriyorum: “İnsanoğlu kıyamet günü
ömrünü nerede tükettiğinden, gençliğini nerede
geçirdiğinden, malını nereden kazandığından ve
nereye harcadığından, öğrendikleriyle amel edip
etmediğinden hesaba çekilmedikçe yerinden asla
kımıldayamayacaktır.”