Gündem ‘ACI KÜPÜ’ DOLDU

‘ACI KÜPÜ’ DOLDU

16.04.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

Hazır hükümet bu işe bu kadar baş koymuşken, hazır halklar barışa bu kadar açken, siyasi sakarlıklar ya da sabotajlar yüzünden bu süreç de baltayı yerse, iki toplum açısından da şimdiye kadar olmadığı kadar sancılı başka bir süreç başlar

‘ACI KÜPÜ’ DOLDU

Hep izzet ikram.. Hep güleryüz
Bize bakan her çift gözün içi gülüyordu.
Şehirlerine ayak bastığımız andan itibaren Diyarbakırlılar’ın müthiş ilgisi ve misafirperverliğiyle karşılaştık..
Şunu dedim: Ne zaman farklı oldu ki? Diyarbakır’a gazeteci olarak ilk kez on yıl önce gitmiştim. O zaman da benzer şekilde ağırlandık. Tek fark, sokaklardaki korku ve emniyet sorununun doğal sonucu olan ‘refahsızlık’ görüntüsüydü. Yayınlarımızı ciddi güvenlik tedbirleri almadan gerçekleştiremezdik. On yıl sonrasında ise Diyarbakır sokaklarında elimizi kolumuzu sallaya sallaya dolaştık, isteyen herkesle resim çektirdik, dertleştik.
Gece kulübünde eğlendik bile!

Dertleri devletle
Özellikle son bir yılda Türkiye için en önemli faylardan biri olan Kürt sorununu defalarca irdelemeye çalıştığımız yayın ve röportajlardan süzülüp bende iz bırakan tek şey şu:
Türk ve Kürtler’in, halkların kardeşliği konusunda temelde bir derdi yok. Kürtler’in derdi devletle, Türkler’in derdi de PKK ile..
Neticede... Ekonomik ve siyasi sorunların giderilmemesi, giderilememesi sonucu oluşan iklimde onbinlerce insanımız hayatını yitirdi.
Bugün geldiğimiz noktayı umut verici kılan, artık iklimin o ya da bu nedenle değişmiş olması. BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak, akşam yemeğinde bize ‘silahların susması’nın pekala mümkün olduğunu söylerken bunu iki nedene dayandırdı. İlki, artık örgütün silahlı mücadeleyle bir kazanım elde edemeyeceğini anlamış olması. İkincisi de Kürt tarafının siyasi taleplerinin demokrasi sınırları içinde karşılanabilir hale gelmesi. Kışanak, bu sözleri her ne kadar ‘Şu anda silahsız çekilme mümkün değil, biraz zaman lazım, görelim reformlar konusunda nasıl bir ivme yakalanacak’ gibi defalarca duyduğumuz ifadelerle dengelese de, benim son iki yıldır ve özellikle bu son gezide gözümle gördüğüm, kulağımla dinlediğim Kürt halkı artık buralarda değil.

Herkes yorgun
İyi haber istiyorlar. Bu savaş bitsin istiyorlar. Herkes yorgun. Yükselen umutlar, tedirginlikle gölgeleniyor.
Bunu en çok, 3.5 yıl hapis yattıktan sonra özgürlüğüne yeni kavuşan eski Dicle Belediye Başkanı’nın eşinin yüzünde gördüm. Genç yaşında, kaşlarına ak düşmüştü. Bana ‘Çok umutlanmaktan korkuyorum’ dedi. ‘Ya yine olmazsa?’
İşte bu yüzden...
Hazır hükumet bu işe bu kadar baş koymuşken, hazır halklar barışa bu kadar açken, siyasi sakarlıklar ya da sabotajlar yüzünden bu süreç de baltayı yerse, iki toplum açısından da şimdiye kadar olmadığı kadar sancılı başka bir süreç başlar.
Zira bunlar, barış damarlarını besleyen son umutlar. İki tarafın da acıları birikti, birikti. Kimsenin yeni gözyaşına tahammülü kalmadı.
Acı küpü doldu.

Yarım kalan simit
‘Sene 1999. Sizinle ilgili bir anım var’ deyince Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, ben tepki gösterdim:
‘Eyvah!’
İyi bir anı olması zor.
O günler, Öcalan’ın duruşma günleri. Asrın davası görülürken, konuklarla, yorumlarla, saatler boyu yayındayız. Genel atmosferin ne olduğunu söylememe gerek yok sanırım.
Baydemir, Öcalan’ı savunan genç bir avukat o günlerde. Neredeyse yemek yiyecek parası yok. Zar zor aldığı simitle girdiği kahvede, akşam haberlerinin tekrarı televizyondan yayınlanıyor. Kadın sunucu , ‘Bölücübaşı’nın avukatı!’ diye görüntüsünü ekrana getirince, kahvede düşman gözler Baydemir’e dönüyor. O da, simidini de yarım bırakarak kahveyi terkediyor.
Benim yayınım geceydi, tekrarı da yoktu. Baydemir, bir başka meslekdaşımla karıştırmış beni. Ama ben olsaydım da yayındaki, farklı bir şey söylemeyecektim.
İçinde bulunduğumuz ruh hali oydu çünkü. Başka türlüsü düşünülemezdi.

İnsani zaaflar
Hayat, 13 yıl sonra, o yarım simide inat, şahane yiyeceklerle dolu bir sofrada bizleri buluşturdu işte. Görüş farklılıkları ortadan kalkmış mı? Hayır. Ama en önemlisi, konuşabiliyor, tartışabiliyorduk. Yoklukları, acıları, en insani zaafları da paylaşarak.
Yüz yüze iletişimin ne önemli olduğunu bir kez daha anladım o gece.
Bu nedenle, kalem oynatan, söz söyleyen, fikir yürüten herkesin buralara gelmesi, barışın olmazsa olmazı.

Haberin Devamı

‘ACI KÜPÜ’ DOLDU

Milliyet yazarları, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker ile birlikte iki bahar birden yaşanılan Diyarbakır sokaklarında.

Ekibin ‘en’leri

Ekipçe iki gün Diyarbakır’a gidilir de, bunun ‘bize dair’ izlenimi olmaz mı! Yaşlarımız kaç olursa olsun, okul gezisine çıkmış öğrenciler havasına giriverdik. Birbirimize bol bol takıldık.
Buna göre elbette bir ‘en’ler listem var:
* En espritüel: Derya Sazak
* En gurme: Meral Tamer
* En başarılı organizatör: Aslı Aydıntaşbaş
* En iyi dansçı: Mehmet Tezkan ve Ayşegül Sönmez
* En ‘abi’: Fikret Bila
* En centilmen: Güneri Cıvaoğlu
* En ‘Güzin Abla’: Can Dündar
* En gözlemci: Serpil Çevikcan