Gündem İslam tarihinde ilk eğitim kurumu: Suffe

İslam tarihinde ilk eğitim kurumu: Suffe

27.06.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

Suffe, ilmin yeşerdiği bir eğitim kurumu, aynı zamanda bir yurt, bir aşevi ve bir ibadetgâhdı. Çoğunluğunu muhacirlerin oluşturduğu bu güzide topluluğun Medine’de ne evleri ne de yanlarında kalacak akrabaları vardı

İslam tarihinde ilk  eğitim kurumu: Suffe

İslam tarihinde Ashab-ı Suffe denildiğinde, Hz. Peygamber’in mescidinin bitişiğinde, hurma dallarıyla oluşturulan bir sundurmanın altında yaşayan sahabiler anlaşılır. Allah Resûlü’nün terbiyesinde, herkesten çok ilimle meşgul olup herkesten daha aç yatan, Allah’ın sevgilisinden başka velileri olmayan, kısaca ömürlerini Allah yolunda harcamakla huzura kavuşan bahtiyar müminler… Suffe, ilmin yeşerdiği bir eğitim kurumu, aynı zamanda bir yurt, bir aşevi ve bir ibadetgahdı. Çoğunluğunu muhacirlerin oluşturduğu bu güzide topluluğun Medine’de, ne evleri ne de yanlarında kalacak akrabaları vardı. Günlerini genellikle oruçlu geçirirlerdi.

Haberin Devamı

Ashâb-ı Suffe saflarında yetişen sahabiler arasında Abdullah b. Mesud, Selmân-ı Fârisî, Ebû Hüreyre ve Resûlullah’ın müezzini Bilâl-i Habeşî’yi sayabiliriz. Bu güzîde sahabîler ne ticâretle, ne de herhangi bir zanaatla meşguldüler. İhtiyaçları Hz. Peygamber ve maddi durumu yerinde olan sahabîler tarafından temin ediliyordu. Allah Resûlü kendisine getirilen sadakaların tamamını Suffe ehline gönderir, hediyeleri ise onlarla paylaşırdı.

Misafir tavsiyesi

Resûl-i Ekrem çoğu zaman kendi evinin ihtiyaçlarından önce bu topluluğun ihtiyacını karşılamaya çalışırdı. Nitekim Hz. Fâtıma kendisine yardım etmek üzere bir hizmetçi istemiş, Hz. Peygamber ehl-i Suffe’nin ihtiyaçlarını giderebilmek için kızının arzusunu geri çevirmişti. Kendisinin yetişemediği durumlarda ashabına Suffe ehlinden evlerine misafir almalarını tavsiye buyururlardı. Bu sebeple onlara “müslümanların misâfirleri” de denilmiştir.

Haberin Devamı

Kur’an’da “kendilerini Allah yoluna vakfedip yeryüzünde dolaşarak geçimlerini sağlama imkânı bulamayan yoksullar” ifadesiyle (el-Bakara 2/273) Ashâb-ı Suffe’ye işaret edildiği bildirilmektedir.

Hz. Peygamber Ashâb-ı Suffe’nin eğitimiyle de yakından ilgilenirdi. Onlara yazı yazmayı ve Kur’an okumayı öğretmeleri için bazı sahabileri görevlendirmişti. Suffe ashâbıyla birlikte yemek yediği, kendilerine ikramlarda bulunduğu ortamlarda daima onlara öncelik verir, en son kendisi yerdi.

Elbiseleri yoktu

Pek çoğunun üzerine giyebileceği uygun bir elbisesi dahi yoktu. Hatta açlıktan dolayı namazda güçlükle ayakta duranlar vardı. Kendilerini ilme vakfeden bu bahtiyar insanlar, muhtaç hallerine rağmen iffetlerinden ötürü kimseye avuç açmaz, dilencilik yapmazlardı. İçlerinden gücü yerinde olanlar, gündüzleri mescide su taşır, dağdan topladıkları odunları satarak diğer arkadaşlarını doyurur, geceleri de Kur’an tilâveti ve ilimle meşgul olurlardı.

Zaman zaman Kur’an’ın indirilişine şahit olan Suffe ehli, Hz. Peygamber’e sorular sorarak birçok meselenin aydınlanmasına vesile oldular. Resûlullah’ın topluluğa yaptığı bütün konuşmalarda Suffe Ashâbı’ndan bazıları orada hazır bulunur ve anlatılanları diğer sahâbîlere naklederdi.

Haberin Devamı

Adak kurban kesen kurbanın etini yiyemez
Adak “kişinin farz veya vâcip cinsinden bir ibadeti yapacağına dair Allah Teâlâ’ya söz vererek o ibadeti kendisine borç kılması”dır. Adağın geçerli olabilmesi için adakta bulunan kimsenin müslüman, akıllı ve ergenlik çağına ermiş bir kimse olması gerekir. Adanan şeyin cinsinden bir farz veya vâcip ibadetin bulunması gerekir. Meselâ namaz kılmayı, oruç tutmayı, sadaka vermeyi, kurban kesmeyi konu alan adaklar geçerlidir. Hasta ziyareti veya mevlid okutma adak konusu olmaz.
Türbelerde mum yakma, horoz kesme, bez bağlama, şeker ve helva dağıtma gibi halk arasında görülen adak âdetlerinin İslâm’da yeri yoktur. Adanan fiil Allah’a isyanı, bid’at ve günahı içermemelidir. Bu takdirde adak geçersizdir. Bir kimsenin sahip olmadığı malı adaması geçersiz, sahip olduğundan fazlasını adaması halinde ise sadece sahip olduğu kadarı hakkında geçerlidir. Herhangi bir şart ve zamana bağlanmayan adaklar, adama anından itibaren gerekli hale gelir ve ilk fırsatta yerine getirilmesi uygun olur.
Bir şarta bağlanan adakların da o şartın gerçekleşmesi halinde yerine getirilmesi gerekir. Kurban kesmeyi adayan kimse bu adak kurbanın etinden yiyemeyeceği gibi bakmakla yükümlü olduğu kimseler de (anne ve babası, dede ve ninesi, çocukları ve torunları, hanımı) yiyemez. Şayet yiyecek olurlarsa yediklerinin bedelini fakirlere tasadduk etmeleri gerekir.
Buca’da renkli ramazan geceleri
İzmir’in Buca Belediyesi, düzenlediği birbirinden eğlenceli etkinliklerle eski ramazanları yaşatıyor. İlçenin dört bir yanında ramazan ayı boyunca düzenlenecek etkinliklerin dördüncü durağı Çevik Bir Meydanı oldu. Meydanı dolduran Bucalılar, renkli bir akşam yaşadı. Etkinlikler Türk halk müziği konseri ile başladı. Etkinlikler kapsamında, kanto, Hacivat-Karagöz, ortaoyunu, kum sanatı şovu, tahta bacak ve semazen gösterileri sunuldu, macun satıcıları özellikle çocuklar tarafından büyük ilgi gördü.
Fatih Camii
Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul’un fethinden sonra 1470 yılında Fatih semtinde yaptırıldı. Bizans’ın Ayasofya’dan sonraki ikinci kutsal tapınağı Havariyun kilisesi kalıntıları üzerine büyük bir külliye ile yaptırılan Fatih Camii, ilk “selatin cami” olma özelliğini taşıyor. Osmanlı sultanları ve ailesi tarafından yaptırılan ve “sultan camileri” anlamına gelen “selatin” camilerinin ilki olan Fatih Camii’nin mimarı, “Sinaüddin Atik Sinan” olarak bilinen Yusuf bin Abdullah’tır.
Hz. Peygamber’den bir dua
Allahım! Sen benim rabbimsin, ben ise senin kulunum. Beni sen yarattın. Ben gücümün yettiği kadar sana verdiğim söz üzerindeyim. Yaptığım kötülüklerden sana sığınırım. Biliyorum, verdiğin nimetlere karşı kusur ettim, nefsime zulmettim. Günahlarımı itiraf ediyor, geçmiş ve gelecek günahlarımın affını senden istiyorum. Beni bağışla Allahım! Her ne şekilde olursa olsun günahları senden başka kimse bağışlayamaz.
Bir ayet
Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah kendini beğenmiş, övünüp duran kimseleri asla sevmez (Lokmân, 31/18).
Melekler ve görevleri
Meleklerin temel görevleri Allah’a kulluk ve O, neyi emrederse onu yerine getirmektir. Cebrâil, dört büyük melekten biridir. Allah tarafından vahiy getirmekle görevlidir. Mîkâîl, dört büyük melekten biri olup, kâinattaki tabii olayları ve yaratıkların rızıklarını idare etmekle görevlidir. İsrâfîl, sûra üflemekle görevli melektir. İsrâfil, sûra iki kez üfleyecek, ilkinde kıyamet kopacak, ikincisinde ise tekrar diriliş meydana gelecektir. Azrâil ise, görevi ölüm sırasında canlıların ruhunu almak olduğu için “melekü’l-mevt” (ölüm meleği) adıyla anılmıştır. Kirâmen Kâtibîn, insanın sağında ve solunda bulunan iki meleğin adıdır. Sağdaki melek iyi iş ve davranışları, soldaki ise kötü iş ve davranışları tesbit etmekle görevlidir. Münker ve Nekir, ölümden sonra kabirde sorgu ile görevli iki melektir.
Mukarrebûn ve İlliyyûn adıyla anılan melekler, Allah’ı tesbih ve anmakla görevli olup, Allah’a çok yakın ve O’nun katında şerefli mevkii bulunan meleklerdir. Bunlardan başka, insanın kalbine doğruyu ve gerçeği ilham etmekle, namaz kılanlarla birlikte Fâtiha sûresinin bitiminde “âmin” demekle, hergün sabah ve ikindi namazlarında müminlerle birlikte olmakla, Kur’an okurken yeryüzüne inmekle, sokakları ve yolları dolaşıp zikir, Kur’an ve ilim meclislerini arayıp bulmakla, müminlere özellikle bilgin olan müminlere rahmet okumakla, sadece Allah’a hamd ve secde etmekle görevli melekler de vardır.
BİR HADİS
Vâbisa b. Ma’bed anlatıyor: Bir gün Allah Resûlü’nün yanına gelmiştim. “İyiliğin ne olduğunu sormak için mi geldin?” dedi. “Evet Ey Allah’ın Elçisi”, dedim. “İnsanlar fetva verse de sen kalbine danış. İyilik, kalbinin yattığı, gönlünün yatıştığı şeydir. Günah ise seni rahatsız eden, kalbinin tereddüt ettiği şeydir”, buyurdu (Dârimî, Büyû, 2).

Yazarlar