Gündem Kadın erkeğin kölesi değildir

Kadın erkeğin kölesi değildir

15.07.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

Peygamberimiz Hz. Muhammed’in kadınlar hakkında söylediği bir söz ‘Kuran-Sünnet’ dengesini bozucu bir anlama çekildiği için yanlış anlaşılmıştır. Böylece kadınlar erkeklerin kölesi gibi görülmüştür

Kadın erkeğin kölesi değildir

Allah’ın elçisi Muhammed aleyhisselam şöyle demiştir: “Kadınlara karşı görevinizi yerine getirin; onlar yanınızda, kendilerini sizin için korurlar. Onlara karşı başka bir şeye sahip değilsiniz...”(İbn Mâce, Nikah) Bu sözler onun, Kuran’dan çıkardığı hükümlerdir. Çünkü Allah ona şu emri vermiştir: “Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet; onların arzularına uyma. Dikkatli ol; Allah’ın indirdiği emirlerin herhangi birinden seni şaşırtabilirler.” (Mâide 5/49)

Haberin Devamı

Kadın erkeğin kölesi değildir


Kendilerini koruyanlar
O söz, şu âyetin kadınlara yüklediği görevin Allah’ın elçisinin diliyle ifadesidir.
“İyi kadınlar, itaat eden ve Allah’ın korumasına karşılık yalnızken kendilerini koruyanlardır.”(Nisa 4/34)
Kadının yalnızken kendini koruması, kendini kocası için korumasıdır. Buna dikkat edilmediğinden hadisin Arapçası’nda geçen avânin kelimesi ...=unuvv’ün ismi faili olan ... nin çoğulu sayılmıştır. Hâlbuki buradaki avânin, inâye (...) kökünden kâniye’nin çoğuludur. ... “özen gösteren ve koruyan” demektir.
Kadın cinsel yönden hedefine kocasını koymalı ve kendini onun için korumalıdır. Hadiste geçen; “Onlara karşı başka bir şeye sahip değilsiniz” cümlesi de bu anlamı zorunlu kılar. Görüldüğü gibi Allah’ın elçisinin sözü, ‘Kurân-Sünnet’ dengesini bozucu bir anlama çekilmiş ve kadın erkeğin kölesi gibi görülmüştür.

Denge her zaman önemli
Âyette geçen “itaat edenler...” sözü de “kocalarına itaat edenler” şeklinde anlaşılmaktadır. Hâlbuki şu âyette o kelime, erkekler ve kadınlar için yan yana kullanılır: “...itaat eden erkekler ve itaat eden kadınlar...”(Ahzab 33/35Ahzab 33/35)
Bu âyet, biri diğerine itaat edeni değil Allah’a itaat eden kadın ve erkeği övmektedir. Bu da eşlerin, aile içi ilişkilerde Allah’ın koyduğu kurallara uymaları gerektiğini gösterir. Nisa 34. âyette verilen yanlış anlam da Kurân’ın âyetleri arasındaki dengeyi gözetmemekten kaynaklanmaktadır. Hâlbuki âyetler birbirini açıklar. Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Elif, Lâm, Râ. Bu öyle bir kitaptır ki, âyetleri muhkem (özet hükümler halinde) kılınmış sonra doğru karar veren ve her şeyin iç yüzünü bilen Allah tarafından açıklanmıştır. Böyle olması, Allah’tan başkasına kul olmamanız içindir. Ben de o kitapla sizi uyaran ve müjdeleyen kişiyim.”(Hud 11/1-2)
İslam ile ilgili ortaya çıkan yanlışlar; bir âyeti, onu açıklayan âyetlerle birlikte anlama görevinin unutulmasından, bir de ‘Kurân-Sünnet’ bütünlüğüne dikkat edilmemesinden kaynaklanmaktadır.

Haberin Devamı

KURAN’A SORALIM

Bilmek yetmez yapmak da gerekir. Bir şeyi bilmek yetmez. Bilgiyi doğru kullanmak da gerekir. Bu konuda Allah Teâlâ bize Âdem aleyhisselamı örnek verir. Onun öğretmeni bizzat Allah Teâlâ idi.
Âdem’e isimlerin hepsini öğretti, sonra onları meleklere gösterdi. “Doğruysanız, bana şunların isimlerini haber verin’” dedi.
Melekler: “Biz sana içten boyun eğeriz. Bizde bir bilgi olmaz; sen ne öğretmişsen odur. Bilen sen, yerinde karar veren sensin” dediler.
Bunun üzerine Allah, “Âdem! Meleklere şunların isimlerini bildir” dedi. Âdem onlara o isimleri bildirince Allah: “Size dememiş miydim, ben göklerin ve yerin gaybını bilirim. Neyi açığa vurur, neyi gizlerseniz onu da bilirim, dedi.” (Bakara 2/31-33)
Sonra Allah, Âdem’i ve eşini güzel bir bahçeye yerleştirdi ve şeytanı göstererek şöyle dedi:
“Bak Âdem! Bu, senin de eşinin de düşmanıdır. Sakın sizi bahçeden çıkarmasın, yoksa mutsuz olursun. Orada ne acıkacak, ne de çıplak kalacaksın; susuzluk çekmeyecek ve güneş ışınlarından etkilenmeyeceksin.” Sonra şeytan onun kulağına fısıldadı da “Bak Adem! Sana o sonsuzluk ağacını ve yıpranmayacak saltanatı göstereyim mi?” (Taha 20/117-120) dedi ve yaklaşmaması emredilen ağacı gösterdi. Sonra sözlerine şöyle devam etti:
“... Rabbinizin bu ağacı size yasaklaması sadece birer sultan olmanızı, ya da ölümsüzleşmenizi engellemek içindir.” (Araf 7/20)
Bir tarafta Allah’ın yasağı, diğer tarafta ölümsüzlük ve sultanlık. İnsanın hayır diyemeyeceği iki müthiş hedef. Bu cazip teklif Adem’e ve Havva’ya Allah’ın emrini ve şeytanın onlara düşman olduğunu unutturdu. “İkisi de o ağaçtan yediler. Sonra kendilerine ayıp yerleri göründü. Hemen bahçenin yaprağıyla örtünmeye koyuldular. Adem Rabbine baş kaldırdı da yanlış bir yola girdi.”(Taha 20/121)

Bilgi helal mala benzemektedir
Hiç kimse Âdem’in şartlarına sahip olamaz. Öğretmeni Allah Teâlâ ve kaldığı yer güzel bir bahçeydi. Ne kötü insanlar vardı, ne de ekonomik sıkıntılar. Ebediyet ağacı ve çökmesi olmayan saltanat arzusu nasıl Âdem’i isyana sürükledi ve yanlış bir yola soktuysa ünlü olma, makam ve mevki sahibi olma arzusu da nice insanları isyana sürükler ve yanlış yola sokar. Çünkü Allah’ın verdiği ve vermeyi vaad ettiğiyle yetinen çok az insan vardır. İnsan hep daha çoğunu ister. Allah’a ait yetkilere sahip olmayı ve daha da ileri gitmeyi hedefleyenler bile vardır. Bilgi, helâl mala benzer. Helâl malıyla kötülük yapanlar gibi bilgisiyle halkı saptıranlar da vardır. Dürüst insan, daima doğru davranır, karşı koyulacağını bile bile doğruları söylemekten çekinmez. Doğruları bilen çoktur ama söyleyen azdır.

Haberin Devamı

Günün Ayeti

Haberin Devamı

İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla:
“İnsanlardan kimi de Allah’a sınırda kulluk eder. Eline bir imkân geçse rahatlar; başına bir sıkıntı gelse yüz çevirir. Böylesi dünyayı da kaybeder âhireti de. Apaçık kayıp budur işte. Allah’ın yakınından, kendisine zarar vermeyecek ve yarar da sağlamayacak şeyi yardıma çağırır. İşte bu, pek derin bir sapıklıktır. Zararı yararından yakın olan kişiyi de yardıma çağırır. O ne kötü bir veli ve ne kötü bir yandaşlar topluluğudur.” (Hacc 22/11-13)

Haberin Devamı

Doğru bildiğimiz yanlışlar

İslam tarihinden ya da Muhammed aleyhisselamın hayatından bahseden kimi eserlerde, Nebimizin dünyaya geldiği dönemde; miladı 610 yılında, Mekke’nin dini ve ahlaki açıdan dibe vurduğu, Allah inancının unutulduğu ve neredeyse aklı başında tek insanın kalmadığı şeklinde bir algı oluşturulur. Oysa bu doğru değildir. Mekkeli müşrikler Allah’a inanıyor, ancak inançlarına şirk karıştırıyorlardı. Bu insanlar bir takım ibadetleri de yapıyorlardı. Dinsiz hiç değillerdi.

Dini sömürüyorlardı
Gelenekten beslenen, Kabe merkezli ve menfaate devşirilmiş bir dini inanca sahiptiler. Hatta bu insanlar kendilerini dindar bile sayıyorlardı. Muhammed aleyhisselam onlara dinden bahsettiğinde, bilmedikleri şeyleri duydukları için değil, istemedikleri şeyleri duydukları için tepki gösterdiler.
Çünkü insanlık tarihi boyunca yapıla geldiği üzere onlar da dini sömüren, inançlarını menfaatleri doğrultusunda kullanan bir topluluk olmuşlar, atalı İbrahim’in yolundan uzaklaşmışlardı. Miladi altıyüzlü yıllarda genel yapı bu olmakla birlikte, Mekke’de doğru yol üzere hayat süren, inançlarına şirk bulaştırmamış insanlar da vardı.

‘Bu kitaba iman ettik’
Bu insanlar, Muhammed aleyhisselamın davetine olumlu cevap vermiş bir nevi “biz zaten senin davet ettiğin yol üzere hayat sürüyoruz” demişlerdir. Kasas suresinin ilgili ayetleri şöyledir:
“Bu kitaptan önce kendilerine kitap verdiklerimiz(den bazıları); onlar bu kitaba inanırlar. Kendilerine bu Kitab’ın âyetleri tilavet olunduğunda şöyle derler: Bu Kitaba iman ettik, bu, Rabbimizin indirdiği bir kitaptır. Biz bu kitap indirilmeden önce de Müslümanlardandık. İşte bunlara, gösterdikleri kararlılık ve dik duruş sebebiyle iki kat ödül verilecektir. Onlar, kötülükleri iyilikle karşılar, rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.” (Kasas 28/52-54)

Temel dini bilgiler

Kitabımızı tanıyalım (2)

Kuran kaç sûre ve kaç âyetten oluşur?
Kuran 114 sûreden oluşur. İlk sûre Fâtiha son sûre ise Nâs’tır. Kolayca akılda kalsın diye ayet sayısının 6666 olduğu söylenirse de gerçekte âyet sayısı 6236’dır.

Kuran’daki noktalama işaretleri ne zaman konuldu?

Kuran’da gördüğümüz noktalama işaretleri başlangıçta yoktu. Tabiînin büyüklerinden Arap dili ve Kıraat âlimi Ebü’l-Esved ed-Düelî Kuran’a bugünkü noktalama işaretlerini koymuştur.

Kuran’da değişiklik olmuş mudur?

Hayır olmamıştır. Yüce Allah zikir olarak adlandırdığı Kuran’ın korunmasını kendisi üstlenmiştir. İlgili ayette şöyle buyrulur: “O zikri (Kuran’ı) biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.”(Hicr, 9). Kuran’ın ilk nüshalarına ulaşma konusunda önemli mesafeler alınmıştır. Dünyadaki mevcut ilk nüshayla elimizdeki mushaflar karşılaştırılmış sözü edilen imlâ düzenlemeleri dışında bir değişikliğe rastlanmamıştır.

SORU CEVAP

Soru: Namaz kılmayanların tuttukları oruç kabul olur mu?

Cevap: Namaz da oruç da Allah’ın emridir, bir Müslüman her ikisinden de sorumludur. İnkâr etmediği ve alaya almadığı müddetçe bunlardan birini yerine getirmemesi diğerini terk etmesini gerektirmez. Allah Teâlâ terk ettiği ibadetinin cezasını, yerine getirdiğinin ise mükâfatını verir. Yani namaz kılmayan kişi büyük bir günah işlemektedir. Fakat bu, onun ramazan orucu tutmasına engel değildir. Orucunu tutmakla mükelleftir.
Dünyada iken işlediği amelleri boşa gidecek olanlar kâfirlerdir, Müslümanlar değil. Konuyla ilgili ayetler şöyledir: “De ki: İşleri yönünden ahirette en büyük kayba uğrayanların kimler olduklarını bildireyim mi?
Onlar o kimselerdir ki dünya hayatında yaptıkları işlerin karşılıkları hep boşa gidecektir. Hâlbuki kendilerinin güzel güzel işler yaptıklarını sanırlar. İşte onlar Rablerinin ayetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr etmiş, bu yüzden de yaptıkları iyi işler boşa gitmiştir. Tartılacak şeyleri kalmadığından kıyamet günü onlar için artık tartı âleti koymayacağız. İşte kâfir olmaları, ayetlerimle ve elçilerimle alay etmeleri sebebiyle, şu cehennem onların cezası olarak hazırlanmıştır.” (Kehf, 18/103-106)

Soru: Kusmak orucu bozar mı?

Cevap: Kusmak orucu bozmaz. Orucu bozan şeyler; yeme, içme, cinsel ilişkidir. Abdullah İbn Abbas ve İkrime, “Oruç, vücuttan içeri girecek şeylere karşı kendini tutmaktır, dışarı çıkacak şeylere değil” diyerek kusmanın orucu bozmayacağını söylemişlerdir.”(Buhârî, Savm, 32)
Oruçla ilgili ayetlere bakıldığında da ağız dolusu dahi olsa kusmanın orucu bozmayacağı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla böyle bir durumla karşılaşan kişilerin oruçlarına devam etmeleri gerekir. Ama hastalanmışlarsa oruçlarını bozabilirler. Bu durumda bozdukları orucun yerine ramazandan sonra 1 gün kaza orucu tutmaları gerekecektir.

Sorularınız için mail adresimiz: fetva@suleymaniyevakfi.org

Kadın erkeğin kölesi değildir