Gündem NAMAZ VE ÖZEN

NAMAZ VE ÖZEN

06.08.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

Ergenlik çağına girmiş her Müslüman günde beş vakit namaz kılmak zorundadır. Bir Müslüman’ın namaz kılmaması düşünülemez. Namaz vaktinden önce de sonra da kılınamaz. Sadece uyuyakalan uyanınca, unutan da hatırladığı zaman namazını kılar

NAMAZ VE ÖZEN

Bütün nebilere şu emir verilmişti: “Doğrudan doğruya yalnız Allah’a boyun eğerek ona kul olun, namazı sürekli kılın ve zekâtı verin. İşte sağlam din budur.” (Beyyine 98/5)
Cebrail Kâbe’nin yanında, Nebimize iki kere imamlık yaptı birincisinde namazları ilk vaktinde, ikincisinde de son vaktinde kıldırdıktan sonra dedi ki: “Ya Muhammed! Bunlar senden önceki nebilerin de namaz vaktidir. Namaz, bu vakitler arasında kılınır” (Tirmîzî, Ebû Dâvud).
Kur’ân’da ve Sünnet’te ilk namaz öğle, sonuncusu sabah namazı olduğu için akşam, orta namazdır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Namazlara ve orta namaza özen gösterin; Allah’ın huzurunda saygıyla durun.” (Bakara 2/238)
Namazlar (salavât) kelimesi çoğuldur, Arapça’da çoğul en az üçü gösterir. Üç namaza orta namazı da ekleyince dört olur. Dördün ortası yoktur, ondan sonra ortası olan ilk rakam beş olduğundan bu ayet namazların beş vakit olduğunu da gösterir.
Akşam namazı, vakit açısından da rekât sayısı açısından ortadır. Farzlar en az iki, en çok dört rekâttır. İkisinin ortası üçtür; bu akşamın farzının rekât sayısıdır. Ayrıca 3, ortası olan ilk rakamdır.
Sabahleyin çoğu insan bir yolculuk telaşındaymış gibi olur. Kalkar, kahvaltı yapar ve işine koşar. Sabahın farzının yolcu namazı gibi iki rekât olmasında bunun etkisi olabilir.
Akşama doğru eve dönüş telaşı başlar. Yolların aydınlatılamadığı yerlerde karanlık bastırmadan eve dönmek istenir. Bu durumda akşamın farzının da iki rekât olması beklenir ama akşamın orta namaz olması, üç rekât olmasını zorunlu kılmıştır.
Öğle, ikindi ve yatsı vakitlerinde telaş, diğer iki vakte oranla azdır. Bu üç vakitte de rekât sayısı dörttür. Çünkü 3; 2 ile 4’ün ortasındaki rakamdır. Bir de gündüzün kılınan öğle ile ikindinin farzları 4+4 = 8 rekât; gece kılınanlar da 3+4+2= 9 rekâttır. Akşamın bir rekâtının orta namaz için ilave edildiği düşünülürse denge 8 õ1ã 8 şeklinde oluşur.
Allah Teâlâ Musa aleyhisselama; Namazı, beni zikir için kıl. (Taha 20/14) demiştir. Zikir, bağlantılarıyla düşünülüp öğrenilen bilgiyi kullanıma hazır tutmaktır. Kullanıma hazır tutulacak asıl bilgi Allah’ın Kitabı’nda olandır. Bu sebeple ‘zikir’ İlâhî kitapların ortak adıdır. Onun için namazda Kur’ân âyetlerini anlayarak okumak ve namazı, Kuran öğreniminin bir aracı yapmak gerekir. Nebimizin bize öğrettiği dualar da zikir olduğundan Kuran âyetlerini bilmeyenler, bildikleri dualarla namaz kılabilirler.
Namaz, belli şekillerde yapılan zikirdir. Allah Teâlâ şöyle demiştir: “Namazı kıldığınızda Allah’ı; ayakta, oturarak ve yanlarınız üzerindeyken zikredin.” (Nisa 3/103)
Ayakta zikir den sonra rükû ve secde yapılır. Ayete göre bu sırada vücudu yanlar yani kollar ve bacaklar üzerine yüklemiş olmak için rükuda dirsekler ve dizler dik olur; secdede de göbek dizlerden uzaklaştırılır. Oturarak zikirde bulunma emrini her rekâtta yerine getirmek için de iki secde yapılır ve secdelerin arasında oturarak iki veya üç kere “Allahummeğfirlî = Allahım beni affet” denir.
Erginlik çağına girmiş her müslüman günde beş vakit namaz kılmak zorundadır. Bir müslümanın namaz kılmaması düşünülemez. Ahirette cehennemliklere “Sizi cehenneme sürükleyen ne oldu?” diye sorulunca şöyle cevap vereceklerdir:
“Biz namaz kılmaz, çaresiz kalmışları doyurmaz; yanlışa dalanlarla dalıp giderdik. Hesap verme gününü de yalan sayardık; nihayet o kaçınılmaz gerçek (ölüm) bize de geldi.” (Müddessir 74/42-47)
Namazın vaktinde kılınması için her türlü kolaylık gösterilmiştir. “Eğer korku duyarsanız yürüyerek yahut binek üstünde kılın. Güvene kavuşunca da bilmediğiniz şeyleri size öğreten Allah’ın öğrettiği gibi (namaz kılarak) Allah’ı anın. (Bakara 2/238-239)
Yolculukta , akşam namazı dışındaki namazlar iki rekât kılınır. Yolcuların karşısına düşman çıkarsa onu bir rekâta da indirebilirler. Düşman korkusunun yanında hastalık ve başka sıkıntılar da olsa o bir rekâtı kılmak gerekir. Çünkü “Namaz müminlere vakitle sınırlı olarak farz kılınmıştır.” (Nisa 4/101-103) Vaktinden önce de sonra da kılınamaz. Sadece uyuya kalan uyanınca, unutan da hatırladığı zaman namazını kılar. Geçen zaman nasıl geri getirilemezse kaçırılan bir vakit namaz da tekrar kılınamaz. Namazın kazası olmadığı için ona büyük önem göstermek gerekir.

Haberin Devamı

KURAN’A SORALIM

Kendisine Kuran tebliğ edilmemiş bir kişinin sorumluluğu, Allah’a ortak koşmamak ve bildiği doğruları yapmaktır.
Her insan, yaptığı gözlemlerle Allah’ın varlığını ve birliğini, gözüyle görmüş ve eliyle tutmuş gibi kavrar ve bunu Allah’a karşı itiraf eder. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Rabbin, Âdemoğullarından, onların bellerinden nesillerini aldığında onları kendilerine karşı şahit tutarak; “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” dedi. Onlar da: “Evet Rabbimizsin. Biz buna şahidiz.” dediler. Artık Kıyamet günü “biz bunun farkında değildik” diyemezsiniz. Şunu da diyemezsiniz: “Önceden ortak koşanlar babalarımızdı. Biz onlardan sonra gelen nesildik. O batıla sapanların işlediklerinden ötürü bizi yok mu edeceksin?” o belgeleri böyle açık açık anlatırız. Belki dönerler.” (A’raf, 7/172-174)
Âdemoğullarının “bellerinden nesillerinin alınması”, nesli devam ettirecek tohumun alınmasıdır. Kişi onunla erginlik çağına girer ve çocuğu olacak yaşa gelir. İnsan, çocukken Allah’ı aramaya başlar. Bu konuda çevresini soru yağmuruna tutar. Sonunda Allah’ın var ve bir olduğunu tam olarak kavrar. Karşısına çıkan delillerle sanki Allah ona, “Ben senin rabbin değil miyim?” diye sorar. O da tam bir kararlılıkla “Evet, Rabbimsin, ben buna şahitlik ediyorum” der. Kişi çevresini gözledikçe benzer durumlar tekrarlanır. Bu sebeple her insan, Allah’ın var ve bir olduğunu, her şeyini ona borçlu olduğunu kabul eder ve ona kul olması gerektiğini anlar.
Bundan sonra insan, ya doğrudan ya da dolaylı olarak Allah’a kulluk eder. Kendine bir peygamber tebliği ulaşmamış olan kişinin doğrudan kulluğu, Allah’ın koyduğu doğa kanunlarına yani evrensel nitelik kazanmış doğrulara (marufa) uygun hareket etmesi olur. İşte bunlar doğru yolda olanlardır.

Haberin Devamı

SORU CEVAP

Soru: Bir fitreyi üç, dört fakire bölüştürebilir miyiz?

Cevap: Fitrede esas olan, bir yoksulu doyurmaktır. Bir fitreyi birkaç kişiye pay ettiğiniz zaman hiçbirini doyurmuş olmayacağınızdan yalnız bir kişiye vermeniz gerekir.

Soru: Zekât veya fitre verilen kişiye, verdiğimizin ne olduğunu söylememiz gerekir mi?

Cevap: Zekât veya fitre veren kişinin içten niyet etmesi yeterlidir. Karşı tarafı incitmemek için söylememek daha iyi olur. Bazılarının iddia ettiği gibi fitre namazı diye bir namaz da yoktur.

Haberin Devamı

Sorularınız için mail adresimiz: fetva@suleymaniyevakfi.org
Süleymaniye Vakfı imsakiyesine şu adresten ulaşabilirsiniz: http://www.suleymaniyevakfi.org

Temel dini bilgiler

İslam’ın Faize Bakışı (3)
İslam faizi yasakladığından Müslümanlar alternatif faizsiz finansman yöntemlerine yöneldi ve faizsiz bankacılığı geliştirdiler. İlk faizsiz banka 1963 yılında Mısır’da kuruldu. Daha sonra her yere yayıldı.
Faizli bankalar birikimcilerden sermayeyi düşük faizle toplayıp onu ihtiyaç sahiplerine yüksek faizle borç vermek suretiyle kazanç sağlarlar. Yani kredi işlemini bir gelir kaynağı olarak kullanırlar ki bu yöntem İslam’da yasaklanmıştır.
Faizsiz bankalar ise sermayeyi ortaklık yöntemi ile toplayıp ticari faaliyetlerde değerlendirerek elde edilen kazancı sermaye sahibi ile paylaşmak üzere kurulmuşlardır.
Bunlar günümüzde, sermayeyi ortaklık sistemiyle toplamaya devam ettikleri halde kullanırken, ticaret görüntüsü verilmiş kredi yöntemlerini uygularlar. Yani yaptıkları işlemlerin çoğu, görüntüde ticaret, gerçekte faizli kredidir. Bu yönüyle onlar kuruluş amaçlarından bir hayli uzaklaşmış gözükmektedirler.
Yüce Allah kişilerin söylemlerine
değil eylemlerine bakar. Ülkemizde bu bankaları, kuruluş amaçları doğrultusunda faizsiz çalışmaya zorlayacak herhangi bir düzenleme olmadığından iş yöneticilerin insafına bırakılmıştır. Faizsiz
bankacılık uygulamasının kuruluş
felsefesine uygun olarak işlev görmesi için onları buna zorlayacak yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

Haberin Devamı

Doğru bildiğimiz yanlışlar

Kesilmiş olarak satılan tavukların besmele çekilerek kesilmediği için yenemeyeceği iddia edilmektedir. Kuran’a ve Sünnete göre bu hayvanları keserken besmele çekme şartı yoktur. Besmele çekme şartı sadece kurban kesiminde vardır.
Kesilen tavuklar, tüyleri kolay yolunsun diye, iç organları çıkarılmadan sıcak suya atılırlar. Bu esnada hayvanın içinde bulunan kan ve diğer necasetin sıcak suyun tesiriyle ete bulaştığı ve etin pis hale geldiği de iddia edilir. Hâlbuki o pisliklerin ete bulaşması için tavuğun kaynar suya atılması ve hücrelerin açılarak pisliğin etin içine girmesi gerekir. O tavuklarda böyle bir durum yoktur.
Allah’tan başkası adına kesildiğine dair kesin bir delil bulunmayan temiz ve sağlıklı etler, gönül rahatlığı ile tüketilebilir.

Haberin Devamı

Günün Âyetİ

İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla
“Görmedin mi Allah nasıl bir örnek verdi; güzel bir sözü, güzel bir ağaca benzetti, kökü sağlam, dalları göğe doğru uzanmış bir ağaca. Ağaç Rabbinin izniyle her hasat mevsiminde yemişini verir. Allah insanlara böyle örnekler verir, belki bilgi sahibi olurlar. Kötü bir söz de kötü bir ağaç gibidir. Toprağın üst tarafından çekilip koparılmış, toprağa tutunacak yeri kalmamış bir ağaç. Allah inanmış kimselerin, dünya hayatında da ahirette de o değişmez söze bağlı kalmalarını sağlar; yanlış yapanları da sapık sayar. Allah ne yaparsa kurduğu düzene göre yapar. Allah’ın nimetlerini nankörlüğe dönüştürenleri görmedin mi; bunlar toplumlarını da yok olacakları bir yere sürüklerler, Cehenneme... Bunlar oraya gireceklerdir. Ne kötü konaklama yeridir o!” (İbrahim 14/24-29)