Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Aydın Bey ile başbakanlar arasındaki “kavga“, ne ilk ne de son olacak. Medya patronluğunun kaderi bu olsa gerek. Daha önceki başbakanlarla da büyük gerginlikler yaşadı. Onlar da tehdit etti. Onlar da şantaj yaptı. Ama şimdi neredeler, hatırlayanınız var mı?..
Aydın Bey, yasaları göz ardı ya da istismar eden biri olsaydı, bugüne kadar ayakta kalabilir miydi? Daha da önemlisi, son dönemlerin en güçlü parlamento çoğunluğuna sahip Başbakanı’na karşı böylesine kolay hodri meydan çekebilir miydi?
Bunun takdirini sizlere bırakıyorum.
Başbakan Erdoğan belli ki medya konusunda yanlış bilgilendiriliyor. Sanıyor ki, yazarlar, çizerler, muhabirler, patronun iki dudağının arasından çıkacak talimata bakıyor. Keşke onları biraz daha yakından tanıyabilse, keşke medyada işler nasıl yürüyor, yakından izleyebilse.
Aslında tehdit ettiği, kalemşorlar olarak nitelendirdiği ve kendince aşağılamaya çalıştığı sadece Aydın Doğan değil. Grubun tümü. Oysa pek çoğumuz Aydın Bey’in yüzünü ayda yılda bir görürüz. Hangi konuda ne düşündüğünden haberimiz bile olmaz. Onun da bizleri yönlendirdiğini söylemek, en hafif deyimiyle, abesle iştigal olur.
Siyaset ile medya birbirinden çok farklı. Siyasette, partilerde ne kadar uyum ve tek seslilik varsa, medyada bir o kadar çok seslilik var. Örneğin Milliyet’i ele alalım. Ben 25 yıldır çalışıyorum. Sizler de eminim çok uzun süredir okuyorsunuz. Herhangi bir konuda hemen herkesin körü körüne aynı görüşü savunduğuna hiç şahit oldunuz mu?
Ama tam aksi durumlara, yani yazarların, çizerlerin, patronun, manşetlerin birbirine aykırı görüşler ortaya koyduğuna sık sık şahit oluyorsunuzdur. Hemen her konuda, bunu test edebilirsiniz. Örneğin demokrasi, AKP, AB, Amerika, yargı, asker, eğitim, spor, magazin, daha aklınıza ne geliyorsa, herhangi bir konuyu ele alın ve Milliyet yazarlarının görüşlerini birbiriyle kıyaslayın. Öyle fotokopiyle çoğaltılmış gibi aynı görüşü savunanları zor bulursunuz. Birinin ak dediğine, diğerinin kara dediği yazarlar o kadar çok ki!..
Yanlış yargılar sadece medyayla sınırlı değil. Toplumun siyasete bakış açısı da Başbakan’ın medyaya bakışı gibi önyargılarla dolu. Özellikle Genç Bakış’ta, o çok eleştirdiği medya, kendisine fazlasıyla sahip çıkıyor. Kendisini eleştirenlere, “Mademki demokrasiye inanıyorsunuz, sandığa da saygı göstermelisiniz. O her şeyin ötesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı, kendisine karşı en ufak bir saygısızlık yapamazsınız” diye sözlerini yarıda kestiğimiz çok öğrenci oldu. Hem de yuhalanma pahasına...
Ve şimdi kalemşorlukla suçlanıyoruz. Bir ülkenin başbakanı, ülkesinin medyasına karşı böylesine hoyratça bakabilir mi? Kesinlikle hayır. Ama bakıyor...
Şimdi içinizden birileri de mutlaka “Ya medya? Medya, ülkesinin başbakanına böyle bakar mı?” diyenleriniz çıkacaktır. Eğer ortada saygı, objektif habercilik ve etik sınırlarını aşanlar varsa, haklılar da. Ama tartışmalara konu olan haberlere bakıldığında, medyanın sadece ve sadece görevini yaptığının da hakkını vermek gerekir.
Ergenekon davasıyla ilgili kanıtlanmamış iddialar medyaya yansırken, hatta el atından sızdırılırken sessiz kalanların, şimdi başka davaların bilgileri gazetelerde yer alınca hop oturup hop kalkmalarını anlamak mümkün değil.  
Baykal’ın dün basın toplantısı vardı. O da medyadan şikâyetçiydi. Böylesi durumlarda Aydın Bey’in bir sözü var: “Demek ki herkes sizden şikâyetçiyse, doğru yoldasınız...”
Gazetecilik gerçekten zor bir meslek. Biz bunun zorluklarını bir yaşıyorsak, patronlar yüz yaşıyor. Allah kendilerine sabır versin. Aynı şekilde politikacılar da aynı zor süreçten geçiyor. Allah onlara da sabır versin. Aslında birbirlerine karşı en fazla tahammül etmesi gereken iki kesim. Ama nerdeee...
Özetin özeti: Siyasetçisiz de medyasız da demokrasi olmaz. Kurumlar yaşar, yanlış yapanlar gider. Tıpkı daha önce olduğu gibi. Son tartışmada da kimin haklı, kimin haksız olduğunu zaman gösterecek...