Kapanmayan Yara, Taciz

Haberin Devamı

Talip Yıldırım, henüz 30’lu yaşlarında genç bir adam. Çiftçi bir ailenin oğlu. İlkokuldan üniversiteye kadar yatılı okumuş. Sonrasında bir yıl ABD’de eğitimine devam etmiş. Kendini “İyi bir gözlemci” olarak tanımlıyor ama yazdığı 'Adım Demet' adlı kitabı, son dönemde gençlerin kaleme aldıklarına hiç benzemiyor. Nedeni polisiye bir kurgu yaparken kadına şiddeti de tüm açıklığıyla göstermiş olması. “Kırmızı çizgili bir konuyu özellikle gençlerin okumasını, bilinçlenmesini istedim” diyor.

- Siz kimsiniz? Kendinizi anlatır mısınız?
30 yaşındayım. Çiftçi bir ailenin çocuğuyum. İlkokulu doğduğum kasabada okudum. Orta okul ve liseyi İzmir’de yatılı okulda okudum. Sonrasında üniversite de işletme (İngilizce)’yi bitirdim. Daha sonra İstanbul’a taşındım. Beş senedir İstanbul’da yaşıyorum. Sürekli olarak değil tabii, diğer taraftan ailemin işini yapıyorum, gelip gidiyorum sürekli olarak diyelim. Kendimle ilgili olarak da söyleyebileceğim, sanatın her dalına ilgi duyuyor olmam. Yazmayı çok seviyorum, tiyatrodan çok keyif alıyorum. Sanırım farklı karakterler ve hikayeler beni cezbediyor. Onun dışında düzenli olarak spor yapıyorum. Doğayla iç içe yaşamayı çok seviyorum, bütün dengemi dinginliğimi doğanın içinde buluyorum.

- Benim kriminal ögeleri de detaylı olarak paylaşan polisiye-dram diyebileceğim kategoride bir kitap yazmak nasıl şekillendi kafanızda?
Gözlem yapmak benim için çok önemli. Çevremde, ülkemizde, dünyada neler olduğunu takip etmeye çalışıyorum. Bu gözlem neticesinde toplumun açıkta kalan, herkesin bildiği ama bir çok kişinin görmediği veya görmeyi reddettiği konuların üzerine düşünmek onları bir olay örgüsü çerçevesinde topluma aktarabilmek fikrinden yola çıktım. Polisiye kurgunun yanı sıra alt metninde yatan asıl ana hikayeyle paralel bir hikaye şekillendirmeye çalıştım diyebilirim.

- Tamamen sinematografik bir bakış açısı ve kaleme alınışı var? Sinema ile daha önce ilgilenmiş miydiniz?
Tabii ki... Sinemaya ve tiyatroya zaten çok fazla ilgim var. Amatör olarak tiyatro yaptım, sinema ile de ilgilendim hobi olarak. Uzun zaman usta diye tabir edebileceğimiz çok iyi insanlardan eğitim aldım. Nitekim bu durum bende karakter yaratmayı, sinematografik bakış açısı kazanmayı sağladı diyebilirim. Hayatta aslında yapılan her şeyin bir birikim, bir kazanım olduğu gerçeğini bu karakteri yaratmaya çalıştığım aşamada gördüm.

- Hayal gücünüz daha önce yaşadıklarınızdan, tanıştığınız insanlardan mı besleniyor?
Her ikisi de diyebilirim. Onun dışında sürekli olarak gözlem yapmamda var. Bir de bazen kendimi herkesten her şeyden izole ettiğim zamanlar var. Oksijeni bol doğayla iç içe olabildiğim yerlere giderim, bir süre orada kalıp kendimi soyutlarım. Kısacası hayatta her şeyi oluşturan ve yön veren duyguları anlayarak yazmaya çalışıyorum.

- Hayatı incelerken siz de kendinizi bir dedektif gibi konumluyor musunuz?
Değişiyor aslında. Bazen bir dedektif gibi çalışmak karakterin duygusunu anlamaya hissetmeye çalışmak, analiz etmek, üzerine fikir yürütmek, bir kurgu yaratmak. Bazen de tam tersini yapmaya özen gösteriyorum. Her şeyin dışında biriymişim gibi izliyorum.

-Ne kadar sürdü kitabı kaleme almanız? İlk okumalardan aldığınız yorumlar nasıldı?
Yaklaşık olarak bir yıl. İlk iki ay boyunca sadece zihnimde kurguyu oluşturmaya çalıştım, Demet’in ve diğer karakterlerin gözünden hayata bakmaya çalıştım. Sonrasında kalem, kağıda dökmeye başladım. Aslında başka bir hikayem vardı, geçen yıl bitirdiğim. Yayınevini aradım. Diğer hikayem baskıya hazırlanıyor ama ben bir şeyler yazıyorum, bir bakabilir misiniz dedim. Dosyayı gönderdikten sonra bu kitabı ilk olarak faaliyete geçirme kararı aldık.

-Okurken bir film şeridi gibi zihinde yaşatma gücünü nasıl başardınız?
Aslında buna çok net bir cevabım var. Gözümde canlandıramadığım hiçbir şeyi yazmadım!

- Kırmızı çizgileri olan kadına cinsel şiddet ve taciz konusunu yaralamadan, acıtmadan açmayı başarmışsınız?
Hikayedeki en önemli nokta bu zaten benim için. Bu duruma maruz kalan dünyada o kadar çok insan var ki… Herkes ya susmayı tercih ediyor ya da konunun üstü bastırılıyor, bense aksine bu konunun üzerine gidilmesi gerektiğine inanıyorum. Biz bir gazete sayfasında bir tacizi okuduğumuz zaman “ah canım” diyerek beş dakika bilemedin on dakika üzülüyoruz. Sonra diğer sayfaya geçtiğimizde o olayı unutup geçiyoruz. Fakat birçok insan bu travmayla yaşıyor ve orada yaşadığı travma aslında gelecekteki ve hayattaki tüm seçimlerini etkiliyor. Çünkü travma sonrası beyin yaşadığı korkunun etkisiyle otomatik olarak gelecek için karar vermeye başlıyor. Bir taciz mağdurun tüm hayatını bambaşka bir yöne çekebiliyor. Bu hassasiyetteki bir konuyu çok dikkatli ele almak gerektiğinin farkındaydım. Bu sebeple ciddi bir araştırma sürecine girdim, konusunda uzman insanlarla görüştüm. Üzerine uzun zaman boyunca fikir yürütüp biraz da olsa anlamaya, hissetmeye çalıştım.

- Sizce çocukluğunda istismara uğrayanlar yetişkinlikte hangi problemleri yaşıyor, nasıl bir dünyaları oluyor?
Benim gözlemlerim ve araştırmalarım sonucu gördüğüm şey kesinlikle güvensizlik hissi. Her an tetikte yaşamak zorunda olunan bir hayat. İçine kapanık olma durumları söz konusu. Daha insanlara mesafeliler, güvenemiyorlar ve öfkeliler. Yani bunu kapanmaya bir yara gibi düşünmek lazım ve her saniye acısını hissetmek zorunda olduğun bir yara. Tabii ki ben bu konuda uzman değilim fakat görüştüğüm uzmanlar, araştırmalarım ve yaptığım gözlem sonucu söylüyorum bunları. Kesin böyle olabilir demiyorum çünkü her insanın hissettiği kendisine özeldir. Herkeste aynı hissi uyandırmayabilir. Bazısında öfke baskın olabilir, bazısında daha güvensizlik hissi diyebilirim. Kişiden kişiye farklılıklar gösterebildiğini gördüm.

- Yazarının bu kadar yakışıklı olması sık karşılaştığımız bir durum değil. Yakışıklı erkekler, çok güzel kadınlara dair önemli bir yafta ile de savaşıyor olacaksınız bu durumda?
Bir hikaye aktarmaya çalıştığım için hakkımda söylenenlerden ziyade hikaye ile ilgili konuşulanlar önemli benim için. Bu karakter için elimden gelen emeğin tümünü maksimum konsantrasyonla karaktere yönlendirmeye çalıştım. Kadın ruhunu anlayabildiğim kadarıyla aşkıyla, yaşadığı travmalarıyla, duygularıyla, bir hayat bütünü olarak anlatmaya çalıştım.