Kültür Sanat En sıkı polisiyeden de sıkı

En sıkı polisiyeden de sıkı

30.05.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

İpucu, 11 Nisan’dan bu yana NTV’de perşembe geceleri izleyici karşısına çıkıyor. Her seferinde, hem bir görsel şölen hem de soluk soluğa izlenen, eli yüzgün düzgün bir metin sunuyor.

En sıkı polisiyeden de sıkı

En sıkı polisiyeden de sıkı

İpucu, 11 Nisan’dan bu yana NTV’de perşembe geceleri izleyici karşısına çıkıyor. Her seferinde, hem bir görsel şölen hem de soluk soluğa izlenen, eli yüzgün düzgün bir metin sunuyor.

SERPİL GÜLGÛN

En sıkı polisiyeden de sıkı
Aslında gönül ne istiyor biliyor musunuz, İpucu programının yaratıcı kadrosunun elinden çıkma, orijinal bir polisiye dizi izlemek. Yerli ve orijinal olmak kaydıyla ama. Gerçi, İpucu da polisiye tadında, üstelik de, gerçek olaylardan yola çıkarak hazırlanmış bir program. Ama olsun, yine de insan, bu kadrodan (Sevinç Yavuz - Cengizhan Kocahan ikilisi başta olmak üzere yayında bütün emeği geçenlerden) sadece haber programı değil, kurmaca bir polisiye de izlemek istiyor. Her neyse, bu; şimdilik işin ayrıntısı olarak kalsın ve biz İpucu’na dönelim.
Efendim, dediğimiz gibi İpucu, 11 Nisan’da izleyici karşısına çıktı, jeneriğiyle olsun, jenerik müziğiyle, çekimleriyle ve metniyle dakikasında biz polisiyeseverlerin gözüne girdi. Peki, anladık, siz, polisiyesever camiada bomba tesiri yapan bu haber programında, bugüne dek hangi cinayetler ekrana taşındı diyorsanız; o şöyle: Küçük Hikmet davası, Kayseri’nin ilk seri cinayetleri, Isparta Uluborlu çöplüğünde bulunan kafatasının sırrı, intihar süsü verilmiş bir cinayetin aydınlatılması, Mersin Kız Kalesi’ndeki esrarengiz iskeletler.
Yalnız, İpucu’nu bugüne dek izlememiş olanlar için hemen söyleyelim, bu program, ismi haber programı olan cismi reality showlardan farksız örneklerine haşa benzemiyor. Bir kere, duygu selleri olayı yok. Sonra, linç olayı yok. Yani, bu programda ne kimse kimseye faziletli olalım beyler bayanlar diyor ne de katiller aramızda uyumayalım, dersleri veriyor.
Neden?
Çünkü, bu programda hukuk sürecini tamamlamış dosyalara el atılıyor da, ondan. İkincisi, programı hazırlayanlar, ele aldıkları davanın mutlaka bilimsel ve teknolojik yöntemler kullanılarak çözülmüş olması kriterini ilke edinmişler kendilerine. Anlayacağınız prensipleri, delilden suçluya gidilerek aydınlatılan dosyaları işlemek. Öyle, suçludan delile gidilerek, uçan kuşun bile bildiği malum yöntemlerle ‘aydınlatılmış’ davaları değil. Bu bağlamda da bazen bir avukatın (Mesela, 1986’da Gemlik Bursa Yolu üzerinde öldürülen 5 yaşındaki Hikmet Çaycı’nın cinayet faili olarak gözaltına alınan 15 yaşındaki garsonu savunan avukat Necdet Öztürk) adım adım Adli Tıp raporları ve bilimsel delillerle davalının suçsuzluğunu kanıtlama çabasına bazen de yerel polisin (Mesela, iki yıl boyunca altı kişiyi öldüren, dört kişiyi de yaralayan seri cinayetler işleyen Hamdi Kayapınar’ın ele geçirilişi gibi) delilleri tamamladıktan sonra suçluya ulaşmalarına tanık oluyorsunuz. Bazen de Mersin Kız Kalesi’nde olduğu gibi, geçmişte, tam 500 yüzyıl öncesinde kalmış bir sır aydınlatılıyor. Nasıl mı? Tamamen bilimsel yolla. Kaçıranlar için söylüyoruz: Hatırlarsınız, yakın geçmişte, Mersin Kalesi’nde yüzlerce iskelet bulunmuştu. Hani, görsel ve yazılı basınımız ayağa kalkmış, Mersin Kalesi’nde neler oluyor sorusunu atmıştı da, milletçe, yoksa kaleyi satanistler mi ele geçirdi diye hop oturup hop kalkmıştık, o kale işte. Oradaki iskeletlerden sekizinde meğerse, ilginç diş kesikleri bulunuyor. Batılı antropologlar onları inceliyor. Ve ne tesbit ediyorlar dersiniz, bu diş kesme tarzının Mayalarla -Mersin nire, Allahın Güney Amerikası nire, demeyelim lütfen!- birebir benzerlik gösterdiğini. Buyrun buradan yakın, diyor ve son bir kez daha söylüyoruz: İpucu’nu kaçırmayalım, kaçırtmayalım!





KÜLTÜR & SANAT