Kültür Sanat Fahriye Abla...

Fahriye Abla...

08.04.2009 - 18:05 | Son Güncellenme:

.

Fahriye Abla...

Akpak gerdanı vardı onun da... Buğday teni, iri kahverengi gözleri, önce upuzun sonra kesik saçları. Kutu gibi bir evde otururdu. Balkonunda sarmaşıklar. Hanımeli kokusu gelirdi evin önünden geçerken. İçindeki ıtır mıydı bilmiyorum ama bir saksı hep dururdu penceresinde. Bahçesindeki akasyalardan ise neredeyse eminim.
Şirindi o da. Ve çok güzel. Dışarı çıktığında, ip de atlıyor olsak, seksek de oynasak; oyunu bırakır arkasından bakardık. Kısacık etekleri rüzgarda uçuşurdu. Topuk tıkırtısı, bilezik şıkırtısı... Büyüyünce onun kadar güzel olmayı dilerdik. Erkek olanlarımızın yüzündeki bakışlar bizimkinden farklı olurdu; çoğu da büyüyünce onunla evlenmeyi isterdi.
Çok komik, çok da iyi kalpliydi. Ne derdi de o kadar güldürürdü bizi? Kimbilir... Bir tek kahkahası kalmış hatırımda, kahkahalarımıza karışan. Şefkati de yerli yerinde, kaç anıyı deşsem, hepsinde tek tek.
Birimizin dizi yaralansa, düşüp durup dururken, annelerimizden önce o yetişirdi. Akşam olduğunu ilk, onun mutfak camından yükselen yemek kokusundan anlardık ki şefkat biraz da o kokularda saklıydı.  
Bir yaz öğle üzeri gitti. Bakkaldan sakız almış eve dönüyordum. Kapısının önünde duran kamyon eşyalarla doluydu. Telaşlı telaşlı koşturuyordu evle araba arasında. 
Bir delikanlıya gönül vermiş o da. Sevmiş.
Adını hatırlamıyorum.
Sonra uzun yıllar görmedim onu. Bir gün bir kitapta rastlayana dek... Ahmet Muhip Dıranas’ın şiirinde, “Fahriye Abla”da!
Ne çok şaşırmıştım. Kimbilir kaç kişi şaşırmıştır, bu şiirde kendi Fahriye Ablası’yla yüz yüze geldiğinde.
Aslında çoğumuzun yakından tanıdığı bir karakteri “Fahriye Abla”da ölümsüzleştirir Dıranas. Kendisi her ne kadar bu şiirle anılmak istemese de okurun nezdinde büyüktür önemi. Hatıralarına sahip çıkar çünkü. Sırf adıyla bile upuzun bir hikaye anlatır. Yalın ama derin.
Biraz da bu yüzden, doğumunun 100. yılında, anlatılmış en güzel insan hikayelerinden biri olan Fahriye Abla üzerinden gördük Ahmet Muhip Dıranas’ı. Anlayışla karşılanacağını umut ederek... Ama tabii bununla da kalmadık; edebiyatını elimizden geldiğince tüm yönleriyle işledik. Semiha Şentürk yine usta işi bir biyografi yazdı; Selçuk Demirel desenleriyle ustalık kıvamını artırdı.
İyi ki doğmuş dedik sonunda. İyi ki.

Haberin Devamı

*    *    *

Can Yayınları, geçtiğimiz günlerde Stefan Zweig’ın “Bir Kadının Yaşamından
24 Saat” ve “Bir Yüreğin Ölümü” adlı yapıtlarını aynı kitapta bir araya getirdi.
Nasıl bir öykü şöleni sunuyor Zweig; anlatılmaz, okunur gerçekten de. Çevirinin başarısını da eklersek, kendinizi kaybederek okuyacağınızın garantisini vermek mümkün. Zweig’a bir kez daha şapka çıkartıp, bilgiyi öyküye yedirerek yazmadaki ustalığına hayran kalmamak işten değil. Bu arada bir başka olağanüstü karakteri, İvan İlyiç’i yad etmek de cabası... İnsanı böylesine şaşırtıcı ve böylesine sağlam bir gözlem gücüyle anlatmak; Stefan Zweig biraz da bu demek...
Hani şöyle tadı damağınızda kalacak bir kitap, iyi edebiyat arayacak olursanız bugünlerde... Aklınızda bulunsun.

Haberin Devamı

Kitabınız bol olsun.