Kültür Sanat Rüyaların dili çözülüyor

Rüyaların dili çözülüyor

28.11.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:

Rüyalarımız, bize ne çok şey anlatır. Hayallerimiz, kaygılarımız, umutlarımız dile gelir de sessizce su yüzüne çıkar. Edebiyat metinlerinde karakterlerin gördüğü rüyalar gibi. Söyleyemediklerini, rüyaların diliyle çözümlemez miyiz?

Rüyaların dili çözülüyor

Sinem Çelebioğlu - Yazılı kaynaklara göre Türk edebiyatında rüya kavramının kullanılması, eski Uygur Türkçesi dönemine kadar uzanıyor. Masal, mesnevi ve destanlarda yer alan rüya motifi, modern roman ve öykülerde de yazarların başvurduğu bir kaynağa dönüşüyor. Rüyalarda önemli olanın gördüklerimizin aksine, bizde bıraktığı izlenim olduğunu vurgulayan Borges’in, “Rüyalar Kitabı”nda söylediği gibi: “Hisler görüntülere ilham olurken uyanıklık haline ait görüntüler de hislere ilham olur.” Hangi yazarlarımızdır peki biz okurları, rüyaların gizemli kucağına bırakan?

Haberin Devamı

Ahmet Hamdi Tanpınar

Rüyaların dili çözülüyor

Ahmet Hamdi Tanpınar, rüya temasına önem vermiştir. “Şiir ve Rüya”  yazısında şöyle tanımlar: “Öteden beri rüyanın ikinci bir hayat olduğu söylenir. İç içe iki oda gibi, uyanık hayat ile rüya hâli yan yana dururlar. Dramın kahramanı maddeden ziyade ruh olduğu için, birinden öbürüne çok çabuk geçilir. Bir anda karanlık bir eşik atlanır.” “Huzur” romanının yanı sıra “Abdullah Efendi’nin Rüyaları”, “Evin Sahibi”, “Geçmiş Zaman Elbiseleri” akla gelirken, hafızamıza kazınan öykülerinden biri “Rüyalar”dır. Cemil’in rüyalarını tahlil etme çabasına ortak olduğumuz metin, gerçek ile düş arasındaki ince çizgiyi olağanüstü bir biçimde örnekler.

Oğuz Atay

Metinlerini, topluma yabancılaşanların etrafında kuran Oğuz Atay’ın, inşa ettiği bu bireylerin korkuları, hayal kırıklıkları ve arzularını rüyalar aracılığıyla örmesine hiç şaşırmayız. “Tehlikeli Oyunlar” ve “Korkuyu Beklerken”de kullandığı rüya teması, “Tutunamayanlar”ın neredeyse bütününe yansır. Turgut, arkadaşı Selim’in ölüm haberini almıştır ve yaşadığı suçluluk duygusu, rüyalarını ele geçirir. Bir rüyasında, sarf ettiği şu cümleler, bastırdığı duygularını ortaya serer: “‘Kendimi bırakmalıyım’ diye söylendi. Direnmekten vazgeçmeliyim. Yaşamalıyım ve görmeliyim. Bilmediğim bu ülkeye yolculuktan korkmamalıyım. Kimsenin ilgilenmediği bu silik insanların dünyasına girmeliyim. Selim’in yolculuğu yarıda kaldı, aklı da... Benim ne işim var onların arasında? Olur mu Selim? Ben onları ne yapayım? Onlar beni ne yapsınlar? Öyle deme Turgut. Seni görünce nasıl sevinirler bilemezsin. Benden de selam söylersin. Kusura bakmayın işi çıktı gelemedi dersin. Onlar anlarlar. Rüya gibidir Turgut: Aklınla karşı koymazsan birdenbire bir kapının önünde bulursun kendini. Hepsi kapının önüne birikmişler seni bekliyorlar. Onlar seni istiyorlar Selim: Tutunamayanlar prensini istiyorlar.”

Haberin Devamı

Nazlı Eray

Rüyaların dili çözülüyor

Nazlı Eray’ın her metninde rüya gibi bir yolculuğa çıkarız. Sadece yetişkin romanlarında değil, çocuk kitaplarında da büyülü gerçekçiliğin anlatım tekniklerini kullanan yazarın, okurları bir Beyoğlu rüyasına davet ettiği tatlı bir hikâyesi vardır: “İki Kafalı Topaç Villy.” Evinde dev bir göz yaşayan Madam Anastasia, gözün kanlanmasıyla Koko’dan yardım ister ve genç kız, göze damla damlatırken bir kirpiğini koparır. Arkadaşı Recep’in kirpiği uzatarak “Değiş!” dediği herkes, hangi burç ise onun şeklini alır. Karakterler, Narmanlı Yurdu ve Tünel Meydanı gibi yerlerde gezerken biz de nostalji kokan sayfalar boyunca öyle bir geceye ortak oluruz ki anlatıcının ifadesiyle “Bir rüya dünyasıydı bu!” demekten kendimizi alamayız.

Haberin Devamı

Murat Gülsoy

Rüyaların dili çözülüyor

Murat Gülsoy, rüyaların edebiyattaki yerini tanımlar, inceler, örnekler. Kendisi de eserlerinde rüya kavramını kullanır. “Büyübozumu: Yaratıcı Yazarlık”ta şöyle der: “İyi bir uykunun zihnimi parlattığına inanıyorum. Çünkü, rüyalar en az okuduklarım kadar yazdıklarıma kaynaklık ediyor.” Gülsoy’un oluşturduğu karakterlerin genelde yazmakla ilgili kişiler olması, bu fikri destekliyor. Yazmak eylemi ve rüyalar, karakterlerinin iç dünyasını açığa çıkarıyor. “Baba, Oğul ve Kutsal Roman”, “Karanlığın Aynasında” , “Sevgilinin Geciken Ölümü”, “Gölgeler ve Hayaller Şehrinde” rüya kavramının öne çıktığı metinlerden. Bir yazarın, Max Ernst’ün kolajlarından seçtiği 7 resmi 7 kişiye göndermesiyle başlayan “İstanbul’da Bir Merhamet Haftası” ise gerçeküstücülüğün rüyalarla bütünleştiği, farklı bakış açılarının buluştuğu bir okuma süreci sunuyor.