Moda Fotoğrafçısı Şenol Altun’un ‘Aydınlatan Heykeller’i

Haberin Devamı

Aynı anda, iki farklı disiplinden, iki sergi birden açmak herkesin harcı değil. Bu başarı; çoğumuzun fotoğraf sanatçısı olarak bildiği Şenol Altun’a ait. Çağla Cabaoğlu Gallery sanatçılarından olan Şenol Altun’un son zamanların en ilgi çekici art&design çalışması olarak görülen sergileri, bir süre önce 42 Maslak Art!SPACE’de açıldı. 1 Ağustos’a kadar da izlenebilecek. Üst katta Fotomorfoz isimli fotoğraf serisi, alt katta ise Altun’un son yıllarda geliştirdiği heykeltıraş kimliği ile ürettiği, her biri geri dönüştürülmüş endüstriyel parçalardan oluşan, gün ışığında bulunduğu mekâna farklı bir hava katan tasarım objesi, hava karardığında ise ‘ışık’ kaynağı olabilen “Aydınlatan Heykeller”i yer alıyor. Günümüzün yükselen trendlerinden biri olan Upcycling / İleri Dönüşüm konusunda da özellikle dikkat çeken bu heykellerin enteresan hikayelerini sanatçısından dinledik.

- Sizi uzun yıllardır moda alanında çalışan, ışığa gönül vermiş bir fotoğraf sanatçısı olarak tanıyoruz. Ama bir süredir ürettiğiniz bu ilginç heykeller ile bizi şaşırttınız. Nasıl başladı bu macera?
Mesleğim gereği ışığa karşı hassasiyetimi söylememe gerek yok sanırım. Bulunduğum mekanlarda, yapılan aydınlatma tercihlerini düzeltmeye ve doğru ambiyansı yaratmaya çalışırım hep. Öte yandan toplayıcılık huyum da vardır. Gittiğim her yerden bana ilginç gelen malzeme ve formları toplarım, atık malzemeleri değerlendirmeye çalışırım. Bir gün bu iki merakım bir araya geldi, kendimi topladığım malzemelerle farklı aydınlatma objeleri tasarlarken buldum. Macera böyle başladı, çok heyecanlı ve her gün kendimi geliştirdiğimi hissettiğim bir tasarım yolculuğuna dönüştü. ‘Aydınlatan Heykeller’im ilk kez 2014 senesinde, yine çağdaş sanat konusunda engin bilgisi olan arkadaşım Çağla Cabaoğlu’nun galerisinde sergilenmişti. Sonrasında nefes almadan üretmeye devam ettim. Öylesine heyecan alıyorum ki yaptığım işten, duracak gibi de değilim.

- Bugün sanat eksperlerinin ‘art&design’ olarak tanımladıkları bir çağdaş sanat ve tasarım sergisi ile karşı karşıyayız. İlk serginizden bu yana, aradan geçen 4 senede neler değişti?
İleri Dönüşüm (upcycling) konusuna olan ilgim, topladığım malzemeler, hayalgücüm; her geçen gün ilerledi, çeşitlendi, zenginleşti. Zenginleşmeye de devam ediyor. Önceleri eserlerime baktığınızda bunlar ilginç lambalar derdiniz. Şimdi tasarımlarımın/heykellerimin her biri, gün ışığında bulunduğu mekâna farklı bir hava katan tasarım objesi ve heykel, hava karardığında ise ‘ışık kaynağı’.

- Bahsettiğiniz bu ‘ileri dönüşüm’ konusu da ilginç… Sürdürülebilirlik bilinciyle denenen yöntemlerden biri olan Upcycling (ileri dönüşüm), geri dönüşümü zor olan maddeleri orijinal ve çevre dostu ürünler haline dönüştürüyor. Siz kendinizi bu konuda nasıl bir noktada görüyorsunuz?
Ben tasarımlarımda; her biri başka başka kullanım amaçları için üretilmiş, kullanılmış, sonra ömürlerini tamamlamış, bir daha da asla aynı amaçla kullanılmayacak endüstriyel malzemeleri tercih ediyorum. Hurdalıklardan topluyorum, atölyede onları temizleyip, cilalıyorum, birleştiriyorum. Mesela bir motosikletin, baktığınızda size hiçbir şey ifade etmeyen bir parçası, hayali bir köpeğin kafası olabiliyor benim heykelimde. Tanımda geçen çevre dostu tabiri yerine ‘fonksiyonel’ diyebiliriz. Bu, aynı zamanda değersiz atfedilenin değerli olana dönüşümü, malzemenin yeni bir boyutta yeni bir formda yeniden hayat buluşu bana göre.

- İrili ufaklı heykellerinize baktığımızda her biri bir robotu ya da hayali bir yaratığı andırıyorlar çoğunlukla… Nereden geliyor bu ilham?
Biraz doğadan, biraz hayatın kendisinden, biraz hayal gücümden… Çok net bir cevabım yok. Doğaçlama çalışıyorum. Bulduğum malzeme ne olmak istiyor, ona bakıyorum önce. Sonra onları şekline, rengine, görünüşüne göre bir araya getiriyorum. Elektrik aksamına kadar her şeyi ellerimle kendim yapıyorum. Spontane bir tavırla oluşuyor heykeller. O yüzden de her biri tek! Şunun aynısını yap deseniz, yapamam.

- Işık konusundaki hünerlerinizi 42 Maslak’ın üst katında devam eden Fotomorfoz Sergisi’nde de göstermişsiniz. Orada ne anlatıyorsunuz?
Fotomorfoz; bilindik nesnelerin ışıkla etkileşimi sonucu, anlık gerçekliğini kaybedip sanki başka bir boyuttan bize görünmesidir. Bu etkileşimle algı ve bakış kökten değişir. İnsanda yarattığı etki boyutsaldır. Bu yüzden her şey varla yok arasında bir sanrı gibidir. Formlar, gölgeler, renkler ve şekiller yeni tanımlara açılır. Baktıkça derinleşir, değişir, asıl halinden uzaklaşır. En son uç hiçliktir… Bu da bizim, hayatta ihtiyaç duyduğumuz farklı bir bakış açısıdır.

- Daha çok kimler ilgi gösteriyor sergideki eserlere?
Aslında sergi açıldığından beri çok güzel, yoğun bir ilgi görüyoruz. Ama illa bir tanım yapmam gerekirse; hayalgücü geniş, kalıplara bağlı kalmadan yaşayabilen, meraklı insanlar diyebilirim. Koleksiyonerlerden, sıra dışı tasarımlara ilgi duyanlardan, evinde, ofisinde, iş yerinde özgün bir aydınlatma kaynağına sahip olmak isteyenlerden, heykellerim için talepler geldi hemen mesela. Çok mutluluk verici benim için.

- Bundan sonrası için planlarınız, hayalleriniz neler?
Fotoğraftan vazgeçmem. Artık heykellerimle de bütünleştim. Ne 2 boyutlu, ne de 3 boyutlu çalışmalarımda durmam artık. Bu ikisi de yaşamım boyunca benimle olmaya devam edecek. Üretmeye devam edeceğim. Ne şekle, nasıl evrilir şu anda kestirmem mümkün değil.
Hayalim ise NY Museum gibi uluslararası müzelerde eserlerimin yer alması. Bir de tabii bu eserlerimin uzun ömürlü olmasını, yani bir aydınlatan heykelim ile birkaç neslin kendi çağını aydınlatmasını hayal ediyorum.