Geri Dön
Scrapper: 'Hırçın', sempatik ve fena halde komik!

Scrapper: 'Hırçın', sempatik ve fena halde komik!

İstanbul Film Festivali'nin açılışını yapan 'Scrapper' (Hırçın) filmi, son dönemde Birleşik Krallık ve İrlanda yapımı 'Aftersun' ve 'The Quiet Girl' gibi filmlerin izlediği 'minimal' yoldan ilerliyor. 'Scrapper', yalın ve sempatik haliyle 'izleyici dostu' olmayı başarsa da sahip olamadığı önemli bir eksiklik filmin büyüklüğünü zedeliyor ancak yüksek mizahi doz sayesinde yıllar geçse de akılda kalacak bir iş olmayı garantiliyor...

Mayk Şişman
Mayk Şişman

2023 Sundance Film Festivali'ndeki 'Dünya Sineması Dramatik Yarışma' bölümünde 'Büyük Jüri Ödülü'nü kazanan İngiltere yapımı 'Scrapper' (Bizdeki adıyla 'Hırçın') aynı zamanda İstanbul Film Festivali'nin de açılışını yapan film oldu. Başrollerini Jason rolüyle Harris Dickinson ve Georgie rolüyle minik oyuncu Lola Campbell'ın paylaştığı 'Scrapper', çoğunlukla birbirinden iddialı drama ve komedi dizilerine imza atan BBC yapımı bir uzun metraj olarak Hollywood'un gölgesinde kalan Britanya sinemasında son dönemin en iddialı filmlerinden biri olarak göze çarpmayı başardı. Geçen yıl 'Aftersun'la İngiliz filmlerinin minimalliği, yalınlığı ve 'damar'dan ilerlemeden ne kadar etkileyici ve güçlü olabildiğini net bir şekilde görmüştük. 'Aftersun' görece deneyselliğiyle kimi seyirciye "Bu ne şimdi?" dedirtse de birçok kişiyi ise pozitif anlamda şaşırtmış, özellikle Candan Erçetin'in 'Gamsız Hayat' şarkısı ve filmin Türkiye'de geçmesinin etkisiyle bu coğrafyadaki sıkı sinefilleri tavlamayı başarmıştı. Sundance'ten ödülle dönen 'Scrapper' ise 'Aftersun' kadar 'yüksek', 'deneysel' ve 'melankolik' olmasa da barındırdığı muazzam sempatiklik ve komiklik sayesinde son dönemin ses getiren işleri arasında kendine rahatlıkla yer bulmayı başarıyor.

Haberin Devamı

Tıpkı Kenzaburo Oe'nin 'Kişisel Bir Sorun'undaki kadar ergen bir adam!

'Scrapper'ın konusu aslında 'Aftersun'a kuş uçuşunda bir hayli yakın. Tıpkı 'Aftersun' gibi 'Scrapper' da bir baba-kız hikâyesi. Ancak izledikleri yol, kullandıkları yöntem, seyircide bıraktıkları tat gibi detaylarla bir o kadar farklılar. Lola Campbell, filmin adı üstünde 'Hırçın' karakter 'Georgie'ye hayat veriyor ve gelecekte ne kadar sağlam bir aktris olacağının sinyallerini eşe, dosta duyuruyor. Henüz 11 yaşında olmasına rağmen bir tarafı kırgın ve kızgın, diğer tarafı ise hayat kadar ölümü de kabullenmiş ve yaşıtlarına göre bir hayli olgun ve mantıklı. 'Georgie'nin babası Jason'ı canlandıran Harris Dickinson da en az 'Aftersun'la Oscar'a aday olmayı başaran İrlandalı aktör Paul Mescal kadar akılda kalan bir performansa imza atıyor. Paul Mescal'a göre oyunculuk yeteneği çok daha fazla göze çarpan Harris Dickinson, minik 'Georgie'nin aynı anda hem ihtiyaç duyduğu hem de bir o kadar duymadığı baba karakterine yalnızca Nobel ödüllü Japon yazar Kenzaburo Oe'nin 'Kişisel Bir Sorun'undaki 'ergen yetişkin' sularında değil aynı zamanda kızgınlığını, babaç tavrını alttan alta hissettirmesini de bizlerle buluşturuyor. Bu noktada özellikle filmin kilit rolü olan 'Jason' karakteri iki boyutlu, klişe bir 'ergen yetişkin' halinden çıkıyor ve 'Georgie' ile bol bol zıtlaşarak filme muazzam bir mizah ve aynı ölçüde dramatik yapı kazandırıyor.

Haberin Devamı

'Televizyon filmi' havasının üzerine çıkabilseydi daha büyük işler başarabilirdi

Başından sonuna kadar tıkır tıkır işleyen senaryoya, bu filmle ilk uzun metrajına imza atan yönetmen Charlotte Regan'ın mevcudiyetini pek de hissetirmeden sağlam manevralar ve minimal görüntü yönetimiyle dahil olması ortaya çıkan pastanın tadına iyiden iyiye lezzet katıyor. Henüz ilk filmiyle hem zamanın ruhunu yakalayan Regan aynı zamanda son dönemde İngiliz drama filmlerinde sık sık görmeye başladığımız minimal çatıyı ufak dokunuşlarla mizahi dozu daha baskın, melankolisini yerinde kullanan güçlü bir dramaya dönüştürüyor. Seyirci dostu yapısıyla izleyiciyi kendine bağlamakta hiçbir problem çekmeyen, kimilerine göre fazlasıyla 'tribünsel' bulunabilecek 'garantici aile dostu yapısı'nı samimiyeti ve sempatikliğiyle rahatlıkla aşan 'Scrapper'ın tek ve görece büyük sıkıntısı ise bir televizyon filmi olmanın ötesine geçemeyecek kadar metaforlara pek bulaşmamayı tercih etmemesi oluyor. Bu metaforsuz hal filmin boyutunu ve sanatsallığını zedeliyor ve bir Cannes ya da Berlinale filmi olmasının önüne taş koyuyor. Halbuki ufak dokunuşlarla 'televizyon filmi' havasının üzerine çıkabilseydi daha büyük işler başarabilirdi bu film. Peki bu az biraz 'sinemasal' eksiklik filmin başarısını zedeliyor mu? Elbette değil. Çünkü derdini derli toplu bir şekilde anlatıyor ve büyük film olma kaygısı gütmeden samimiyet yoluyla gücünü ve farkını kendi içinde çelişmeden bizlere sunuyor. Önemli olan riske girmek değil, anlatılmak istenen hikâyenin en aksama olmadan izleyiciye sunulması çünkü. 'Scrapper' özellikle sakin, minimal, yalın sinemayı seven, metaforlara boğulmuş filmlere henüz başlama aşamasındaki izleyici için biçilmiş kaftan. Claire Keegan'ın 'Emanet Çocuk' novellasının sinema uyarlaması olan ve İrlanda'ya 'En İyi Uluslararası Film' dalında Oscar adaylığı kazandıran 'The Quiet Girl' ya da özellikle Türkiye'de bir fenomene dönüşen 'Aftersun' gibi filmler, Birleşik Krallık ve İrlanda çıkışlı filmlere adeta yol gösterecek gibi duruyor. 'Scrapper' ise bu iki önemli yapıma yetişiyor ve mizahi doz ekleyerek 'Ada' çıkışlı yapımlar arasında kendine önemli bir yer edinmeyi başarıyor. 'Scrapper' oldukça 'Hırçın', sempatik ve fena halde komik. Sırf bu dengeyi yakalaması bile onu keşfedilmeye değer kılmaya yetiyor.

Haberin Devamı

 

twitter.com/mayksisman
instagram.com/mayksisman
youtube.com/mayksisman
can.sisman@milliyet.com.tr

Benzer İçerikler