Nar Anne ve Düşü...

Sevgili NARDANE KUŞÇU…

Onunla tanışmadan efsanesiyle tanıştım… Birçok kişiden duydum onu. Sohbet edip te onun dilinden ve yaşanmışlığından etkilenmeyen yok gibi…

Her şeyden bir öğretisi var… Hele o mihenk taşı gibi eski deyimleri ve ifadeleri yok mu insanı kendinden alıyor. Gerçekten de birçoğumuzun istediği gibi doğayla iç içe yaşıyor. Ama sosyal medyaya koyulan işte huzur bu fotoğraflarındaki gibi değil. O gerçekten doğanın bir parçası. Toprağını hayvanlarını gelen çocukları ve insanları için bir bütünün parçası olduğunun çok farkında.

Haberin Devamı

Bir düşüm vardı benim şimdi benim düşüm bizim işimiz oldu dedi ve beni kalbimden vurdu. Biliyorsunuz benim içinde bir hayali olan ve peşinden koşan insanlara karşı olan hayranlığımı. Nede olsa bende hayalinin peşinden koşan bir deliyim kimilerine göre… Ama Nar Anne'nin dediği gibi ADINI DELİYE VERECEN SIRTINI ÇALIYA VERECEN VARIP YOLUNA GİDECEKSİN… Ben de öyle yapıyorken bu güzel insanla tanıştım.

Nar Anne adı gibi gittiği yere bereketi götürüyor. Gelin şimdi bu güzel başarı hikâyeyi ondan ve ailesinden dinleyelim…

Nar Anne ve Düşü...

Nar Anne, bize hikayenin bilinmeyen yönlerini anlatsana. Çünkü seni hepimiz internetten araştırdığımızda çok şey öğreniyoruz. Ama bize ruhumuza dokun desem farklı bir bakışla NARKÖY’ü ve kendini anlatır mısın?

İlk çocuklarıma NARKÖY konusunu açtığımda BENİM BİR DÜŞÜM VAR dedim. Emekli olduğumda benim Şile’de bir arsam vardı. Belki anne sana düşünde başarılar dileriz deselerdi bu kadar olmazdı ama ben yine Şile’de bir şeyler eker yine düşümü bir yere kadar yaşardım. Ama çocuklarım benimle düşüme ortak oldular. BENİM DÜŞÜM BİZİM İŞİMİZ OLDU. Ailemle ortak bir misyon bulduk hayat amacımızı yaşıyoruz aslında. Toprağa ektiğiniz tohumun bile belli zamanı var çatlama ve filizlenme gibi. Ben çocuklara bir şey sunuyorum çocuklar bunu alıyor ve ezber bozan işlere imza atıyorlar.

Hayal ettiğin şeyi yaşamaman mümkün değil. Kaçsan kaçsan varacağın yer orası çünkü. Kumaşın o senin… Dolayısıyla, ben kendi adıma konuşursam ben doğadan hiç kopmadım. Aldığım eğitimlerde BENİ HEP DOĞAYA SEVK ETTİ. Biz Köy Enstitüsü öğretmenleri tarafından okutulduk. İlkokulda da öğretmen okulunda da hep doğayla iç içeydim.

Haberin Devamı

Narköy’de hesaplanmış riskimiz her zaman oldu. Biri düşlerken, biri hayata geçiriyor burada. Düzeni bu şekilde oturttuk. Hayırlı bir iş yapıyorsan yaratıcı destekliyor zaten. SON KAPIDA HEP ADALET VAR ben buna inanıyorum.

Biz burada sürekli bir şey öğreniyoruz. Mesela bu sene çok kar oldu Narköy’de. Biz de şu an oturduğumuz kısmı mecburen biraz daha ileri almak zorunda kaldık. Sonra burayı dekore ettik bu güzel yer meydana geldi. Ananem derdi ki ; ‘’ DÜŞTÜĞÜN YER HAZİNENİN SAKLI OLDUĞU YERDİR. ‘’.Başımıza gelen zorluklar için isyan etmiyoruz burada. BİR AVUÇ KENDİ TOPRAĞININ VERDİĞİNİ, EMİN DAYIN VERMEZ derler. Bu yüzden çarelerimizle büyüyoruz ve sorunlarla öğreniyoruz biz burada.

Nar Anne ve Düşü...

Yine bir gün ananemle sohbet ederken;

‘’ Anane ya ne desem olmaz diyorlar? ‘’ dedim ona.

O da bana hiç gecikmeden şu cevabı verdi

’’ AMAN BEEE KIZIM ADINI DELİYE VERECEN SIRTINI ÇALIYA VERECEN VARIP YOLUNA GİDECEKSİN ‘’ . Dedi. Şimdi düşünüyorum da alın size strateji… Stratejinin ağa babası değil mi bu şimdi?

Haberin Devamı

Biz burada aile olarak çalışıyoruz. Emekli General Enver Paşa tüm ekibe enerjisini dağıtıyor. Enver Paşa’nın buradaki çabası hepimizi çok etkiliyor. Aslında hepimizde bu ruh her gün yeşeriyor. Bizim ekibimizde Multidisiplinal ruhumuzla çok güzel şeyler yapıyoruz. Ben tarım ve çocuklar konusunda çok aktifim. Kızım ekibimizin mimarı kısmını yönetiyor. Gelinim bizim finansımızı tutuyor. Eşim tüm teknik yapıyı yönetiyor. Oğlum kurumsal eğitimler kısmını yönetiyor. Biz ailemizle çalışmayı çok seviyoruz. Tek başına kahramanlık, bütünsel bakış açımızda asla yok. TEK BAŞINA TAŞ, DUVAR OLMAZ der büyüklerimiz. Kendini iyi hissetmek için insana ve paylaşıma ihtiyaç var. İYİ ÇOĞALSIN UMUT DAİM OLSUN derler ya biz bunun için çalışıyoruz.

Biz bu hikâyeyi yazmaya başladığımızda bu işin fiziki olarak vücut bulabilmesi için çok uzun bir yola çıkmış olduk aslında. Bu yolun ilk başı çok zorladı bizi; devlet kurumlarından alınacak izinler, mimarinin doğaya uyumlu olgunlaştırılması, amaca hizmet eden bir çiftlik ve eğitim oteli inşa etmek hiç kolay olmadı. Şimdi bizim hikâyemizi duyan bir kişi, bir arazi alayım ve üstüne barakalar yapıp çiftlik işleteyim işlerin şahane olmasını bekleyeyim demesin. Bizim hayalimizi gerçeğe dönüştürmemiz için sağlam bir ekibimiz vardı ve biz hesaplanmış riskimizle yola çıktık. Aslında yoldaki kasisleri bize fısıldayan bir meleğimiz hep vardı bu nedenle. Bütüncül bir girişim aslında bu. Ceplerindeki tüm parayı harcayıp 10 dönümlük bir organik çiftlik kurarlarsa yaşama şansı çok yüksek değil. Organik iş yapmak için finansal model olmadan yola çıkılmaması gerekiyor. Kuvvetli kaslarımızı masaya koymamız gerekli. Öyle de yaptık… Çünkü bizi zirveye taşıyan beklide bu…

Doğru zamanda bir araya geldiğimizde şehvet enerjisinden şefkat enerjisine dönüşürüz.

Farklı kuşakların bir arada olması, köyden kentten dünyadan gönüllülerin bir arada olmasıyla burada bambaşka bir şey oluşuyor.

Bizim burada tavuklarımız, kazlarımız, küçük ve büyük baş hayvanlarımız var. Kırmak dökmek yerine var olanı korumaya çalıştık. Koruması zor bir model burası.

NARKÖY birçok yurt dışı ve yurt içinde tez konusu oldu. Bizim sağlam kaslarımızdan biri de bu. İncelenmeye değer bulunmasını da çok kıymetli buluyorum ben. Türk gençleri korunmuş olarak yetişiyorlar. Burada korunarak büyümenin zararlarının da farkına varıyorlar ve hayatlarına yeni bir düzen kuruyorlar.

Dayatma yerine bir sürü örneği bir araya getiriyoruz. Teknolojiyle doğayı uyumlu kullanmak çok kıymetli bir şey. Sürdürülebilir buluşlarla bunu yapmak daha kıymetli. Bu aynı zamanda EKO-Psikoloji konusu. Türkiye’de bir uzmanı yok ama ben bir sürü gencin kanına girdim. Tez yapmak için araştırmaya başladılar. Bence birçok kuruma EKO-PSİKOLOJİ uzmanları gerekecek. İşin ve insanların duyguları çalışılan ortamlara yansıyacak.

DAHA BİR HOLOGRAM YAŞIYORUZ BURADA. YAŞARKEN DÜŞERKEN KALKARKEN KEŞFEDİYORUZ.

Tohum bankamızda birçok besinin geleceğe taşınması için aslında elçilik yapıyoruz. Bizim burada amacımız birçok besini geleceğimize en doğal haliyle taşımak aslında.

Narköy’de bizim yaptığımız şey; BELKİ DE İNSANLARIN DÜŞLERİNE SAHİP ÇIKMALARI GEREKTİĞİNE İNANDIRMAK…

Nar Anne ve Düşü...Bizim hikâyemizin mimari projesinde kızım BESTE KUŞÇU REYMAND yer aldı.

Beste çok doğal çok sıcakkanlı bir Narköy aşığı…

Sevgili Beste biraz da bu çılgın ve çalışkan ailenin mimari yönünü anlatsana bize;

Ben iç mimarlık okudum ve Fransa’da mimarlık eğitimi almaya karar verdim. Burası için yine benim okuduğum Fransa’daki okulda okumuş bir mimarla çalıştık. Ancak buranın ilk çivisinin çakılmasından son dakikasına kadar hep başında oldum. 2007‘de aldık burayı ve 2008'de projemizi çizdik. Başta aslında daha büyük bir proje çizmiştik. 150 kişi konaklamalı, 2000 m2 lik eğitim verilebilecek bir projeydi. Çizdik çizmesine ama bir yandan coğrafyanın üzerinde yaşayınca onun isteklerini dikkate almaya başlıyorsunuz. Bizim ekonomik isteklerimiz ve mimari isteklerimiz değil de buranın bir isteği olduğunun farkına vardık. O projeyi çöpe atıp küçük ölçekli bir iş yapmaya karar verdik. Çünkü bizim 6 dönüm üzerinde imar kurmamız doğayı yaşatmamız için daha zevkli oldu. Agro turizm adıyla yaptığımız bu iş için Ankara yolunu düzleştirdik aslında. Sonra Ankara bize bizim iyi bir şey yaptığımıza ikna olarak alın size % 60 imar hakkı diyerek bize yanımızda olduklarını ifade ettiler. Ancak biz bunu asla istemiyoruz emsal olmayalım bize sadece %30 imar hakkı verin dedik. Çünkü biz iyi niyetli olabiliriz şu an ama sonrasında hırslarımızla arsanın tamamını ticarete dökmek isteyebiliriz. Ya da başka niyetleri olan insanlar doğayı bozarak ticaretle doğaya zarar verebilirler dedik ve kararı değiştirttik. İyiki de değiştirtmişiz…

Buranın mimarisini tasarlarken Fransa-Türkiye sürekli gidip geldik. Sürdürülebilir mühendislik hizmetleri aldık. Buranın tüm enerji kaynakları analiz edildi. Burada rüzgârdan mı yada güneşten mi faydalanmalıyız diye araştırmalar yapıldı. Sonrasında rüzgâr tribünleri mi kursak dedik. Baktık ki oluşan rüzgâr doğanın dengesini değiştirebiliyor. Burada çok güzel bir kuş nüfusu var onları kaybedebiliriz dedik ve çıkan sesten bizim duymadığımız ama onların duyduğu seslerden dolayı doğanın dengesini bozacağımıza karar verdik, vazgeçtik.

Odalarımızın hiçbirinde klima yok. Güneşe bakış açıları ile güneş enerjisiyle ısınıyorlar ve yeterli gölgeden dolayı serin oluyorlar. Karadeniz mimarisinden çok esinlendik. Selenderler üzerine kurduk modüllerimizi. Toprağın nemini de almamış oluyoruz böylece. Biz modüllerin temelini oluştururken oradaki nebati toprağı alıp belli bir yere koyduk ve temel atma tamamlanınca yine selenderlerin altına aynı toprağı yerine koyduk. Aslında burada bir şeyi ifade etmek istedik. Bu bir duruş aslında…

Yağmur sularını hasat ediyoruz ve sulamada kullanıyoruz. Gri ve siyah sular filtre ediliyor ve yine sulamada kullanıyoruz.

Kompos tuvaletimiz var. Benim mimar olarak ilk yapım kuru tuvalet. İçinde su yok. Tuvaletinizi yaptıktan sonra üzerine talaş atıyorsunuz. Bizden çıkan her şey azot, talaşta karbon olduğu için bir süre bekledikten sonra azot ve karbon bir araya geldiğinde gübreye dönüşüyor. Üzerini talaş tamamen kapladığı için bir kokuda oluşmuyor. Tertemiz bir toprak elde ediyorsunuz ve bir yarar elde etmiş oluyorsunuz.

Oda servisimiz yok mesela. Odalarımızın çok yakın kısımlarında her şey yetişiyor bu nedenle acıkınca siz alıp yiyebilirsiniz diyoruz konuklarımıza. Odasına kocaman karpuzla giden insanlar dolaşıyor buralarda J

Biz burada akıllı binalar yapmak istemedik. Daha çok farkındalık ruhunu yaşatmak istedik. Odalarımıza kullanma kılavuzu koyduk. Örneğin pencereni ve perdeni şu saatte açar şu saatte kaparsan, akşam odana geldiğinde daha serin bir odada kalırsın gibi. Bizim burada kişiye demek isteğimiz hepimizin bir etkisi var doğaya ve birbirimize.

Bu projenin içinde olmak beni hayata bağlıyor. Kuralları ve belli normları olmayan bir yapıyız biz. Bu nedenle doğadan öğrenerek işimizi ona göre planlıyoruz.

NARKÖY’de birde Ahmet Bey var ki kendisi Naranne’nin eşi, ailenin reisi olur, O da her an her yerde. Çok sakin ve çok ta çevik bir yapısı var. Tüm teknik konuları o yönetiyor.

Ahmet Bey, peki sizin bu şahane ortamın teknik işlerini yönetmek nasıl, zorlu ve heyecanlı kısmı ne bize biraz anlatabilir misiniz?

Teknik açıdan dikkat edilmesi gereken çok şey var. Mesela binayı yaptınız ama yangın açısından dikkat edilmesi gerekli. İtfaiye müdürlüğüne gidip kontrol ettirmeniz gerekli. Yangına dirençli boyalar kullanmanız gerekiyor. Kurmayı düşündükten sonra o kadar çok detay var ki.

Bizi en çok zorlayan şey klima oldu mesela. Üç yıldız almanız için klima ve TV olması gerekiyor. Ve bize ilk başta 2 yıldız verdiler. Biz burada yatak başına priz bile koymadik ki sosyal medyada uzak dursun insanlar diye. Bizim odalarımızda TV de yok hatlarını çektik ama koymadık onu da sadece denetlemeye geldiklerinde talep olursa koyabilelim diye mesela. Ama sonrasında bize 2 sene sonra siz çok çok üstünde bir hizmet sunuyorsunuz diyerek 3 yıldızlı ünvanı verdiler. Dünyada bu sistemle kurulan ortamların standartlarında olduğumuzu anlatsak ta yine de biliyorsunuz kuralların dışına çıkamıyoruz. Bizim Narköy’ümüzün Yeşil Yıldızımız var. Yeşil yıldız konsepti az enerji kullanan otellerde oluyor.

Biz ilk yatırım maliyetini yüksek tuttuk çünkü belli bir anlayışa göre açmak istiyorduk. Alt yapısı bu yatırımı yapmak gerektiriyor. Aslında çok katlı bir bina yapılsaydı çok daha az bir maliyete çıkardı ama bu yaklaşım bu duyguya çok vahşi bir yaklaşım olduğunu düşünüyoruz.

Bizim burada yapmaya çalıştığımız şey doğa o kadar güzel ve doyurucu ki sadece olabilecek en mütevazi şekilde rahat etmemizi sağladığımız bir alan yarattık.

Yaptığımız binaların yağmur suyunu toplayıp sulama ve tuvalet suyu olarak kullanıyoruz. Sürdürülebilir bir yapıyız biz ve bunu sürekli takip etmek gerekiyor.

Nar Anne ve Düşü...

Bir de ekibin kurumsal ayağını yıllardır İstanbul’da ve tüm Türkiye’de sürdüren sevgili Ozan Kuşçu kısmı var.

Sevgili Ozan, Üstat demekten mutluluk duyduğum Sevgili Ozan, bize Nar Anne’yi ve Narköy’ü senin kurumsal eğitim açından anlatsana?

Gonca’nım çok teşekkürler, benim için onur senin böyle düşünmen. Narköy aslında çok önemli bir bileşke. Nasıl bir bileşke, annemin organik tarım çiftliği hayaliyle benim ekolojik eğitim tesisi hayalimin bir bileşkesi. Çiftlik, tohum bankamız, otelimiz, eğitim tesisimiz birbirine muhteşem değer katıyor. Nar Eğitim olarak yaptığımız tamamen deneyimsel, sahada/doğada yaptığımız liderlik, takım olma gibi eğitimlerde Nar Anne ve çiftlik bizim büyük değerimiz ve farkımız. Eğitmenlerimiz liderlik prensipleri üzerine çalışırken Nar Anne’nin tarım ve doğaya dair hikayelerinden ve çiftlikte gerçekleştirdiğimiz aktivitelerden öyle güzel metafor ve bağlantılar üretiyorlar ki, davranış değişikliğine doğru benzersiz bir farkındalık yakalamış oluyoruz. En az bu kadar kuvvetli bir etkiyi aynı zamanda benim öz abim gibi sevdiğim emekli General Enver Paşa’mızın hayatı idame, ormandan dersler gibi aktivitelerindeki katkılarıyla da yakalıyoruz. Bu iki boyut gerçekleştirdiğimiz programlara muhteşem biz lezzet katıyor. Sonrasında gerçekleştirdiğimiz entegrasyon seanslarında katılımcılardan aldığımız geri bildirimlerde de bu etkiye çok kuvvetli şahit oluyoruz.

Nar Anne ve Düşü...

Eveeeet kocaman bir ekip bizi çok güzel bir şekilde ağırladılar. Burada konuştuklarımın dışında konuşup ta yer veremediğim birçok emekçi var orada. Onlar canla başla hevesle ve hep gülümseyen bir ifadeyle yaşıyorlar orada. Yaşıyorlar diyorum çünkü orası yaşamayı sevdiğinde huzura dönüşen bir köy… Belki nüfus müdürlüğünde kütük yapılmayacak bir köy ama şahane bir hikâyesi var. NARANNE’nin dediği gibi onun düşü şimdi onların işi oldu. Düşlemenin hayata geçmiş halini bir başarı hikâyesinde daha gördük birlikte şahit olduk. Kalemim yettiğince Nar anne gibi insanları sizinle tanıştıracağım.

Unutmayın

‘’DÜŞTÜĞÜNÜZ YER HAZİNENİNİZİN OLDUĞU YERDİR’’

-Nar Anne sözü-

http://www.narkoy.com/