Pazar "Dans etmeyi çok severim. Bir müzikalde rol almak istiyorum"

"Dans etmeyi çok severim. Bir müzikalde rol almak istiyorum"

16.07.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Üç yeni filmde başrol, bir dizi ve iki filme yönetmenlik... "Çalıştıkça güzelleşiyorum" diyen Türkan Şoray bu yaz çok yoğun. Dans etmeye, şarkı söylemeye bayıldığını söyleyen Şoray: "Bir de sahnenin tozunu yutmayı, bir müzikalde rol almayı istiyorum"

Dans etmeyi çok severim. Bir müzikalde rol almak istiyorum

Biz balkonda çaylarımızı içerken Türkan hanım geliyor. Garip bir ışığı var denir ya... Annemle aynı lisede, Fatih Kız Lisesi'nde okumuşlar. Annem anlatır: "Müjde Ar da bizim liseden. Pilav günlerinde buluşuruz. O bizden biri gibi. Gelir, oturur, sohbet eder. Ama öbür yanda herkes koşa koşa Türkan Şoray'ın yanına gider. Kadın fotoğraf çektirmekten 'Bir dakika, bir saniye' demekten tek kelime sohbet edemez. Ama o tam bir artist..." Bizi Gülşen hanım karşılıyor, beklememiz için balkona alıyor. Harika bir Boğaz manzarası, ağaçlar, geniş bir balkon. "Siz şuraya geçin ama fotoğraf için bu mavi koltuklu bölüm daha uygun" diyor. Zaten çekim boyunca foto muhabirimiz Ercan reflektörü bana tutturmaya çalıştıkça, benden bu konuda pek memnun kalmayan Türkan Şoray "Gülşen bilir, o tutsun" diyor. Her şeyden anlıyor. Gülşen, Şoray'ın eli ayağı gibi bir oraya bir buraya koşturuyor. Balkonda belirdiğinde de aynı şey oluyor, himin toparlanıp ayağa kalkıyoruz. Anlatmaya başlıyor. "Yarın çekimler başlıyor, Uğur Yücel'in filmi. O kadar yoğunum ki." Koşarak içeri geçiyor, elbisesine uygun kolye bakıyor Gülşen'le. "Görüntünüzün aksine ne kadar hızlı yürüyorsunuz" diyorum, "Gerektiği yerde de ağır yürümeyi çok iyi bilirim!" diyor. O kadar profesyonel ki, çekimleri yönlendiriyor. Hemen bir şal istiyor, renklendirmek için. Bahçede çekim yapmak istediğimizde "Üstümü değiştireyim" diyor. Biz cesaret edip soramazken o "Şöyle yere uzanayım mı?" diyor. Gülşen reflektörle, aynayla peşinde. Balkona geri çıktığımızda yine anlatmaya başlıyor. "Bak bu benim dua ağacım. Bu da hayran olduğum bir ağaç. Ben bunlarla, mehtaplı gecelerde ayla konuşurum. Burada oturur kafamı dinlerim" diyor. Sohbet başlayıp da "Hangi genç sinemacı kadınla konuşsak bir Türkan Şoray kanunları lafı geçiyor. Vallahi Hammurabi kanunları gibi" deyince ben, kahkahayı basıyor. "220 film yapmışsınız. Dünyada en çok film yapma konusunda rekor erkeklerde John Wayne'de, kadınlarda sizdeymiş. John Wayne de öldü, bir siz kaldınız" diyorum kollarını havaya kaldırıp "Rekor bendeeee!" diye seviniyor. Bu arada bir telefon çalıyor, telaşlanıyor. Zaten hemen telaşlanabiliyor. Pasta istediği gibi değilse, kahvesi hemen gelmezse... Fazlaca heyecanlı. Ama bu telefon için neden telaşlandığını hemen açıklıyor. "Bu özel numara. O telefon çalınca anlıyorum ki Yağmur." Konuşmaya başlıyorlar. Belli ki bir sorun var. Galiba kızıyla ilgili yanlış bir haber... Telaşlanmıyor, "Merak etme. Şöyle dersin olur biter" diyerek rahatlatmaya çalışıyor. Sonra bana dönüp "Yağmur tanınmış bir anne-babanın kızı olduğu için bunları yaşıyor. Genç kız, eğlenmek, gezmek doğal hakkı" diyor. Bu arada, yaptığım bunca röportaj içinde hayatımda gördüğüm en güzel dudaklara sahip kadın olduğunu söyleyebilirim. Gözlerine, bakışlarına hiç girmiyorum. Ve hâlâ bir "Sultan", etkileyici, çekici, hoş. Ercan bile "Acaba ben de sizinle bir fotoğraf çektirebilir miyim?" diyor, fotoğraf makinesini elime tutuşturuyor. Ben de çıkarken hayatımda ilk defa imzalı fotoğraf alıyorum, teyzem ve babaannem için. "Ağaçla, mehtapla konuşurum" "Film çalışmaları başladığında hayata dönerim" O film TV içindi. Can Gürzap'la oynuyorum. Onu çektik bile. İnanılmaz güzel bir film oldu. Engin Ayça'nın "Suna" filmine başlayacağız eylül ayında. Engin Ayça'yla biz çok güzel bir film yapmıştık: "Soğuktu ve Yağmur Çiseliyordu". O filmin özel hayranları vardır. Yeni film sahil kasabasında eczanesi olan Suna'nın hikayesi. Bir kadının İstanbul'dan gelen arkadaşlarıyla beraber ruh dünyasının allak bullak oluşunu anlatıyor. Bu yaz üç-dört tane yeni sinema projeniz var. Biri galiba Yusuf Kurçenli'nin yönettiği "Aşk Beklemez"... "Hayatımın Kadını". Uğur Yücel hem yönetiyor hem oynuyor. Yönetmenliğini çok beğeniyorum. Oyuncu olarak da çok etkileyici. İkimizden seyirci güzel bir şey bekleyecektir. Biz de bu beklentileri karşılayacak bir film yapacağız inşallah. Tutkulu bir aşkın hikayesi. Mekanlar çok hoş. Balat civarında çekilecek. Çok bizden, kalbe dokunacak bir film olacak. Uğur Yücel'le de bir film projeniz var. Seviyorum ben çalışmayı. Çalıştıkça dirilmiş, gençleşmiş, güzelleşmiş hissediyorum. Çalışmak mucizevi bir şey. Setler, çalışmak benim yaşam biçimim. Sabah 6'da sette olmak için 5.30'da kalkıyorsam inanın bundan hiç şikayet etmiyorum. Bir şeyler üretmediğimde kendimi ot gibi, işe yaramaz hissediyorum. Kendinizi de bırakıyorsunuz o zaman. Ama film çalışması başladığında spor yapıyorum, zayıflıyorum, krem sürüyorum, bir kuaföre gidiyorum. Yani hayata dönüyorum. Bayağı yoğun bir yaz olacak. Hepsine nasıl yetişeceksiniz? İnşallah. Bir-iki tane de dizi teklifi var. Biri sitcom. Ve de benim yönetmenliğini yapacağım yerli bir-iki proje var. Birisi tamamen bir erkek hikayesi. Mevsimlik işçi... Allah bunları gerçekleştirmeyi nasip etsin, sağlık versin. Yani bu yaz en güzel olduğunuz dönemlerden biri olacak. "Sete 10 dakika geç kalsam 20 kere özür dilerim" Biz emekçiyiz. Siz star falan deseniz de. Bir film meydana gelirken gerçekten çok büyük emekler veriliyor. İnanılmaz şartlarda çalışılıyor. Pırıltılı dünya falan değil. Bir film teklifini kabul ettiğinizde her koşuluyla kabul ediyorsunuz. 40-50 kişilik bir ekip var. İşimiz bitip de eve dönmek için arabama bindiğimde inanın içim acır. Biz evimize dönüyoruz, onlar orada kalırlar, ışıkları, malzemeleri taşırlar. İstersem starlık da oynarım, yarım saat geç de giderim. Ama kazara 10 dakika geç kalırsam inanın 20 kere özür dilerim. Ben böyle yaptığım zaman herkes de böyle şeylere dikkat ediyor. Sizi bilenler anlatıyor, sette kaprisiniz hiç yokmuş. "Ben sultanım, şunu isterim, bunu yerim" demiyorsunuz. "Herhalde doğduğumdan beri panik atağım" Bak gene koltuğun ucundayım. Sizinle yıllar evvel buluştuğumuzda ben size titremelerinizin nedenini sormuştum. Siz de hem zamanında attan düşüp boynunuzu kırmanızın etkisi olduğunu söylemiştiniz hem de çok heyecanlı olduğunuzdan bahsetmiştiniz. Hatta "Bak şimdi seninle konuşurken bile koltuğun ucunda oturuyorum, bir sırtımı yaslayıp rahatlayamadım hayatımda" demiştiniz. Ne yapalım, o heyecan bende hiç bitmiyor. Çok mükemmeliyetçi bir yanım var. Bir de hiç sakin değilimdir, sürekli pırpırdır içim. Panik atak değil herhalde bu. Panik ataksa da ben panik atak doğmuşum, yıllardır böyleyim. Dıştan sakin, oturaklı görünürüm ama içim çok tezdir. Yani devam ediyor. Heyecan, titreme, panik bir yandan da herkesin gözü önünde, ünlü biri olma... Zor değil mi? "Filmlerimle hep kadın sorunlarına değindim" Sanatçı kişiliğiniz ister istemez sizi çevrenize çok duyarlı kılıyor. "Ben mutlu olayım, gerisi umrumda değil" diyen bir insan değilim. Bir gazete haberi, TV haberi inanılmaz etkiliyor beni. Daha çok da kadınların yaşadıkları, problemleri. Yaptığım filmlerde bu konulara değindim hep. Mesela "Hazal" töre cinayetiyle ilgilidir. "Berdel" bir kadının erkek çocuk doğurma baskısıyla ölüme gitmesidir. "Seni Kalbime Gömdüm" kocasının yanında bir süs bebeği gibi dolaşan kadının dramıdır. "Sultan" varoşlarda yaşam mücadelesi veren dul bir kadının hayatıdır. "Mine" mesela... 80'lerde feminizm duyulmaya, yayılmaya, başladığında çıkmıştır o film. Kadının kendini, cinselliğini keşfetmesiyle ilgilidir. Ondan sonra farkındaysınız kadın dergileri çoğaldı. Kadının kendi bedenini tanımasıyla ilgili tabu olan şeyler yavaş yavaş yıkılmaya, günlük gazetelere geçmeye başladı. Ayrıca kurulduğundan beri Aile Planlama Vakfı'nda onlarla birlikte çalışmaktayım. Şimdi töre cinayetleri beni çok etkiliyor. Bilsem ki ben bugün arkama bin kadını takıp yola çıkacağım, oralara gideceğim ve tüm sorunlar hallolacak; hemen çıkarım. Ama bireysel bir şekilde ne yapabilirsiniz? Siz filmlerinizle kadın sorunlarıyla ilgili birçok şey yapmış oldunuz, ayrıca yine kadınlarla ilgili bir şeyler yapıyor musunuz? "İlgiden nasıl rahatsız olabilirim? İnsanların gözündeki o sevgi pırıltısını görmezsem kahrolurum" Şöhretli olmak sevilmek demek. O kadar alıştım ki yıllardır sevilmeye. Bu Allah'ın verdiği bir ayrıcalık. Anadolu'da herhangi bir kapıyı çaldığınız zaman biliyorsunuz ki orası sizin eviniz. Karşılaştığınız kişi sizin kız kardeşiniz, abiniz gibi. 40 senedir bunu o kadar hissediyorum ki. Bundan nasıl rahatsız olurum? Sokağa çıktığım zaman insanların gözündeki o sevgi pırıltısını görmezsem kahrolurum. Beni bu hayata bağlıyor. Bazen sokakta bazı hanımlarla ağlaşırız. Bu inanılmaz bir manevi doyum. Bazı gençler "Üf ünlü olmaktan sıkıldık" derken siz "Allah bozmasın" diyorsunuz. "Burada diskoteklere gidemiyorum ama yurtdışındaki tatil köylerinde bazen dağıtıyorum. Kalabalık arasında kaynıyorum" Valla ben çok şey istiyorum. Tiyatroyu denemek istiyorum. Çünkü hep duyarım "Tiyatro sahnesinin tozunu yutmak" diye. O canlı alkışı, direkt seyirciyle teması yaşamak istiyorum. En çok müzikal istiyorum. Ben dans etmeyi çok seviyorum. Bir tiyatro oyununda rol almak istediğinizi söylediniz. Hepsi hepsi. Göbek, pop, folkloruna kadar... Nasıl danstan bahsediyoruz? Göbek dansı mı, pop mu? Gidip diskoteklerde dağıtamıyorum ama evde ediyorum. İçimde kalmış bir şeydir bu. Evde mi dans ediyorsunuz? Vallahi. Bazen yurtdışındaki tatil köylerinde falan dağıtıyorum. Grup olarak gittiğimizde arada kaynıyorum. Şarkı söylemeyi de çok seviyorum. Bir gece bir kulüp kapatalım size. Ama bir türlü olamıyor. Neyse kapatalım o konuyu. Ben Atilla Özdemiroğlu'yla çalıştım. İnanılmaz bir müzik adamı. O beni çok hazırladı. Her şey hazır gibi. Ama yapım şirketleriyle ilgili falan talihsizlikler oldu. Ee, ne oldu sizin albüm? Yıllardır konuşuluyor. Hah, muradıma ermiş olurum. Şaka bir yana ikisini bir arada kullanacağım bir müzikal çok istiyorum. Teksti, prodüksiyonu çok iyi bir müzikalde çok başarılı olacağıma inanıyorum. Ve inanılmaz da ilgi görür. Bir de bol bol dans ettiğiniz bir klibiniz olursa... "Çok romantik bir kadınım ama bazı şeyler içimizde kalıyor. Buna da alıştım" Aynen, aynen. Onu taşıyamıyorlar. Bir-iki kez böyle şeyler oldu. Çok huzursuz oldular. Zor, evet. Yaşamak isteyip de yaşayamadığım şeyler oluyor. Bazı şeyler içinizde kalıyor. Bir de ben aşırı romantik bir insanım. Ama ben bazı şeylerin içimde kalmasıyla beraber yaşamayı da öğrendim. Siz duygusal, romantik bir kadınsınız ama uzun süredir de yalnızsınız. Zaten diyelim ünlü olmayan bir mimar, bir doktorla tanıştınız. Birbirinizden de hoşlandınız. Romantik bir yemek için dışarı çıktınız. Adam tam size kur yaparken suratına flaşlar patlayacak. Bir, iki, üç dayandı, sonra... Zor bir şey bir ünlüyle birlikte olmak. Hele bir de sizinle olabilmek. "Doğum günlerimde benim için zeytinyağlı dolma mutlaka yapılır" Herkes annesinin yemeğini çok metheder ama benim annem gerçekten inanılmaz güzel yemek yapardı. Dakikada etli biber dolması pişirirdi. Ben de öyleyim. Eve misafir gelsin, beş dakikada evdeki malzemelerle mucizeler yaratabilirim. Çok yetenekliyimdir o konuda. Misafir ağırlamayı ve güzel sunmayı çok severim. Şu anda girip de mutfağa yapmıyorum, yaptırıyorum ama. Yemek kitapları okumayı da çok severim. Yemek yapar mısınız? Zeytinyağlı biber dolma. Doğum günlerimde ve yılbaşlarında mutlaka benim için yapılır. Benim kendime hediyem bu. Doğum günüm geldiğimde ilk onu sorarım: "Zeytinyağlı dolmam yapıldı mı?" En sevdiğiniz yemek? Beğendili kebabı iyi yaparım. Hünkarbeğendi diyorlar galiba ona. Siz neyi iyi yaparsınız? Nerde! Kilolu olduğumu görüyorsunuz. Siz nazikliğinizden böyle soruyorsunuz herhalde. "Kilonuzu nasıl koruyamıyorsunuz?" diye sormanız lazım. Zarafetinizden... Ben bir de sabah kahvaltısı hastasıyımdır. Ama şimdi reçel falan yiyemiyorum. Filmler var diye çok sıkı bir perhize başladım. 10 kilo fazlam var, bu verilmeyecek bir şey değil. Aşağıdaki ağacın vişnelerinden çok güzel reçel yapmışlar ama gidiyorum, kavanoza bakıyorum, geri geliyorum. Tabii mesleğim adına, seyircime saygı adına perhiz yapmam lazım. Tabii hayatımda zaman zaman kendimi bıraktığım oluyor, bu rahatlık da seyircimden geliyor. Çünkü biliyorum ki beni her halimle bağırlarına basacaklardır. Yemeyi seviyorsunuz anladığım kadarıyla. Kilonuzu nasıl koruyorsunuz? "Bu tecrübelerimi, anılarımı yazmam gerekiyor" Son dönemde kadın yazarlarımızın inanılmaz güzel kitapları çıkıyor. Onların müthiş ruh dünyalarıyla ben de zenginleşiyorum. Mesleğimle ilgili kitaplar ve otobiyografiler ilgimi çekiyor. Kitap okumayı çok seviyorsunuz. Daha çok ne tür kitaplar? Yazmam gerektiğini düşünüyorum. İnanılmaz anılarım var. Bu tecrübeleri yazmalıyım. Bu kadar yıl sinemada nasıl kalınır, en azından bunu anlatmam lazım. Kendimle bir hesaplaşma da olacak belki. Siz kendi hayatınızı yazmayı düşünmüyor musunuz?