Mehmet Çağan

Mehmet Çağan

mehmet@mehmetcagan.com

Tüm Yazıları

Nedir bu sır?
Yaratmanın, hoşgörünün,
paylaşmanın sırrı nedir?
Aradım, evrende gezdim.
Ay’a gittim Neil Armstrong'dan önce.
Sırrı kovaladım DNA’ların içinde.
Bulamadım!

Yedi kat çıktım göğe,
tepetaklak ittiler beni dünyaya.
Düştüm annemin kalbinin içine.
Boğulmadım kan dolu bir okyanusta.
Bir tek hakkın olduğunu bilirken
canını verebilir misin
benim için?

Geç kaldın!
Düşünmeden masanın üstüne
kalbini koymuş
annem.

'Aşığın Arsız Nefesi' kitabımdaki 'Anne kalbi' şiirimi Yıldız Kenter seslendirmeden önce “Mehmet bu şiir bütün annelerin.” demişti. Kelimelerin yetmeyeceği anne sevgisini anlatmaya çalışmıştım bu şiirimde. Bir annenin şiddet karşısında çocuğunun önünde siper olmasını bekleriz. Tabii fazla yersen zehre dönüşür. Bilimin ve tasavvufun kucağında bilinçaltını tanıdıkça anladım ki “korumacı ebeveynlik” ne kadar yüksekse annenin travmatik hayat hikayesi de bir o kadar olabiliyor.

Haberin Devamı

Anne kendi yaşadığı zorluğu çocuğunun yaşamaması ve yapmak isteyip yarım bıraktıklarını onun başarması için, kendi hayallerini çocuğunun sonlandırmasını bekler. Sevdiği şeyleri yapma hakkı tanımadan, proje çocuğa dönüştürür. O zorlanmasın, o hiç üzülmesin diye sonu hep mutlulukla biten kitaplar seçebilir. Üzüntünün, zorlanmanın, engelin ne olduğunu bilmeyen çocuk da şımarıklaşabilir. Bir tırtılın kozadan çıkmasına yardım edersen asla uçamaz. Uçmaya yeltenmek ile uçmak ayrı şey değil midir? Emekleyen bebek koşabilir mi? Sorumluluk sahibi, hayatla başa çıkan, güvenli bağlanan bireyler yetiştirmek için önce annenin kafasının rahat, kaygıdan ve korkudan uzak olması, kendisini tehlikede hissetmemesi gerekir. 

Çocuklukta aşırı sorumluluk ile büyüyen, ihmal ve istismara yani taciz veya tecavüze uğrayan, istenmeyen, psikolojik veya fiziki şiddete maruz kalan bir annenin yüreği daha büyüme çağında hırpalanmıştır. Evde bir boğaz azalsın diye veya para karşılığı evlendirilmeye zorlanmamışa ya evden kaçmak için önüne gelen ilk kişiyle ya da âşık olarak kendi isteğiyle evlenebilir. Herkeste böyle olmasa da bilime göre kadınların en ideal evlenme yaşı yirmi beş ve üzeridir çünkü ancak o zaman duyguları önemserken mantıklı bir şekilde eş seçebilen bir zihne sahip olur. O an ki koşullara göre evlenen herkeste sorun olacak diye kesin konuşulamaz. 

Haberin Devamı

Bilinçaltı onarılmadan yapılan evliliklerde şu riskler vardır; aldatılmaktan korkuyorsa onu aldatan, terk edilmekten korkuyorsa güvensiz ve soğuk, aşağılanmaya, şiddete maruz kalmışsa ona şiddet uygulayanı seçebilir ve o kişilerle arkadaş da olabilir. Korktuğu başına gelir; ya istemediği kişiye dönüşür ya da ona zarar verecekle evlenebilir. Özünde herkes aynası ile birlikte olur. Normal bir durum bu! 

Bir çift ayakkabının ikisinde de numara aynıdır. Sağ kırk beş, sol otuz yedi numara ayakkabı ile ne kadar ilerleyebilirsin? Biri yolda yürürken büyük olduğu için ayağından düşer ya da küçük ayakkabı ayağa hiç girmeden bırakılır. İkisinde de sonuç aynıdır. İşte sır budur, farklı numara bir ayakkabıyı kimse tercih etmez. 

Bir insanın dili “mutluluk” derken davranışında “acıdan beslendiğini” görürsen bil ki buna içsel çatışma denir. Şemasal eş seçimi yapmış bir insanın ya kavga çıkaran birini seçmesi ya da her şey yolundayken kavga ortamı oluşturması beklenir. Otorite olmak, sınır koymak, kendini ifade etmek için bağırarak iletişim kurabilir. Kavgacı bir ailede büyüyenler için kavga etmek normaldir, günlük bir olay gibi algılanır. Kavga eder, barışır, küser, yanaşır, uzaklaşır, öç alır, gıcık eder, sorun çözülmeden ilişki devam eder. Çatışmadan beslenen bir bilinçaltı, durgun suyu sevmez çünkü. Şiddet yoksa ilişkiden sıkılabilir o kişi ama o bu isteğin bilinçaltından geldiğini bilmez ve böyle bir ortam istemiyorum diyerek danışmanlık hizmeti alır.

Haberin Devamı

Bir danışanım “İlişkimde artık şiddet istemiyorum. Anlayamıyorum, eşimin alkolik babası onu döverek ona hakaret ederek büyütmüş. Yoksullukla büyümüş ama şimdi biz mutluyuz, paramız var, neden böyle davranıyor. Bunu anlayamıyorum!” diye sormuştu. Bu duruma bir anlam veremediğini, şiddetten kaçanın neden şiddete başvurduğunu sormuştu.

Şimdi şöyle düşün: Bir cenin insana dönüşürken önce kalbi oluşur. Kalbin beyinden altmış kat daha fazla öteyi sezdiğini bilim kanıtladı. İlk oluşan organ kalptir. İnsan yavrusu anne karnında oluşurken hem anneden hem de çevrenden etkilenir. Anne hamileyken dayak yediğini veya hakaret işittiğini düşün, burada sadece anne bu duruma maruz kalmıyor, daha doğmamış olan bebek de şiddetle tanışır. Geç doğum, anne karnında çocuğun farklı yöne dönmesi, zor doğumların bir nedeni de psikoloji olabilir. Anne karnındayken, büyüdüğünde, onun hiç farkında bile olamayacağı travmalar veya korkular böyle oluşur. 

Şöyle bir ev hayal et: Baba anneyi dövüyor, çocuk ele avuca geldiğinde anne çocuğu. Biraz daha büyüyünce baba anneyi, anne çocuğu, baba çocuğu dövüyor. Bu kadar şiddetin içinde bu çocuk ya asi olacak ya da pes edecek. Eğer suskunlaşmışsa ona şiddet uygulatacak, asiyse de şiddet uygulayacağı kişiyi seçmesi sence de normal değil mi? 

Yani annenin psikolojisi nasılsa çocuğunun psikolojisi de ona yakındır. Öfkeli, agresif, dediğim dedik bir anne çocuğunu ihmal ve istismar ederken, travma sonrası stres bozukluğu yaşayan, uyku problemi, geçmişi hatırlatan olaylardan kaçınmaya çalışan, kaygılı, korkan bir anne çocuğunun üstüne aşırı düşebilir. Normal bir durum bu! Evren yasası bu değil mi? Gecenin arkasında sabah, her şerrin altında bir hayır, çaresizliğin arkasında çare, çare aslında sensin. Yani sevgi. “Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?” demiş Şems Mevlana’ya.

Müjde!

Şiddet gören annenin bir çocuğu oldu!

Bu duruma son vermek için bu annenin bilinçaltı gedikleri, travmaları fark edilmeli ve onarılmalıdır. Mutluluk, keyif, haz ile barışmalı, kendi ihtiyaç ve isteklerinin listesi yapılmalı ve onları dışardan değil, kendi karşılamayı öğrenmelidir… Hayatın altının üstünden daha iyi olması için kendini kandırmaya 'Dur' denmeli gerçek çözüme yönelmelisin çünkü şiddeti çözüm, otorite, güç, sevgi zannetmektir asıl sorun…