Tuna Cankurtaran

Tuna Cankurtaran

tuna@disitalmedya.com

Tüm Yazıları

Kadın arabası, kadın içeceği, kadın bedeni ve son günlerin en çok söyleneni kadın cinayetleri.

Eğer bir ürün tasarlıyorsanız önce onu diğer ürünlerden veya hizmetlerden farklılaştırırsınız ve üzerine bir anlam yüklersiniz.  Bu yüklediğiniz anlam  ürünü veya hizmeti tanımlamak için kullanılan slogan, isim, deneyim veya bir çok değişik şekilde olabilir.  Beş duyuya hitap eder şekliyle bir marka yaratırsınız ve markanıza/ürününüze bir kişilik verirsiniz.  Bu Persona’nın bir insan gibi  hitap ettiği düşünceler,  akımlar, modalar olur ve kendine has bir şekilde diğer markalardan ayrışacak şekilde kampanyalarla, sloganlarla, siyası veya oluşan olaylara tepki verir. 

Haberin Devamı

Hedef kitle de bu Persona’yı satın alır. Aslında aynı evsafta ürün veya hizmeti başka bir yerden belki daha ucuza ve daha iyi şartlarda satın alabilir ama almaz.  Çünkü 5 duyusuna uygun olan ve gururunu okşayacak, kendini toplumda konumlandırdığı yere yakın markaları alır, kullanır ve kendince marka olur. Yani aslında ürünün kendi olur.  Siz bir elbise  markası yaratırsınız, markanızın söylemine, Persona’sına  birebir riayet eden birçok marka elçisi oluşturursunuz.  Bu yarattığınız markanın gücüdür.

İşin buraya kadar olan tarafı; konumlandırma, markalama vb gibi bir çok evresini anlatıyor. Klasik pazarlama evreleri anlayacağınız.  

Yazının bundan sonrası ise; kadın ve kadın adı üzerine oynanan markalaşma, konumlandırma oyunlarıyla ilgili. Eğer canınız sıkılacak, bildiklerinize başka bir yerden bakmaya cesaret veya tahammül  edemeyecekseniz, değişimi göze almamışsanız yazının geri kalanını okumanıza gerek yok.  Boşuna zaman kaybı olacak şimdiden söyleyeyim.  Sizin için de yazmadım zaten.

Gün geçmiyor ki bir kadın markası, kadına hizmet veya kadının başına gelmiş elim bir olayla karşılaşmayalım.

“Kadın” kelimesini bir marka olarak düşünürseniz; yukarıda anlattığım markalamanın ve konumlandırma yapıldığını görürsünüz. Kadın söyle yapar, şunu giyer, böyle davranır, edepli olur, şöyle güler, gülmez vs vs. Binlerce baskı unsuru, kelimesi…  Büyük bir kampanya… Her yerden her kesimden destekleri var.

Haberin Devamı

Kadın hakları savunucuları, kadın arabası satıcıları, kadın cinayeti haberi yapan haberciler ve binlerce farklı örnek, hepsi aynı markaya yatırım yapıyorlar. “Kadın”.

Yapılan her iletişim; aslında kadının kendine yapılan düpedüz hakaretten başka bir şey değil. Kadını bireylikten, ferdiyetten, kendini bilmesinden, tanımasından uzaklaştıran, korku duymasını sağlayan, bilinçaltında yetersizlik hissettiren şeylerin bütünü.

Eminim aranızda homurdananlar vardır.  Aklı selim bir şekilde düşünürseniz  kadının hakkını savunmak demek;  kadını yok saymanın yanında  “sen koruyamazsın ben korurum” demek. Sistemin buna izin veriyor olmasa kadını yok sayıyor demek. Kendini bilen , fert olduğunun farkında olan birey kadından bahsetmiyorum. Zaten bunların farkında olan kişinin kendi hakkını  başkasının savunmasına gerek yok.  Lafım “Kadın” markasının temsilcilerine…

Bu ne demek biliyor musunuz? Ben ne dersem o olur  demek.

Öldürülen her kadına kadın cinayeti olarak yaklaşmak kadını nasıl yetersiz, çaresiz, eşinden ve diğer insanlardan nasıl uzaklaştırdığını, korkutarak yalnızlaştırdığını ve asıl üzücü olan hayata karşı direncini düşürdüğünü düşünün. Zaten tepkinin bu kadar büyük olmasının sebebi de insanlara yetersiz hissettiren sistemin yarattığı algı.

Haberin Devamı

Elbette kadın-erkek veya herhangi bir canlının öldürülmesi, eziyet görmesi veya kötü muamele görmesi normal görülemez. İşin bu tarafı tartışmaya bile açık bir konu değil. 

Kadın haklarını korumak veya bir olayı kadın üzerinden işlemek kadına bir katkı sağlamıyor. Bir farkındalık yaratmıyor. Aksine  kadının toplum içerisindeki yerini ferdiyetini daha da çekinik, korkak ve itaatkar hale getiriyor. Kadını kendi kabuğunda yaşamaya mahkum ediyor.

Bilinçaltı pazarlamada ne var biliyor musunuz? Beyin en çok duyduğu kelimeyi, gördüğü resmi, görüntüyü doğru kabul ediyor. -Burası çokomelli yeri-  Hem de duyduğu şekilde. Yani kadın cinayeti dediğinizde beyin bunu direkt kadın+cinayet olarak alıyor.  Kadın cinayetine 3. boyut kazandıran duygu, korku, sevgi, aşk işin içine girdiğinde direkt olarak kadın+cinayet kelimesi fiile dönüşüyor.  Sonrası malum haberlerde duygu dalgasından başka bir şey değil.  Ölen de gerçekten öldüğüyle kalıyor.   Burada asıl sorum: Acaba katil öldüren mi? Yoksa bu fiili yerine getirmesi için bilinçaltına giren, girdirilen bilgiler mi?

Kadıncağız öldüğüyle kalıyor. Bir iki gün haberlerde manşet, üç beş sosyal medya hashtag’i, çok üzüldümler felan. Bu iki yüzlülük bir dahaki ölüme kadar devam ediyor. 

Kadın kendine öyle veya böyle yüklenmiş olan bir çok olguyu, düşünceyi, elbiseyi bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde giyiyor. Taşıyor.

Kısır döngüden çıkmak isteyen de bu iki yüzlülük içerisinde  kendi cinslerinden ve öğretilmiş kadınlık şiddeti içerisinde kendini avutuyor veya sessiz kalmayı seçiyor.  Ferdiyetini, kendi kişiliğini, doğrularını başkasının kontrolüne  bırakıyor. 

Bir erkek olarak üzülerek söylüyorum:  “kadın” markası kullanan her kadın, dayatılan gibi davrandığında veya davranmak durumunda kaldığında  kendini kadın olarak hissediyor.  Ancak bu şekilde kadın olduğunu düşünüyor.  Kadın olmanın kriteri şiddet görmek, küçümsenmek, yetersiz hissetmekten veya tam tersi çanta, tek taş  satın almak, çok güzel yemek yapmaktan geçiyor sanki.   Ne kadar kısıtlı bir alan. Açık hava hapishanesinin diğer adı.

Oysa; kadın  hayatiyetin ta kendisi. Hayatın başlangıcı, kendisi. Gelin görün ki kendinde bu hayatiyeti bulamadığı için bütün bunları yaşıyor.

Bakmayın buraya kadar “kadın” hakkında yazdıklarıma bir erkek için de kadının bu şekilde olması hayata aynı şekilde eksik, korkak, ferdiyetinin farkında olmadan baktırıyor.  Kısır döngü zaten burada başlıyor ve bitiyor.

Çözüm mü ne?  Çok basit kendini bilmek! Her türlü isim, sıfattan soyunmak. Kendi özüne dönmek. Kimin ne dediğine bakmadan, özünden  içinden geldiği gibi yaşamak.

İnsan kendini bildiği kadar özgürdür. Başkasının öğrettiği kendini bilmekten bahsetmiyorum…

 

Tuna Cankurtaran

Dişital Medya

tuna@disitalmedya.com