Uzm. Dr. Seda Ülgen

Uzm. Dr. Seda Ülgen

xsulgen@yahoo.com

Tüm Yazıları

Kucağımdaki kitaptan gözlerimi uzaklaştırdım, zihnimde az önce okuduğum kelimeleri tekrarladım. “İyileştirme organı bilinçaltı, iyileştirme süresi ise inançtır”. İnanç olmadan bilinçaltı çalışır mı? Bilinçaltının yapıtaşları sahip olduğumuz inançlar, değil mi zaten? Kafamda deli sorular. Joseph Murphy’nin kelimelerini zihnim tekrarlamaya devam etti. “İyileştirme organı bilinçaltı, iyileştirme süresi ise inançtır”.

Mesleğimin çok erken dönemlerinden beri bilinçaltının labirentlerinde dolanmak ve şifrelerini kırmak bana haz veriyor. Yaşamın o görülmeyen derinliğine ve mucizevi tarafına dokunmak, çok kolay ifade edilebilecek bir deneyim değil. Bazı şeyleri kelimelere dökünce basitleştiriyoruz, bilinçaltını da öyle. Çok sevdiğim bir üstat, evreni anlamak konusunda şöyle bir tanımda bulunmuştu. “Düşün!” dedi “Senin zihnin bir kova ve evren bir okyanus. Kovana okyanusun suyundan doldurup koca okyanusu tanımlaman, mümkün mü?”

Haberin Devamı

Bilinenin çok ötesinde, ustalıkla tasarlanmış, yönetmenin akla gelebileceklerin çok ötesinde sürprizlerle donattığı bir Avrupa filmi izlemek gibidir, bilinçaltına dokunmak… O yüzden derinine dalmak cesaret ister.

Çoğu insan benzer kalıpların olduğunu düşünür, basit matematiklerin olduğunu… Evet, çalışma dinamikleri evrenin matematiksel kurgusu gibi zihnin kendi matematik kuramları ile doludur. Ama her formülün ince tasarımı kişiye özel sırlarla doludur. O yüzden güzeldir, dedim ya herkesin bilinçaltı tıpkı parmak izleri gibi benzersizdir.

Joseph Murphy’nin kelimelerine geri döndüm, haklıydı, bilinçaltı müthiş bir iyileştirme gücü içeriyordu. Şu dönemde ne kadar da çok iyileşmeye ihtiyacımız var. Yorulduk çünkü belli ki bir şeyler değişmezse önümüzdeki günler de tekrar yorulabileceğimiz günler kapımıza doğru yaklaşmakta. Düşünmesi bile korkutucu.

Kaçınmak için sosyal medyaya yöneliyorum, sanki kendi zihnimin yağmurun geleceğini andıran bulutlar gibi kararan düşüncelerinden kaçabilirmişçesine. Tesadüf o ya, sosyal medyada önüme büyük puntolarla yazılmış “Virüs yapay, pandemi tasarı. Büyük bir algı savaşı, maskeye hayır!” sloganları çıkıyor. Kaygıdan yorulan zihnim bir an için umutla her şeyin bir kandırmaca olduğunu düşünerek eski günlerine dönebilmek için kelimelere sarılmaya çalışıyor. Yok, olmuyor, kelimeler ellerimden hızla kayıyor. Herkes inanabilir ama ben baştan kaybetmişim. Meslek olarak gerçeği kendi gözleri ile izleyenler grubunda olunca inanmak için insanın dışarıdan çok az şeyi oluyor.

Haberin Devamı

Virüs komplo olabilir, pandemi algı yönetimi olabilir, topluma korku salınıyor olabilir ama sonuçta tüm bunları gerçek olan bir şeyle yapıyorlar. Zarar veren, öldüren bir virüsle… Sonuçta ölenler gerçek, hastanede uykusuz, bitkin savaşan meslektaşlarım gerçek.

Zihnim bu sefer Joseph Murphy’nin kelimelerine yöneliyor. Sisli anılarından pandemi döneminde rastladığı “İnanırsak bize bir şey olmaz, hastalanmayacağımı düşünürsem corona bana dokunmaz” … Acaba? Düşünerek bu durumun içinden çıkabilir miyim? Eğer öyle olsaydı, “secret” hikayeleri ile herkes zengin olurdu. Şimdi hepiniz bana bilinçaltı ile çalışıp bilinçaltının gücüne inanmadığımı mı soracaksınız? Tam tersi, bilinçaltı dünyada karşılaşabileceğiniz en büyük güçlerden biri.
Bu gücü bu yönde de kullanabilirsiniz, tabii uzun yıllar meditasyon yapan üstatların kalp atım sayılarını, tansiyonlarını kontrol edebilmeleri, süt içtiklerinde bunu işerken bedeninden işlenmeden atılmalarını sağladıklarındaki gibi beden üzerinde büyük bir iradevi kontrole sahip bir disiplininiz varsa.

Haberin Devamı

Bilinçaltı kaslardan farklı çalışmıyor. Çeşitli bedensel sporlarlarla uğraşanlarda aklınızı durduracak hareketler görebildiğinizde nasıl bu kişiler o hareketlere ilk denemelerde ulaşmıyorlarsa, bedenlerini o kadar esnek ve güçlü tutmak için her gün düzenli çalışıyorlarsa bilinçaltının gücü de biraz benzerdir.

Bilinçaltı inandığı bir şeyi bedeni için o an gerçek kılabilir, ama asıl önemli olan hastalananları, hastalıktan maddi manevi zarar görenleri gördüğünde buna inanmaya devam edebilecek mi?
O yüzden bilgi, farkındalık önemli. Biz milletçe bilginin bizim için keyif veren sözcüklerini alıp gerisini bırakıyoruz. Asıl değişim yaratan, asıl anahtar olan kısmını… Sonra da hep bir kurban olmaktan bahsediyoruz. Mağdur olmaktan, hayallerimizin hep engellenmesinden, herkesin hayatının yolunda olmasından bizim eksik kalmamızdan. Asıl bir şeyleri bilgiyi, yolu eksik bırakan biz değil miyiz aslında? Kolay, keyifli kısmını alıp asıl emek, enerji, zaman gerektiren kısmını bırakan…

İnanırsak, pandemiden etkilenmeden geçebilir miyiz? Tüm olan gerçekliği sadece düşüncelerimizle değiştirebilir miyiz? O bir sonraki haftanın yazısının konusu… Görüşmek üzere…


Uzm.Dr. Seda Ülgen
xsulgen@yahoo.com