Siyaset Erdoğan, solun boş alanına yönelecek

Erdoğan, solun boş alanına yönelecek

23.07.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Türkiyenin AB ilişkilerini değerlendiren Fogg, solun daha çok yönetime yakın durduğunu ve değişimden çok, statükoyu temsil ettiğini söylüyor

Erdoğan, solun boş alanına yönelecek

Avrupa Birliği Türkiye Temsilcisi Karen Fogg: Türkiyede merkez sol ve sağda yeni partiler kurulması arayışları hızlandı ama AB ülkeleriyle kıyasladığımda bunun o kadar da kolay olmadığını düşünüyorum.Sola bakalım. Avrupadaki benzerlerinin aksine sol bu ülkede daha çok yönetime (establishment) sisteme yakın duruyor. Değişimden çok statükoyu temsil ediyor. Ortodoks yapıda.Merkez sağ, ya ekonomik ve siyasi liberalizmi benimsiyor ya da daha muhafazakâr kimliğe sahip oluyor.Merkez solda eksik olan halkın kendisidir. Partiler daha elitist kalıyor, tabanı tam kavramıyor. Türkiyede solun tuhaflığı burada. Avrupada sağ partiler sistemle bütünleşir. Sol bunu reddeder.Tayyip Erdoğan solun boşalttığı alana yönelecek gibi. Pragmatik davranacak.Din meselesi ne olacak? Avrupadaki Hıristiyan demokrat partilerle yenilikçi hareketi birbirine benzetmek mümkün mü? Müslüman demokrat tanımı yapılıyor.FOGG: Benzerlikleri var, potansiyel olarak. Vaat edici benzerlikler var. Avrupadaki Hıristiyan demokratlar, halkın sosyal ve kültürel huzurunu temel alırken öte yandan ekonomik liberalizmi savunuyorlar.Benzeşme dünyevi mi, dinin siyasallaşması söz konusu değil mi?FOGG: Erdoğan ve çevresinin Hıristiyan demokratlar gibi hareket etmeye çalıştıklarını düşünüyorum. Benzerlik şurada; siyasal ve ekonomik tartışmalara bir bakıma kültürel, ahlaki değerler katmaya çalışıyorlar. Bu bağlamda daha önce söylediğim şeyi tekrar edeceğim, Türkiyedeki partiler Avrupadaki benzerleriyle bir diyalog, iletişim içinde değiller, bunu büyük eksiklik olarak görüyorum. Oysa daha yakın çalışmalılar. DSPnin ya da CHPnin Avrupa soluyla ilişkide olması gerekmez mi?CHP, Sosyalist Enternasyonale üye değil mi?FOGG: Şule Bucak ayrıldıktan sonra ilişki koptu, Baykalın kongresinde Sosyalist Enternasyonalden bir kişi yoktu.Erdal İnönü, Sosyalist Enternasyonal yönetimindeydi, istifa etmiş...FOGG: Onun henüz partisi bile yok! Avrupadaki muhafazakar partiler birliğinde de sadece Bülent Akarcalı çalışıyor. Siyasi partilerin AB içindeki dayanışması, Türkiye için motor olmalı. Ama nedense bu ilişkiler önemsenmiyor. Parti dayanışması retorikte kalmamalı, Avrupa ile Türkiye arasındaki siyasi ilişkiler, partiler düzeyinde geliştirilmelidir. Yeni oluşumları nasıl karşılıyorsunuz? Tayyip Erdoğan ve Kemal Dervişin siyasi gelecekleri hakkında yorumunuz nasıl? FOGG: Ben siyasal bilgiler eğitimi aldım, o nedenle ülkelerdeki değişimi merakla izliyorum. Buradaki soru şudur. Yeni oluşumlar gerçekten yeni güçler midir, yoksa var olan güçlerin yeniden şekillenmesi ve örgütlenmesi midir? O konuda bir şey söyleyemiyorum. Kriz, AB yolunu zorlaştırdı AB Türkiye Temsilcisi Büyükelçi Karen Fogg ile Ankaradaki ofisinde görüştük. Büyükelçi Fogg, önümüzdeki mart ayında, Kopenhag kriterlerine yanıt niteliğinde bir adımın atılacağını düşünüyor. Kapıyı açacak tek bir anahtarın olmadığını belirten Fogg, "Anayasa değişikliği ve mini paket geçerse, Avrupada büyük etki yapar" diyor. Ekonomik istikrarı önemli bulan Fogg, krizin yolu zorlaştırdığını söylüyor. "Ancak, Türkiye AB ilişkileri son ekonomik krizden ötürü zarar görmüştür denemez" yorumunu yapıyor. AB süreci nefretle coşku arasında gidip geliyor... FOGG: Türkiye bütün diplomatlar için son derece ilginç bir ülke ama benim için çok daha özellikli... Bir geçiş döneminde. Liberal ve modern anlamda geçiş sürecinde olan ülkeler beni daha çok çekiyor. Avrupa Birliğindeki kariyerim bana şunu gösterdi; AB entegrasyonu, aday ülkeler açısından değişimin motoru işlevi görüyor. Daha önce Doğu Avrupa ülkelerinde de bunu gözlemlemiştim. Türkiyede değişimin sancıları yaşanıyor. AB süreci de nefretle coşku arasında gidip geliyor.AB dışında sizi etkileyen olaylar?FOGG: Türkiye ile Yunanistan ilişkilerindeki gelişme beni çok etkiledi. Mucizevi bir nişan gibi... Halk da bunu benimsedi. Bir diplomat olarak yadırgadığım noktayı da açıklayım. Dışa karşı güvensizlik duygusu var. Avrupaya karşı bunun aşılamadığını görüyorum. Tarafların daha fazla yakınlaşması ve diyalog kurması gerekiyor... Düşmanca görülen Batıya karşı bir korunma duygusu var. Oysa zihinlerdeki bu kaygı dostluğa dönüşse ilişkiler daha hızlı gelişebilir.Aradaki korku duvarları o kadar yüksek mi?FOGG: Elbette olumlu pek çok nokta var. Türkiye büyük bir ülke, enerjik ve hareketli ama bu daha çok ülkenin içinde ortaya çıkan bir şey. Dışarıya doğru tam kanalize olamıyor. Bana göre bu duvarların oluşmasında siyasilerin sorumluluğu az. Tabii ki kültürel, tarihi geçmişten gelen faktörler var ama bunun yanında, sosyal ve ticari açıdan bir iletişim eksikliği ve motivasyon sorunu olduğunu da kabul etmeliyiz. Kriz döneminde Ankarada AB büyükelçisi olmak nasıl bir duygu? Siz aynı zamanda Türkiyenin adaylık sürecinde özel bir misyona sahipsiniz... Referansınız daha çok Amerika Bu mesafenin açılmasında şöyle bir toplum psikolojisi etkili olabilir mi: "Nasıl olsa bizi ABye almazlar!" Türkiye ile öteki adaylar ayrı iki rayda gidiyorlar sanki... AB üyeliği masallardaki Kaf Dağının ardında mı?FOGG: Ben bireysel anlamda duygulara egemen olan, bilinçaltındaki uzaklıklardan söz ediyorum, yanlış anlaşılmasın, kurumsal anlamda Ankaranın adaylığına set çekmiyorum. Türkiye AB yolunda ilerliyor. Burada şuna dikkat edilmeli; siyasi kriterler, değişim, bunlar ABye girmenin şartları, üyelik olmazsa yapılmayacak şeyler değil. Ben 3 yıllık görev sürem sonunda bu değişimi gözlüyorum. Önemli bir faktör de Türkiyede referans olarak ABden çok ABDnin görülmesi. Özellikle gençler Avrupadan çok Amerikaya yönelmiş durumdalar, orası daha cazip görünüyor. Derviş yeni aktör FOGG: Kesinlikle, yeni bir aktör. Belki de kendi isteğinin dışında fazla politize görülüyor. Derviş büyük yetenekleri olan ve siyasi potansiyele sahip bir kişi olarak karşımıza çıkıyor. Ancak siyasi geleceği hakkında bugünden yorum yapmak erken olur.Derviş bir teknokrat ve son ekonomik programın simgesi. Program bir kazaya uğrarsa ne olur?FOGG: Ben felaket senaryoları üzerinde fikir yürütmek istemiyorum. Başbakan, başbakan yardımcıları ya da Dervişle ilgili spekülasyonları doğru bulmuyorum. Bir hükümetin, ülkenin kaderinin bir kişiye aşırı şekilde bağlanması gerçekçi olmaz. Program Türkiyenin programı. Bu sözlerim başka alanlarda örneğin AB üyeliğinde ulusal programın uygulanması için de geçerli.Kemal Dervişin Euroya geçiş önerisi vardı, ABden önce bu mümkün mü?FOGG: Bir ülke kendi parasını güçlü gördüğü bir para birimine sabitleyebilir. Bu ABye dahil olmak anlamına gelmez sadece oranları belirlemede bir ölçüdür. Dervişin söylemek istediği TLnin istikrarıyla ilgili bir şey. Kemal Dervişe geçersek... Dervişi müstakbel siyasi aktörlerden birisi olarak görüyor musunuz? İyimserliğiniz az FOGG: Türk halkı nereye gideceğini, hedeflerini biliyor. Biraz iyimserlik eksikliği var. Helsinki öncesi dönemde ABye karşı daha fazla gerginlik ve tepki vardı ama sonradan değişti. Önce bir heyecan sonra durgunluk yaşandı. Bu yıl yine hareketlenme başladı. Artık herkes görüyor ki, AB yolu açık ve o yolda yürümek gerekiyor.Ankarada görev yapmanın güçlüğü gelgitler arasında politika çizmek olsa gerek... Bu haber trafiğinde gündemi izlemekte zorlanıyor musunuz?FOGG: (Anadolu Ajansından geçen bir son dakika haberini gösteriyor) Başbakan Ecevitin açıklamasını duydunuz mu, Denktaş masaya oturacakmış... Türkiyenin gündemi süper! Harika... Bir diplomat olarak görev yapmak insana delicesine zevk veriyor. Benim için Türkiyede bulunmak büyük bir ayrıcalık. Sokaktaki insanın ABye bakışı nasıl? Gerçeküstü haberler yayılıyor FOGG: Hayır. Tabii bazı yorumlardan sıkıldığım, yeter dediğim oluyor. Mesela, AB konusunda aşırı milliyetçi bazı yayınları okuduğumda tepki gösterdiğim oluyor.Başbakan öldü haberini duyunca ne yaptınız?FOGG: Beni düşünmeye zorluyor bu tür haberleri, bu kadar gerçeküstü enformasyon ve hayal gücü, ölmeyen birini öldü gibi gösteren spekülasyonları yadırgıyorum. Tabii ABde de aykırılıklar yaşanıyor ama Türkiyede böyle bir söylenti çıktığında bütün ülkeyi etkisine alıyor ve herkes bunu konuşmaya başlıyor.Siz de paniklediniz mi?FOGG: Türkiyede geçirdiğim 3 yıl bu tür söylentileri kuşkuyla karşılama konusunda bana hayli refleks kazandırdı. Olayların hızı bunaltmıyor mu? Her gün yeni bir kriz, siyasi, ekonomik... Türkiye esniyor FOGG: Geride kaldı! Türkiye açısından yararlı olmayan bir tartışma.Askerin siyasetteki rolüyle ilgili tartışmaya ne diyorsunuz?FOGG: Türkiyede siyasilerle askerler arasındaki ilişkiler zamanla gelişecek. AB üyelik sürecinde uygulayacağı siyasi ekonomik kriterlerin yaşama geçmesine paralel olarak asker sivil ikilemi de azalacak.Ulusal Programdaki şekliyle MGKnın konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?FOGG: Burada önemli olan asker sivil ilişkilerinin gelişmesidir. Kâğıt üzerinde MGKnın ne tür statü kazanacağından çok anlayış birliğinin gelişmesi önemlidir.Kopenhag kriterleri açısından Güneydoğuya bakış nasıl?FOGG: Avrupa kamuoyunda dil ve kültürel haklar, ifade özgürlüğü gibi konularda insanlar çok duyarlı, Kürtleri de bu kapsamda görüyorlar. Hakları kısıtlanmış olarak görüyorlar. Anadilde eğitim, televizyon, radyo yayınına izin verilmesi çok önemseniyor. Teknokrat hükümet tartışmasını nasıl karşıladınız? Kıbrıs çözülmeli FOGG: Denktaşın masaya oturması çok önemli. Kıbrıs kâğıt üzerinde bir koşul değil. Ancak BMde müzakerelerin başlaması Türkiyenin AB yolunda yürüdüğünün çok ciddi kanıtı olarak algılanacak. Havayı değiştirecek.Kıbrısta iki tarafın da kazanacağı bir çözüm (Win Win) arzu edilen bir şey. Bu yapılabilir. Kıbrıs Türklerinin kaygılarını gidermek de mümkün.Nasıl?FOGG: Güvenlik, eşitlik çerçevesinde, BMnin gözetiminde Genel Sekreterin hazırlayacağı öneriler temelinde çözüme gidilebilir.AB de kendi içinde hâlâ genişlemeyi tartışıyor. Türkiye genişlemenin içinde mi? Öteki adaylara göre durumu nedir?FOGG: Evet, genişlemenin bir parçasıdır. Adaylar ailesine en genç katılan ülke oldu. Türkiye sürece dahil olduğunda öteki adaylar mesafe almıştı. Öyle tek tip adaylık yok. Maltayla Polonyayı yan yana getirmek yanlış olur. Sadece büyüklük, küçüklük meselesi değil, örneğin Maltada AB üyeliğine muhalefet eden bir parti var. Türkiye ile diğer adaylar arasındaki fark, siyasi kriterleri yerine getiren ülkelerle müzakerelerin başlamış olmasıdır. Teorik olarak şartları yerine getirdiğinizde öteki adayların önüne geçmek de mümkün. Verheugen geçenlerde Avrupa Birliği 27 üyeli olacak dediğinde Türkiye bu 27 ülkenin içinde olabilir diye ilan etti.Ankarada görev yapan bir büyükelçi olarak şu senaryoya diplomatik tepkiniz nasıl olurdu? Güney Kıbrıs AB üyesi olmuş, Türkiye müzakerelere bile başlayamamış...FOGG: Bu da bir felaket senaryosu, yorum yapmam. Ya Kıbrıs?