Siyaset SOHBET ODASI

SOHBET ODASI

28.01.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Prof. Şenatalar, sol partilerin emekçi sınıflara dayanıyor gözükmesine rağmen onlardan oy alamadığını söylüyor. Şenatalar’ın başkanı olduğu TÜSES’in araştırmasına göre 1999 seçimlerinde MHP, sol partilerden daha çok işçi oyu aldı

SOHBET ODASI

SOHBET ODASI

Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Burhan Şenatalar:
MHP ‘sol’un oyunu aldı
Prof. Şenatalar, sol partilerin emekçi sınıflara dayanıyor gözükmesine rağmen onlardan oy alamadığını söylüyor. Şenatalar’ın başkanı olduğu TÜSES’in araştırmasına göre 1999 seçimlerinde MHP, sol partilerden daha çok işçi oyu aldı

Derya SAZAK

Sosyal demokrat hareket, DSP ve CHP dışında üçüncü bir parti çıkarabilir mi, yeni oluşumlara şans tanıyor musunuz? Ekonomik krize ve kitlesel iş kayıplarına karşın sosyal demokratlar hala neden seçenek değil?
Batı’ya göre Türkiye’deki toplumsal koşullar hayli elverişsiz. Türkiye’ye özgü bazı sorunlar sosyal demokrasiye güç vereceği yerde onu zayıflatıyor. Eğitimsizlik örneğin; sol bir parti bu sorunu öncelikle çözmek isterken, eğitimsiz bir toplum sosyal demokrasiyi besleyemiyor. Sosyal demokratlar demokrasiyi güçlendirmek istiyorlar ama demokrasisi güçlenmemiş bir toplumda bu olmuyor.

Avrupa soluyla Türkiye arasında tek fark toplumsal koşullar, örgütlenme elverişsizliği mi? Yoksa, partilerin yapısından kaynaklanan sıkıntılar da yaşanıyor mu?
Elbette, İngiltere’de Tony Blair liderliğindeki İşçi Partisi’nde yaşandığı gibi, partilerin özellikleri değişti. Avrupa’da solu iktidara taşıyan iki temel faktör var: Birincisi çözüm üretme kapasitesi, diğeri de partilerin kendini yenilemesi.
Sosyal demokrat partilere baktığınız zaman, üyelik ve delegelik diye sorunları yok. Eğitim ve araştırmaya büyük önem veriyorlar, parti kendi içinde bir tartışma açtığı zaman kişileri değil, projeleri ve alternatifleri tartışıyor. Şimdi Türkiye’de politika yapmanın ‘policy’ ayağı eksik, yani biz eğitim, sağlık politikamız nasıl olacak tartışmasını çok az yapıyoruz. Gündelik, yüzeysel politikayı çok fazla tartışıyoruz. Kim genel sekreter olacak, kim ilçe başkanı seçilecek onunla meşgulüz. Ama İstanbul’un ulaşım sorunu nasıl çözülecek, kar yağınca niye yolda kalıyoruz, kimsenin umurunda değil. Siyasetin yerelleşmesi lazım.
Batı’da siyaset yapmanın üstün taraflarından biri de muhalefetteki partinin iktidara geldiğinde uygulamaya koyacağı çözüm üretme kapasitesidir.

Türkiye’de ne yapmak gerekiyor? Sosyal demokrasinin sorunu nerede?
Öncelikle toplumsal altyapıyla ilgili sorun var. Mesela klişe olarak bu partiler daha çok emekçi sınıflara dayanmış gözükseler de birçok araştırma ‘mavi yakalılar’dan oy alma bakımından sosyal demokratların ekstra bir başarı sağlayamadığını ortaya koyuyor. Bunda mavi yakalıların önemli bölümünün sendikalı olmayışının yanı sıra sendikaların Batılı anlamda sınıf perspektifine sahip bulunmayışının rolü büyük. TÜSES’in araştırmasına göre 1999 seçimlerinde işçi oylarında MHP, sol partilerin önünde çıkıyor.

Ecevit’in 1999 seçimlerindeki yükselişini neye bağlıyorsunuz, demokratik sol çizgisine mi "ulusalcı sol" programa mı?
Türkiye solunun esas olarak parçalanması ideolojik bir düzeyde olmadı, yani her ne kadar Ecevit veya DSP için ‘ulusalcı sol’ gibi sıfatlar kullanılsa da DSP’de önemli noktalarda lider kişilerden biri İsmail Cem, CHP’de olduğu dönemde Baykal’la birlikte hareket etmişlerdi, kitap yazmışlardı. Dolayısıyla ben iki parti arasında ideolojik olarak veya kavram açısından böyle mutlaka ayrı davranmaları gerekecek kadar bir fark görmüyorum.

Tek sorun liderler değil
DSP ile CHP’yi yakın buluyorsunuz...
İki partinin tabanına, örgütlerine ve genel söylemine baktığınız zaman örtüşen noktalar, ayrışan noktalardan fazladır ve tabanları arasında da geçiş pekala olabilir. Aralarında Çin Seddi yok. Duvar kalkabilir.

İlerde birleşme olabilir mi? Gelecek seçimlerde örneğin...
Türkiye’de Batılı anlamda sosyal demokrat parti yok, böyle bir evrim ihtiyacımız var. Bu evrim ihtiyacı DSP için de geçerli, CHP için de. Yeni oluşum adı altında ortaya çıkmakta olan gruplar için de aynı sorun var. Hepsini yatay olarak kesen bir eksiğimiz var. Nedir o? Sorun parti yapısının işleyişiyle ilgili. Üyelikten tutun delegelik sistemine, lidere endeksli kurultaylara kadar birbirine çok benziyorlar. Eğer yakın gelecekte bu partilerde Batılı anlamda sosyal demokrat partiye doğru bir evrilme yaşanabilirse orası bir çekim merkezi olabilir. Veya bugünkü liderlerden ikisi çekilip de o partilerden birinden üçüncü kişi çıkarsa bu toparlanma çok daha kolay olabilir.

Sorun liderlerden mi kaynaklanıyor?
Elbette sadece lider meselesi değil. Sadece politikacıları eleştirmek eksik tahlil olur. Türkiye’de siyaset yapma anlayışı şudur: ‘Birisini seçeyim bütün yetkiyi o alsın ve benim problemlerimi çözsün.’ Dolayısıyla yurttaşlar siyasete aktif olarak katılmayınca, bütün sorunlara devlet çözsün mantığıyla bakılınca, bu iktidar devrinin kaçınılmaz sonucu partiler, lider oligarşisi oluyor. Bizde liderler değişse de siyaset yapma biçimi değişmiyor. Ana sorunumuz budur.

Özeleştiri gerekmiyor mu?
Siyaseti, patronaj ilişkisinden - çıkar dağıtmaktan - kurtarmak zorundayız. Batı’da partilerden patronaj ilişkisi beklenmiyor. Yani, "sen bana bir büfe açma yetkisi ver, banka devret" diye gitmiyor politikacıya. Bizdeki politikacının işi zor, biz hem istiyoruz, hem de adamı karalıyoruz, "niye bunları verdin" diye...

1970’lerin CHP’si düzen değişikliği iddiasıyla iktidara gelmişti, sosyal demokratların söylemi günümüzde hayli yumuşadı, AK Parti’nin söylemi sanki daha solda?
Sosyal demokrasinin radikal olması lazım teslimiyetçi değil. Ama bu sadece soyut eleştiride bulunmak değildir. Projesiz bir muhalefet olmaz. Eskiden sosyal demokrasiyi eleştirenler, "bunlar demokrasiye, özgürlüğe, hukuk devletine önem verir, ekonomiyi önemsemez. Piyasa mekanizmasına karşıdırlar, devletçidirler" derdi. Geçen 25 yılda sosyal demokratlar da değişti. Buna karşılık liberal iktisatçılar da ders aldılar: Kuvvetli bir hukuk devleti olmadığı takdirde piyasa mekanizması etkin işlemiyor, yolsuzluğa açık oluyor. Bunlar artık büyümenin de ön koşulu.

Solda, 1970’lerde Ecevit’in estirdiği rüzgar gibi bir önderlik ihtiyacı yok mu?
2002 yılı Türkiyesi’nde manzara değişik. O zaman sosyal demokrat parti tekti. CHP’de genel sekreter genel başkanla karşı karşıya geldiği zaman Ecevit bir fikrin öncülüğünü yapıyordu. Bugün hiçbir partide öyle bir tablo yok, solda parçalı bir yapı var. Dolayısıyla bugün DSP ya da CHP’den biri kazandığında sol hareket kazanmış olmuyor. Yeni oluşumlardan birinin genel başkanı seçilseniz bile, işte çok sayıda genel başkandan biri oluyorsunuz. Dolayısıyla ideolojik önderlik konusunda büyük boşluk var. Bunu doldurmak için birileri çıkabilir ama 1970’lerdeki kadar kolay olmayacağı gayet açık.

Acele partileşmeye gerek yok
Merkez sol gibi sağda da dağınıklık var. 11 Eylül ertesi siyasal İslamın Türkiye’de hala iktidar şansı olabilir mi? AKP anketlerde hala birinci parti çıkıyor... Refah, 1990’larda solun büyük kentlerdeki oy depolarına uzanarak iktidara geldi, sizce bu eğilim sürüyor mu? Solun varoşlarda güçlenmesi nasıl olacak?
Köktendincilik veya siyasal İslam diyebileceğimiz yaklaşımı destekleyen taban biraz farklı. Muhafazakar, dindar diyebileceğimiz ama köktendinci olmayan, devlet düzenini şeriata oturtmak istemeyen taban ayrı. Şeriat düzenine hevesli olan tabanla ilgili sosyal demokrasinin bir beklentisi olamaz. Laiklik konusunda sosyal demokrasinin bir tereddütü söz konusu olamaz.

Sol vizyoner olmalı...
Kesinlikle. Bugün Avrupa Birliği’ne giden Türkiye’nin daha hızlı büyüyen, daha adil bölüşen, piyasa mekanizması uluslararası rekabete ve yargıya açık bir yapıya dönüşmesi herhalde İslamcı bakış açısıyla olmaz. Sol bu dönüşüme talip olmalı.

2002’de seçim görüyor musunuz? Solda yeni partileşme çabalarında o nedenle hızlanma gözüküyor? Acele partileşme gerekiyor mu?
Seçim olmayacağı kesin. Acele partileşme tabii ki gerekmiyor. Ama şunu da söyleyeyim; çok sayıda parti olursa ben bundan büyük bir korkuya kapılmıyorum. Çok sayıda parti olması bu işin daha çok başında olduğumuzu gösteriyor, yani 2 tane olmasına göre 7 tane olması biraz daha fazla tartışma ihtiyacı ifade ediyor. Türkiye koşullarında sosyal demokrasinin potansiyeli nedir? Güç kaynakları nedir? Önündeki engel ve sorunlar nedir? Önemli olan bunların tartışılmasıdır. Meselelerimizi çözerken, "önümüzde x, y, z grupları var, bunları nasıl birleştiririz" diye başlarsak, bu kısır ve bizi sınırlayan bir yaklaşım olur. Çünkü öyle bir birleşme, sosyal demokrasinin Türkiye projesini üretmekte bir başlangıç noktası olamaz.

AB üyeliği Türkiye’de siyaseti nasıl etkiler, demokratik açıdan güvence olacağı kesin sola avantaj sağlar mı?
Kesinlikle sağlar. AB ülkelerinin çoğunda sosyal demokrat partiler yönetimde, bu işbirliği Türkiye’deki siyaset yapma biçimini de olumlu etkileyecektir.




SİYASET