Diğer Mert Aydın yazdı: 2 olimpik portre

Mert Aydın yazdı: 2 olimpik portre

02.04.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:

Ülkesinin boykotu nedeniyle 1984 Los Angeles Olimpiyatlarına katılamadı Kübalı Javier Sotomayor... 29 Temmuz 1989’da Porto Riko’nun San Juan kentinde 2.44 ile yüksek atlamada dünya rekorunu kırdı. 1992 Barcelona’da altını aldı. 2000 Sidney’de olimpik kariyerini gümüşle tamamladı. Karelin, grekoromen ağırda 1988, 1992 ve 1996 Olimpiyat Şampiyonu’ydu. “Sibirya Ayısı” lakaplı güreşçi, bırakın maç kaybetmeyi, yere bile düşmüyordu. Sanki bunu göz önüne alan Uluslararası Güreş Birliği (FILA) akıllara zarar bir kural değişikliğine gitti ve 2000’de bu şekilde finali verdi.

Mert Aydın yazdı: 2 olimpik portre

2014 yılında Katarlı Mutaz Essa Barshim 2.43, Ukraynalı Bohdan Bondarenko 2.42 atladığında atletizm dünyası heyecanlandı. Acaba 1993 yılından beri kırılamayan yüksek atlama dünya rekoru kırılacak mıydı? Sonrası ise gelmedi. Bu heyecan hala sürüyor. Sporcular belki aynı formda değiller ama hala kafalarda aynı soru var.

Haberin Devamı

27 Temmuz 1993 tarihinde İspanya’nın Salamanca kentinde Kübalı Javier Sotomayor 2 metre 45 santimetrelik atlayışı yaptığında tribünlerde olan birkaç bin kişi tarihe tanıklık etmişlerdi. 26 yaşındaki Soto, art arda gelen dünya rekorlarına bir yenisini eklemişti. Kariyeri en parlak dönemindeydi ve rekoru geliştirmesi bekleniyordu.

Javier Sotomayor 29 Temmuz 1989’da Porto Riko’nun San Juan kentinde 2.44 ile dünya rekorunu kırmıştı. Gelişim Spor dergisinde 70’lerin sonunda Balkan Şampiyonu olan Ekrem Özdamar’ın yazdığı makalenin başlığı, “Soto nereye kadar?”dı. Herkes bunu soruyordu. Soto nereye kadar?

1984 yılında Los Angeles Olimpiyatları vardı. 17 yaşındaydı Sotomayor. 2.33 atladığı o yıl, bir olimpiyat madalyası bile mümkündü. Tabii Küba, oyunları boykot etmeseydi. Spora basketbolla başlayan Sotomayor için Olimpiyat Oyunları bir saplantı haline gelmişti. Ama ülkesinin oyunlara katılmaya niyeti yoktu. Seul, Güney Kore’nin başkentiydi ve bu ülke Küba için doğru bir tercih değildi. Olimpiyat’a katılamayacağını bilen 21 yaşındaki Sotomayor, açılış töreninden 4 gün önce Salamanca’da 2.43’le dünya rekoru kırıyordu.

Haberin Devamı

1992’de Barselona’da çok ama çok heyecanlıydı Kübalı. İlk kez Olimpiyatlar’daydı. Beklendiği kadar kolay olmadı işler. 5 atlet 2.34’ü atladı. Sotomayor ilk hakkında bu yüksekliği geçtiği için ezeli rakibi İsveçli Patrik Sjöberg’in önünde altın madalyaya ulaşıyordu. 1996’da ise kabus vardı. Sakatlıkla geçen bu sezonu Atlanta’da Olimpiyat madalyasıyla bitirmesi iyimserlik olurdu. Nitekim 2.32’de takılıp madalyanın uzağında kaldı. 1999 Pan Amerikan Oyunları sırasında Kanada’da yapılan testlerde vücudunda kokain bulundu. Spor dünyası şoktaydı. Kübalılar, “Sabotaj” diye bağırırken, 2 yıl ceza aldı Soto. Ama spor dünyasında o güne kadar gösterdiği karakter sayesinde ceza 1 yıla indirildi ve kariyerinin son Olimpiyat Oyunları için Avustralya’nın Sidney kentine gidebildi. Yağmurlu bir günde Rus Sergey Klyugin 2.35 atlayarak altın madalyanın sahibi oldu. 2.32’yi geçebilen 6 atlet arasında en az hata yapan Kübalı’ydı ve Olimpik kariyerini gümüş madalyayla tamamladı.

Haberin Devamı

Kazandığı dünya ve salon şampiyonluklarını, madalyalarını da eklersek tarihe nasıl damga vurduğunu görürüz. Ama asıl önemli noktaya gelelim. Tarihteki 25 en iyi atlayışın 17’si ona ait. Tarihte sadece 12 atlet 2.40 ve üstünü atlayabildi. Sadece 3 isim birden fazla gerçekleştirdi bunu. Soto 24 kez atladı 2.40 ve üstünü. Bu gerçekten inanılmaz. Bu istikrara ulaştığında bir gün geliyor ve 2.45 atlıyor. Sotomayor ve diğer yüksekçilerin atası Dick Fosbury 2.46 için hala umutluydu halbuki. “Ölmeden 2.46’nın atlanacağını ve yakında 2.50’ye ulaşılacağına inanıyorum” diyordu. Ne yazık ki 12 Mart’ta hayatını kaybetti.

Karşımızda bir dev vardı. Öyle böyle değil, 1.90’ın üzerinde bir boy ve enlemesine Edirne’den Ardahan’a uzanan bir adam... Ona bile bol gelen bir kot pantolonun içinde hüzünlü gözlerle biz medya mensuplarının ellerini sıktı. Ellerimiz, onun kimbilir kaç numara ellerinin içinde küçük birer ayrıntı gibiydi. Alexander Karelin bir gün önce tarihi bir yenilgi almıştı ama hala gururlu hala dimdikti.

Haberin Devamı

Henüz 30’una gelmemiştim. Sidney’e meslek yaşamımdaki ilk Olimpiyat’ı izlemeye gittiğimde, heyecanımı anlatmaya gerek yok aslında. Açılış töreni için stadyuma girdiğimde neredeyse ağlayacaktım. Günler ilerledikçe hem gazeteme haber geçme telaşı hem de Olimpiyat’ın görkemiyle farklı duygular içindeydim.

Şehrin merkezinde, güreş müsabakalarının yapılmakta olduğu salona geldiğimde içim kıpır kıpırdı. O gün Hamza Yerlikaya’nın finali vardı. Ama tarihe geçmesi beklenen karşılaşma 130 kilodaydı. Alexander Karelin, Rulon Gardner’a karşı! Karelin, grekoromen ağırda 1988, 1992 ve 1996 Olimpiyat Şampiyonu’ydu. Sidney’de hedef rekor 4’üncü altındı.

“Sibirya Ayısı” lakaplı güreşçi, bırakın maç kaybetmeyi yere bile düşmüyordu. Gol yemeyen bir kaleci gibiydi. Ondan puan almanın bir yolu yok gibiydi. Sanki bunu göz önüne alan Uluslararası Güreş Birliği (FILA) akıllara zarar bir kural değişikliğine gitmişti. Devre 0-0 biterse iki güreşçinin elleri bağlanıyor, eli çözülen puanı kaybediyordu. Karelin’in rakibi Amerikalı Rulon Gardner, 28 yaşına kadar büyük başarıların uzağında kalmış bir güreşçiydi. Belki de fazlasıyla Rocky filmi seyrettiğinden, rakibini Ivan Drago haline getirmişti gözünde. Hazırlık döneminde memleketi Wisconsin’de büyük sığırları iterek Karelin maçı provası yaptığı söyleniyordu kulislerde.

Haberin Devamı

Dostoyevski hayranı ve parlamento üyesi Karelin’e 4. altını vermek için Uluslararası Olimpiyat Komitesi Başkanı Juan Antonio Samaranch ve kankası Bilderberg Prensi Henry Kissinger, basın tribününden görebileceğimiz koltuklarına oturmuşlardı. Karelin’in bilmediği şey, Samaranch’ın Naim için de salona gidip pek uğur getirmemiş olmasıydı. Franco’cu Katalan’ın lanetinden trafik sayesinde kurtularak 5. altınını alabilmişti Britanyalı kürekçi Steven Redgrave. Maçın ilk devresi beklendiği gibi geçti. El enseler, savunma ağırlıklı bir oyun.

Gardner, ilk saniyeden itibaren penaltıları bekliyor gibiydi. Onun penaltıları ikinci devrenin başıydı. Biliyordu ki Karelin yere düşmeyecekti. Tek şansı kendisinin de ayakta kalabilmesiydi. Bu gerilimli bekleyiş, Amerikalı’nın istediği gibi sonuçlandı. Devre 0-0 bitmiş ama sempati Karelin’in tarafına geçmişti. Avustralyalılar, Rus güreşçiye gönüllerini yönlendirmişti. İkinci yarı eller bağlanarak başladı. Gardner ittiği sığırların faydasını görüyordu. Bir anda eller çözüldü.

Hakemler birbirlerine bakıyordu. Kimse bir taraf lehine karar veremiyordu. Ellerini kim çözmüştü? Hakemler, video başına gittiler. Yaklaşık 1.5 dakika boyunca pozisyonu incelediler. Verecekleri kararın büyük ihtimalle olimpiyat şampiyonunu belirleyeceğinin farkındaydılar. Biraz da istemeyerek puanı Gardner’a verdiklerinde altının nereye gittiği aşağı yukarı belli olmuştu. 1-0’ı korudu Gardner.

Samaranch, altın madalyayı Amerikalı’nın boynuna taktı. Bizler hüznümüzü 1 saat sonra Hamza’nın kazandığı altın madalyayla attık. O gururlu adam bir gün sonra dimdik ayaktaydı. 4 yıl sonra Atina’da güreş maçlarının yapıldığı salonda Rulon Gardner’la karşılaştığımda ellerimi uzattım. Ama galiba içimden Karelin’in elimi sıktığı andan daha farklı duygular vardı. Negatif elektrik, Gardner’ın ellerine yayıldı. Sonuç mu? Amerikalı, bu kez bronzla yetindi!

Yazarlar