Mert Aydın

Mert Aydın

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Okçuluk sporunun ilk ayak seslerini 90’larda duymuştuk. Uğur Erdener yönetimindeki Okçuluk Federasyonu, özellikle kadınlarda iyi bir takım oluşturmuştu. Natalia Nasaridze’nin katılımıyla Avrupa ve dünya şampiyonalarında ses getiren bir ülkeye dönüşmüştük.
1996 Atlanta’da bireyselde Elif Altınkaynak ve kadın takımımız, iki 4’üncülükle madalyanın eşiğinden dönmüştü. Ne yazık ki bu neslin 2000 Sidney’den de 4’üncülükle dönmesinin ardından uzun bir Fetret Devri başlıyordu.
Eski milli okçu Metin Gazoz’un oğlu Mete, babasından aldığı ilk spor eğitiminin üzerine koymayı başardı. Planlı, programlı çalışmayla Yasemin Anagöz ile harika bir ikili oluşturdular. 2016 Rio’da daha 17 yaşındaydı Mete. Ama gençler kategorilerindeki başarıların tesadüf olmadığını göstermişti. Öyle madalyaya yakınlaşmadı ama futbol odaklı kamuoyunun bile dikkatini çekmeyi başardı. Artık tanınan bir karakterdi spor dünyamızda. Gözlükleri ve sihirli ok-yayıyla bizim büyücümüz, Harry Potter’ımızdı.
Sonrasında Avrupa ikinciliği ve Dünya Kupası ayaklarındaki başarılar, onu dünya sıralamasında 4 numaraya kadar yükseltti. Rio’daki çocuk büyümüş, olgunlaşmıştı. Önce Yasemin ile karışık takımda madalyaya yaklaştı. 4’üncü olunca okçuluğumuzun kaderi dedik. Ama şunu gördük bireyselde ileriye gidebilirdi.
Ve sonrasında Mete Gazoz, Olimpiyat Şampiyonu oldu. Güreş, halter ve judoya bir spor daha eklendi olimpiyat altınlarında. Rakipleri atış yaparken gülümseyen çocuk artık bir idol. Yıllar önce babası Metin Gazoz şöyle demişti, “Bu sporun bir Naim’e, bir Hamza’ya ihtiyacı var.” Artık gençlerin, çocukların Mete abisi var!
Tokyo’dan bu yana geçen 3 yılda Mete, sportif başarılar kazanmaya devam etti ve hepsinden önemlisi, her zaman doğru zamanda doğru şeyler söyledi. Verdiği mesajlarla, tavırlarıyla gerçek bir şampiyon olduğunu kanıtladı.
Önümüzde Paris’te yapılacak Olimpiyat Oyunları var. Futbol sporunun değil, kavgasının peşinden koşanların biraz olsun soluklanmak adına onun gülüşüne ihtiyaçları var.