Fenerbahçe “survivor” mücadelesini kazandı!

Rize’de yağmur altında iyice ağırlaşmış öyle bir saha şartları vardı ki 1980’ler Türkiyesini hatırlatıyordu, izleyene.

Belki yukarıdan bakınca yemyeşil çim görüyordunuz ama böylesi parklarda, bahçelerde de vardı; hani içine girdiğinizde ayağınızın tamamının çamura battığından söz ediyorum.

Avrupa’nın birçok ülkesinde iklim şartları çok daha ağır yaşanmasına karşın artık saha zeminlerinde Rize’deki gibi kötü görüntülere rastlamıyoruz.

Özellikle Büyük Britanya gibi Gulf Stream etkisinde kalan ada ülkelerin stadyumlarının modern drenaj sistemleriyle saha zeminlerini koruyucu önlemlerle donattıklarını izliyoruz.

Haberin Devamı

Evet, 20 sene öncesinde belki oralarda da yüzleri çamura batmış oyuncu fotoğraflarını görmeniz mümkündü ama artık değil.

Bunu Avrupa’da futbolun içinde olan hiç kimseye anlatamaz, açıklayamazsınız.

Türkiye’de son 10-15 yılda birçok şehirde devlet desteği ile görkemli stadyumlar yapıldı. Rize de bunların arasındaydı.

Adında “Süper” olan bir Ligin yönetimi tek başına fikstür yapmak, hakem atamalarını planlama veya kimsenin uymadığı harcama limitleri açıklamak olmamalıdır.

Futbolun tüm oyun şartlarını sağlayacak kriterleri ortaya koymak ve bunların sürdürülmesini takip etmek, uygulatmak öncelikli hedeflerden sayılmalıdır.

Nasıl Pendikspor Stadyumu’nun çevresel şartları buna uymuyorsa; dün Rize’deki zemin asla bir Süper Lig karşılaşması için yeterli değildi.

Düşünün dünyanın birçok ülkesinden milyonlarca euro, dolar paralar “saçarak” oyuncu transfer ediyorsunuz ve onları bu düşük standartlara mahkum ediyorsunuz.

Olmaz!

Bu şartlar altında yapılan mücadele olsa olsa “Survivor”dır.

Ayakta durabilme, topa önce sahip olabilme, mümkünse sürebilme ve daha da zoru arkadaşına pas atma başarısı göstermektir!

Her ay parasını tıkır tıkır ödeyerek ekranları başına geçip oyunun heyecanını takip etmeye çalışan milyonlarca futbolsevere de yapılacak en büyük haksızlıktır!

Oyunu konuşmaya gelebiliyor muyuz?

Yoksa tüm bunları bir araya getirdiğimizde aslında “oyuna mı getiriliyoruz?”

İşte bu şartlara hiç de alışkın olmayan Fenerbahçe takımı ilk yarı sadece ayakta kalmayı başardı dersek sanırım fazla abartmış olmayız.

Haberin Devamı

Geçen hafta kaybedilen puan sonrasında İsmail Kartal’ın şapkasından çıkaracağı tavşanı, takıma dokunuşunu beklediğimizi yazmıştım.

O doğru hamle Ferdi’nin sağ kanada çekilmesi miydi, tüm ilk yarı bunu düşündüğümü buraya not düşebilirim.

Bu maç için değil; sezonun ilerleyen haftaları adına söylüyorum.

Zaten ilk yarı Fenerbahçe’nin sağ kanadı öylesine balçık halindeydi ki orada kimin ne yaptığı veya oynadığının pek de önemi yoktu.

İlk yarı boyunca İsmail Kartal futbol oynadığı 1980’lerdeki benzer saha şartlarındaki günlerini hatırlamış olmalı ki ikinci yarıya “bizim derdimizi bizden başka kimse anlamaz” dercesine 3 yerli oyuncuyu sahaya sürerek başladı.

Mert Hakan, Serdar Dursun ve İrfan “Can!”

Bu isimleri bir kere daha okuduğunuzda ne hissediyorsunuz?

Mert Hakan, Serdar Dursun ve İrfan “Can!”

Kulağa maçı çevirecekmiş gibi geliyor mu?

“Çevirebilselerdi geçen sezon yaparladı” değil mi?

Haberin Devamı

Biliyoruz ki içinden bunları geçirenler az değildi. Sosyal medyada bu mealde yorumları gördük, okuduk.

“İsmail Kartal, Batshuayi dururken, Serdar Dursun’u mu oyuna aldı?”

Evet yaptı.

Biz buna bugün ne diyeceğiz biliyor musunuz?

“Şapkasından tavşan çıkardı!”

Çünkü eğer okumayı buraya kadar sürdürmüşseniz yazının başındaki geniş giriş bölümünde bunun futbolun içindeki bir oyun bilgisi, taktik değil bir “survivor” mücadelesi sayılması gerektiği ile birleştirdiğimi hemen fark etmiş olmalısınız!

Mert Hakan’ı geldiği günden bu yana nasıl eleştirdiğimi yakından takip edenler hatırlayacaktır.

Serdar Dursun konusunda oyuncuya haksızlık yaptığımı hiç hatırlamıyorum; ama genel futbol kamuoyu tarafından “Fenerbahçe’nin oyuncusu sayılmadığını” biliyoruz.

Yarın benzer yorumları çeşitli platformlarda karşımıza çıkınca şaşırmayacağız.

Takım 1-0 geride, şartlar her bakımdan ağırlaşmış ve sahaya bu oyuncular çıkıyor!

Sonuç?

%100 tam isabet!

Çünkü daha oyuna girmeden ısınma bölümünde gözlerindeki mücadele azmi ve hırsını okuyabilmek mümkündü.

İşte dün Fenerbahçe’yi geri döndüren tam da buydu!

Geçen sezon her fırsatta “lider, karakter ortaya koyan, kazandıran oyuncu lazım bu takıma” diye yazmaktan ezberlemiş; dahası bıktırmıştık.

Geçtiğimiz sezonlarda özellikle Mert Hakan ve İrfan Can’dan beklenen şeyler tam da buydu!

Mert Hakan’ın maç sonu yaptığı konuşma olgunluğunun ve farkındalığının zirvesiydi.

İrfan “Can” veriyor Fenerbahçe’ye.

Oyunda olduğu her maça bir şekilde dokunuyor; kazandırıyor.

Serdar Dursun attığı beraberlik sayısı ile gönülleri takrar fethetti resmen!

Bize nöbetçi golcü, görev adamı olduğunu hatırlattı.

Rize’deki bu maç ve mücadele sezonun kırılımlarından biriydi ve çok önemliydi.

Fenerbahçe geçtiğimiz sezonlarda nasıl hep “Şubat Sendromuyla” geri düşüyorsa dün tam da burada ayakta kalmayı başardı.

İsmail Kartal ile aynı fikirde, bilgide veya görüşte olmayabilirsiniz; ama şöyle bir gerçek var ki bunu bir kere daha yazacağım.

İsmail Kartal, Fenerbahçe’nin bir teknik direktörü olduğunu cümle aleme gösteriyor!

Evet, teknik direktörlük böyle yapılır!

Bu maç da diğerleri gibi İsmail Kartal’a yazar.