OAKA’da iki maç üst üste kazanıp zaten işi bitirmişti Fenerbahçe, dün bunu resmileştirdi. Son iki sezon çeyrek finalde önce Maccabi ardından Real Madrid karşısında oluşan atmosfer ve kazanılan maçlar, Ülker Arena’da bizleri nasıl bir ortamın beklediğinin habercisiydi. Fenerbahçe taraftarının yarattığı olağanüstü atmosferde oyuncuların biraz baskı hissettiği, belki işi hemen bitirme isteğinin, takımı frenlediği gözüküyordu. Maça fırtına gibi başlasa da sarı-lacivertli ekip, rakibin boyalı alanı korumak üzerine kurulu savunmasına karşı erken atışlar kullanıp, topu daha çok dışarıdan kullandı. İlk iki maçta şiir gibi basketbol oynayan Bogdanovic de rakibin aldığı özel önlemler ile suskun kalınca hücumda takım ritmini bulamadı.
Ancak Fenerbahçe OAKA’da da kazanırken başrolde hücum yoktu ki, Fenerbahçe’nin sahaya yüreğini koyması, savunmanın kralını yapması, potasını kapatması, bu takımı özel bir noktaya taşımıştı. Dün de hücumda yaşanan sıkıntının canımızı hiç yakmamasının nedeni Avrupa’nın en iyisi denebilecek savunmaydı.
Son çeyreğe kadar savunmasıyla ayakta kalan Fenerbahçe, kritik anların adamı Dixon ile hücumda da aradığı coşkuya ulaştı. Rakipten çaldığı topun ardından kendisi de atabilecekken Bogdanovic’i 4. denemesinde ilk üçlüğüyle buluşturan Dixon, hem kendi attı, hem de arkadaşlarını devreye sokmayı başardı. Nunnally’de üç sayı şovuna ortak olunca, son 10 dakikada 27 sayı üreten Fenerbahçe, taraftarına büyük bir gurur daha yaşattı.
Türk Basketbolu’na art arda 3. kez Final Four sevincini yaşatarak bu alanda rekor kıran Fenerbahçe artık bu noktanın mudavimi... Şimdi beklenti, en büyük kupanın Türkiye’ye de gelmesi. Avrupa’nın en pota altı ikilisi Udoh ile Vesely’ye, en önemli jokeri Kalinic’e, en etkili çilingiri Dixon’a, Datome’ye, Sloukas’a, Antic’e, Melih’e sahip bir takım buna hiç uzak değil ki... Başında zaten ustaların ustası Obradovic var, Sinan Erdem’in sarı-lacivert’e boyanacağı gün gibi aşıkar... O zaman daha işin bitmedi Fenerbahçe, taraftarlarına bir kupa borcun var...
