Unutmak Sevmekten Daha mı Zor?

Geçtiğimiz hafta “geçmişi silmek” başlığı atarak, neden kolay unutamadığımızı ve bunun yöntemlerinin nasıl olduğunu kısaca anlatmıştım. Gelen yorumlar ve talepler üzerine yazının devamını getirmeye karar verdim. Öncelikle bir konuya açıklık getireyim: Bilinçaltının ve geçmişin silindiğini iddia etmedim; ki bu yazımda epey belli. Unutamayanlar listesinin başlarında bile yer alabileceğim halde böyle bir iddiayı zaten atamam. Kaldı ki bunu iddia edenlere de inanmam. Yazımda özetle geçmiş ve bilinçaltını silmek ya da sıfırlamak mümkün olmadığından, hayatı kolaylaştıracak biçimde geçmişin etkilerini azaltmak üzere hesabı kapatmayı anlattım.

Haberin Devamı

Okurlarımızdan “unutmayı” ya da “hesabı kapatarak hafiflemeyi” daha detaylı anlatmam konusunda istekler aldım. Öncelikle zaman ayırıp okuyan, özümseyen ve iletişime geçen herkese çok teşekkür eder, buna karşılık vererek yazımı genişletmeyi borç bilirim. E bir de aynı yollardan geçmiş biri olarak bundan haz da duyarım yalan değil.

Hani deriz ya “zaman her şeyin ilacı” diye, çok doğrudur ama bu söz gönül içindir. Ancak bu zaman işlerken beynin kayıp-kazanç dürtüsünü devre dışı bırakmadığımız sürece, o dürtüler zamanın doğru ilerlemesini engelleyebilecektir. Yani bir olayı ya da birini unutmaya karar verdin, zamana bıraktın, kalbin kırık ve üzgünsün, kayıp yaşıyor ruhun herhangi bir sebeple, haksızlığa uğradın, aldatıldın, terk edildin, istenmedin, sevilmedin, dost kazığı yedin, haksız yere işten çıkarıldın vs… Zaman her şeyin ilacı olduğundan ve ölüme bile alışıldığından, zamanla bu acı alışagelmiş bir hal alır ve söner. Ancak bu zaman yaşanırken, beyinde sürekli bir kayıp dürtüsü tetiklenirse zaman doğru işlemeyecektir. Daha doğru tabirle 3 ayda geçecek acı, 6 ayda ya da 1 yılda geçebilecek, belki de hiç geçmeyecektir. Bir maçın doksanıncı dakikasında geride olan takımın bir gol atmasıyla maçın son dakika berabere olması ve uzatmalara ya da penaltılara kalması gibidir aslında (futbol özürlüsü olarak yanlış örnek vermiş olabilirim, affola). İşte bu örnekteki gibi doksan dakika geçen zamanın son dakikasındaki gol gibidir kayıp dürtüsü; sinsidir ve sen tam alışacakken, o acı duygunu aynı miktarda dürtüyle bilincine salacaktır. Belki de bazen gerçekten unutmak istemediğimiz zamanlarda, alışılacak zamanın sonlarına doğru tekrar dürtülerimize sığınıyor da olabiliriz.

Haberin Devamı

Hiç unutma evrenizi hissettiniz mi? Zamanında çok sevdiğim birini unutmaya başladığımı hissetmiştim. Kararlı ilerliyordum aslında ve bu yüzden unutmaya direnmeyecektim. Çünkü bu süreci ben başlatmıştım. Ama hayatım boyunca unutmayacağım bir zamandı o. Çok sevdiğimi bildiğim o günlerde, onun gönlümde an be an sönmeye başladığını hissediyordum. Biraz geliştirdiğim yöntemler vardı elbette ki; fakat kalan günleri bile biliyordum: Takriben 6-7 gün sonra bitecek demek gibi… O günlerde doktorların “3 ay ömrün kaldı” dediği bir hastanın psikolojisini anlayabilmiştim, benden kat kat fazlaydı ya, nasıl yaşayabilmişti o günleri, bile bile… Hayat her şeyi tecrübe etmek üzere biçilmişti her birimize, zamanı gelecek ve herkes kendisine biçilen ve kendisinin seçtiği yolların getirdiği tecrübeleri yaşayacaktı. Acıyı ya da mutluluğu, kayıpları ve kazançları yaşayacaktı.

Haberin Devamı

Tabi bunu hissederek ya da hissetmeden neticelendirmek değil neticelendirmek önemlidir aslında. O yüzden önemli olan denklem niyetli olmak, ona göre davranmak ve neticeyi yaşamaktır. Kendi örneğimde anlattığım gibi unutmayı hissettiğim o günlerde gerçekten niyetli olmasaydım başaramazdım (başardım diye de iddialı olmayayım, hayat bu belli mi olur :) ). Bu yüzden niyetli ve kararlı olmanın ne mühim bir nokta olduğunu açalım:

Bir şeye karar vermek için insan istediği cümleyi kurabilir, istediği tespiti yapabilir ve istediği yerden bakabilir belki. Ama en doğru karar, en doğru tespit ve gerçeğin üzerine verilmiş olmalıdır. Gerçek ve doğru noktalar oluşturulmamışsa kürdanın üzerine ev dikmek gibi olacak ve yıkılacaktır o karar. Düşüneceğin her ne varsa, öncelikle delillerle ispatlanmış ve gönülden inandığın gerçekler olmalıdır. Tahmini ya da uydurma ya da öfkeyle belirlenmiş dayanaklar sizi ondan uzaklaştırmak yerine ona yaklaştırır ve hatalar yaptırır.

Peki bunun yöntemi nedir? Yani insan karar vermek üzere dayanak gerçeğini ya da tespitlerini nasıl belirleyebilir?

İnsanın zihin ve gönül gözü ayrı ayrı yüksek katlı bina gibidir, sayarken sayısını unutacağınız kadar penceresi vardır. Neresinden bakarsanız tabloyu orasından görürsünüz. Binanın güney ya da kuzey cephesinden şehrin farklı açılarını görmek gibidir, bir yanı denize bir yanı karaya bakıyordur belki. İşte öncelikle “bakış açısı” denilen şeyin çoklu pencereler üzerine kurulu olduğunu bilmek gerekir. Bu yüzden örneğin o seni terk etmiştir, sana hata yapmıştır ama sen o binanın kuzeyinden bakmakta ısrar ettiğin için onu İstanbul’un boğazına, denizine bakıyor gibi görmekte ısrar ediyorsundur belki. Karşına çıkan fırsatları değerlendirirken gönlüne ektiğin kaygılar yüzünden alt kattaki bir camdan bakıp duvarı görüyor ve ileriyi göremediğin için bu fırsatı değerlendirmiyorsundur. Ama bu pencerelerin seçimi insanın kendi benliğine göredir işte. Bazen bilinçli, bazen bilinçsiz hatta bazen “işine ne geliyorsa” olarak gerçekleşir. Farklı konuları eliyorum ve birini ya da bir acıyı unutmak için doğru pencereyi zoraki seçmenin gerekliliğini anlatıyorum.

O kişi ya da o olayda gerçeklerin nedir? Bunu dışarıdan bakıp net ve kesin bir şekilde belirleyebilir misin? İspatlarını da ortaya koyabilir misin?

Bu bilişsel yöntemde aslında analitik ve bütünsel bakış açısı gereklidir. İlerleyen zamanlarda analitik düşünme ve holistik bakış yöntemlerini de yazacağım ama şimdilik böyle devam edelim. Bir örnek üzerine gidelim: Partnerin farklı yaşam biçimi ve fikir ayrılıklarını sebep göstererek ilişkinizi bitirdi. Bu halde gerçekler nedir: 1- İlişkiniz bitti. 2- Fikir ayrılığı ve farklı yaşam biçiminiz olduğunu düşünüyor. 3- Bu haliyle bu ilişkiyi bitiriyor ve duygusundan daha ağır basan bir seçimi gerçekleştirmiş. Sevdiysen bu kişiyi, “ama anlaşıyorduk”, “ben uyum sağlıyordum”, “emek verdim”, “ama ben çok sevdim” gibi sözlerle onun bu seçimini kabullenemiyorsun. Aslında senin bu düşündüğünü o da düşünmüş olabilir ve buna rağmen bu sonuca varmış olabilir. Ya da partnerinin bu sözlerinden çok seni sevip sevmediğine takılıp acı çekiyorsundur. Oysa ki onun seni ilişkide sevip sevmediği ya da ayrılırken hala sevip sevmediğinin önemi yoktur. Onun aldığı karar ve aldığı karardaki nedenleri önemlidir. Onun aldığı karardaki nedenlerin senin için doğru olup olmadığı bile önemsizdir bir bakıma. Bu yüzden doğru tespitleri az önce yaptığım gerçeklikte kurmak gerekmektedir. Bu örneğe göre bu tespitleri yaptıktan sonra karar nasıl alınmalıdır?

Öncelikle hep savunduğum gibi elinden daha fazla mücadele etmek ve hatalarının var olduğunu düşünüyorsan düzeltme seçeneği her zaman birinci sırada yer alır benim için. Ancak biz unutmak isteyenlere yazıyoruz ya, bu noktadan gidiyorum. O halde unutma kararı için düşünceniz onun böyle düşündüğü, sizin ilişkide olduğunuzdan fazla değişemeyeceğiniz, bu farklılığı aşamayacağınız ya da bunu aşmak için partnerinizin yeterli mücadele kararı içinde olmadığı olmalıdır. Karşı tarafı mücadeleye, düşündüğünden vazgeçmeye zorlayamayacağınıza göre ve siz de kendinizi onun istediği insan haline getiremeyeceğinize göre onun haklı olduğuna kendinizi ikna etmeniz gerekmektedir.

Bunun zor olduğunu biliyorum ama sadece yanlış pencereden bakıp, hayat akıp giderken, o pencerenin önünde kendinizi unutmanızı istemediğim için doğru pencereleri göstermeye çalışıyorum. Bu sebeple önce olan biteni masaya yatırıp, onun nedenlerini ele almanız, sizin gerçeklerinizi ele almanız, bu gerçeklerle ne yapmanız gerektiğine karar vermeniz ve kendinizi ikna etmenizden bahsediyorum. Ama bunu yaparken kesinlikle altını çiziyorum: kendinize yaratacağınız nedene koşulsuz ve gerçekten inanıyor olmalısınız. İnandığınız nedeni bulana kadar aramalısınız gerekirse.

Bazen öfkeyle “yeterince sevmemiş demek ki” diyoruz ama gönlümüz buna hiç inanmadığından ya da yaşanılanlarda bu düşüncenin aksini ispat eden doneler olduğundan bu düşünce sizi iyileştirmek yerine içten içe yükseltmek ya da çürütmekten başka bir şeye yarayacaktır aslında. O yüzden aklınızla ve kalbinizle inanacağınız bir bitirme ya da unutmaya karar verme nedenini görmeniz, bulmanız gerekir. Ben sadece nerelerden ve nasıl bakacağınızı anlatabilirim.

İnsanın sevmesi kazanmak, unutması kaybetmek üzerinedir. Bu yüzdendir unutmanın zorluğu bir bakıma. Bu kayıp haline, bitişe ve sevginin “son”una “alışmak” gereken bir eylemdir zira. Hani bir şarkı vardı: “Alışmak, sevmekten daha zor geliyor…”. İşte birinin varlığına ya da özellikle artık yokluğuna alışmak, onu sevmekten de zordur.

İnsanların kolay uygulayabildiği ya da isimlendirebildiği bir sonuçtur aslında “unutmak”. Yoksa ben “alışmak” derdim her bir paragrafta. Çünkü benim için gerçekleri ve doğruları ortaya dökülmüş ve bu haliyle alışılmış durumdur olan bitenler. Çok büyük aşk acısı çektiysen unutmak değil, onsuzluğa alışmaktır yaşadığın ve şanslıysan bu eylemin sonunda gerçekten de “unutma” gerçekleşebilir. Unutmak bir sonuç, alışmak bir süreçtir. Bir bakmışsın alışmışsın ve ansızın unutmuşsundur yani hatırlarsan geçmişten örnekler.

Ölüme alışır insan, gideni unutmaz. Sevdiğini kaybeder, onsuzluğa alışır sadece. Kalp kırıklıkları da şanslıyız ki kısmen unutulur bu alışma sonucunda. Ölümlerde kayıp acısının sakinleşmesi, onsuzluğa alışmaktan çok bakış açısını değiştirmekle mümkündür. Abimi kaybettiğim ilk yıllarda onsuz yaşayamayacağımı düşündüğüm zamanlarla boğuşup, onu onun yokluğunda sevmeye ve anmaya devam etmenin güzelliğiyle değiştirmiştim bakış açımı. Aslında resmen kendi yoksunluğumun acısını çekiyordum önceleri. Oysaki artık onsuz aldığım nefeslerde onu sevgiyle anmanın ve özlemin kalbimde varlığı ile sakinleşiyordum artık. Bu haliyle de daha sağlıklı yaşıyor ve onu daha sağlıklı yaşatıyordum ruhumda, onun yokluğuna ama kalbimde güzel varlığına alışıyordum onu kaybettiğim yaşım kadar zaman geçmiş olsa da.

İşte bu yüzden sevdiklerimizin kaybına alışırız, yaşadığımız kalp kırıklıklarına alışır ve belki hatta unuturuz. Ama kendimizi bir pencerenin ucunda her daim geçmişe bakarak unutmanın anlamı yoktur. O pencere sadece geçmişi döndürüp durur ve bize hiçbir fayda da getirmez. Bu sebeple pencere değiştirmeniz gerekir. İnanacağınız gerçekleri kendinize söylemeniz, inanmanız, kabullenmeniz ve kendinizi yeniden sağlıklı yaşayabilmek için bu gerçeklerle alınmış karara göre ilerlemeye adamanız gerekir.

Giden gitmiştir, o bir seçim yapmışken, hiçbir seçim yapmadan en son bıraktığı yerde bekliyor olman daha onur kırıcı değil midir? (alın size en gerçekçi doğru)

Betül Yergök /Mentalizasyon

http://mentalizasyon.com/

mail: info@mentalizasyon.com

İnstagram/Youtube: @mentalizasyon